Anıtkabir Rehberi
Anıtkabir, Ankara’nın hemen hemen ortasındadır. Kızılay’dan veya Ulus Meydanı’ndan Anıtkabir’e gitmek isyeten bir kişi, adı geçen yerlerden bir dolmuşa veya belediye otobüslerinden birine binmeli ve Tandoğan Meydanı’nda inmelidir. Tandoğan Meydanı’ndan Anıtkabir’e az yokuşlu bir asfalt uzanır. Asfalt yolun hemen yokuşa yöneldiği yerde, Anıtkabir’in parkı başlar.
BARIŞ PARKI
Anıtkabir’in kurulduğu tepedeki ağaçlık, uluslararası nitelikte bir “Barış Parkı”dır. Anıtkabir yapılırken, toprak kaymasını önlemek amacı ile tepenin ağaçlandırılması teknik bir tedbir olarak uzmanlarca öğütlenmişti. Anıtkabir yapımı ile görevli komisyon, uzmanların öğütlerine uyarak burada bir park yapılmasına karar verdi. Bu düşünce, daha sonra geliştirildi ve Anıtkabir çevresinin “Barış Parkı” olarak değerlendirilmesi sağlandı. Barış Parkı, dünyadaki bütün devletlerden, isteyenlerin, gönderecekleri ağaçlardan meydana gelecekti. Bu istek, bütün dünyada büyük memnunlukla karşılandı. Dünyanın birçok devletleri, Orta Anadolu iklimine uyabilecek fidanlar ve tohumlar gönderdiler. Böylece Atatürk, sağlamak için bütün ömrünce çalıştığı “Barış”I temsil eden bir parkın ortasında yatırılmış oldu.
Atatürk, Ankaranın ağaçlandırılmasına da büyük önem veriyordu. Başkent’in ilk bayındırlık projesini yapmış olan ünlü şehircilik uzmanı Prof. Jansen’den, şehrin yeşillendirilmesine özellikle önem vermesini istemişti. Atatürk, şehrin caddelerinin, sokaklarının ve parklarının ağaçlar ve çiçeklerle süslenmesini, yurdumuzda giriştiği medeniyet mücadelesinin bütünleyici bir bölümü olarak görüyordu.
ANITTEPE’DEN ÇEVREYE BAKIŞ
Anıtkabir’e giden asfalt yol, merdivenin önünde genişçe bir düzlüğe ulaşır. Burada otomobillerin konulması için genişçe bir alan vardır. Anıtkabir’e gelen ziyaretçi, bu düzlükten ve asıl yapının kurulduğu platformdan, Ankara’nın dört yönünü seyredebilir ve böylece tarihin yadigarı olan eski Ankara’yı ve yeni Türkiye’nin her alandaki ileri atılışlarının sembolü olan yeni başkenti karşılaştırmak imkânına kavuşur.
Eski Ankara, tepedeki kalesi, tepenin yamaçlarındaki eski evleri, hanları ve camileri ile, binlerce yıllık tarihin anılarını dile getirir. Eski Ankara’nın dört yanında gelişmiş olan modern şehir, Türk ulusunun çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak için yapmakta olduğu büyük mücadelenin başarılı bir örneği ve bozkır ortasında insan iradesinin yarattığı değerli bir eser olarak seyredenlerde unutulmaz izlenimler bırakır.
KULELER
Anıtkabir’in giriş yerindeki alandan, asıl yapının bulunduğu platforma, yatık bir merdivenle çıkılır. Birbirine bağlı ve hepsi bir bütün meydana getiren Anıtkabir’in ilk bölümü burada başlar. Merdivenin ağzında, sağda ve solda iki kule vardır. Bu kuleler, plan ve yapı bakımından birbirinin benzeridir. Kareye yakın bir dikdörtgen plan üzerine kurulmuş olan kulenin üzerleri piramit biçiminde, oldukça dik çatılarla örtülüdür. Çatıların tepelerinde, eski Türk çadırlarındaki gibi birer tunç mızrak ucu vardır. Kulelerin iç ve dış yüzleri taş (traverten) ile kaplıdır. Pencereleri ve kapıları geniş olduğu için, kulelerin içleri çok aydınlıktır. Tavanları, eski Türk kilimlerinden alınmış geometrik motiflerle süslüdür. Bu Türk süsleme motifleri, kulelerin tavanlarına fresk olarak uygulanmıştır. Kuleler içten ve dıştan çok sadedir. Kapıların üzerlerinde, eski Türk geometrik süsleri ile bezenmiş renkli mozaikler vardır. Dışta duvarların çatı ile birleştikleri yerlerde, kuleleri dört yandan saran Türk oyma işlerinden meydana getirilmiş, sade fakat çok çekici bordürler görülür. Anıtkabir’de böyle 10 kule vardır. Daha önce de söz konusu ettiğimiz gibi, Anıtkabir’deki kuleler, ulusumuzun ve devletimizin var oluşunda büyük tesirleri olan yüce kavramları temsil eder. Bu kavramlar, Atatürk’ün yüce kişiliği ile sıkı sıkıya bağlıdır. (Anıtkabir’in, Atatürk’ün adı altında Türk Ulusu’nu temsil ettiğini hatırlayınız!…)
Anıtkabir’in giriş bölümü, seri halindeki yapı bütününün başlangıcıdır. Anıtın mimarları, oldukça yumuşak ve basık olan Rasattepe’nin üzerinde yükselen yapıya ilk bölümde güçlü bir görünüş kazandırmak için, girişin iki yanına iki kule oturtmuşlardır. Kulelerin gövdeleri geniş pencereli olmasına rağmen, sert ve kesmin siluetlidir. Oldukça basık olan çatıların tepelerindeki sivri başlıklar, bakışları yukarıya doğru çeker. Kulelerin alt katları masif ve piramid biçimdedir. İki kule arasında bir merdiven vardır.
İSTİKLAL KULESİ
Girişte, sağdaki kule, İstiklal Kulesidir. Atatürk, istiklalden yoksun bir ulusun yaşamasından, ölmesini üstün tutardı. O, daha çok genç bir subay iken Türk İstiklalinin korunması için yapılan savaşlara katıldı. Atatürk, Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de kazandığı zaferlerle büyük ün kazandı. Fakat o, dünya tarihinin en büyük komutanları düzeyine, Türk Kurtuluş Savaşı’nı yaparak ulaştı. Kurtuluş Savaşımız baştan başa destanlarla dolu bir ulusal istiklal savaşıdır.
Bu kulede Türk Ulusu’nun (İstiklal)e bağlılığı dile getirilmiştir.
İstiklal Kulesi’nin içinde, kapınınsolundaki duvarda, elinde yalın kılıç tutan bir genç ve bir kartaldan meydana getirilmiş bir kabartma kompozisyonu vardır. Kılıç tutan genç, hürriyeti savunan Türk Ulusu’nu temsil eder. Türk Devletlerinde birçok kez (Devlet arması) olarak değerlendirilmiş olan kartal, gücün, kudretin sembolüdür. Son yıllarda Orta Asya’da Noinula’da yapılan kazılarda, atalarımızın çok sevdikleri kartal resimli sanat eserleri bulunmuştur. Hun İmparatoru Atilla’nın bayrağında da bir kartal resmi vardı. Anadolu Selçuklu Devleti{nin arması da çift başlı bir kartaldı. Yeni Türk Devleti’ni, ulusal tarihimizin yüce değerleri üzerine oturtmuş olan Ata’nın Anıtkabirinde de bu motifin uygulanması çok anlamlıdır. Bu kabartma kompozisyonu sanatçı Zühtü Müridoğlu’nun eseridir. İstiklal Kulesi içinde Atatürk’ün bu konudaki özlü sözlerinden bir kaçı yazılıdır.
HÜRRİYET KULESİ
Merdivenden çıkınca sağda ve solda iki kule görülür. Daha önce de söz konusu ettiğimiz gibi Anıtkabir’de böyle 10 kule vardır. Bu kuleler Atatürk’ün ulu kişiliğini meydana getiren yücü kavramları temsil eder.
Merdivenin solundaki Hürriyet Kulesi’dir. Atatürk, daha Harbokulunda bir öğrenci iken, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküş sebepleri üzerinde düşünmeğe başlamış ve ulusumuzun bu batıştan, ancak hürriyet içinde çalışıp yükselerek kurtulabileceği kanısına ulaşmıştı. O zamanlar Osmanlı ülkesi, koyu bir istibdat idaresi altında idi. Hürriyeti savunan Türk aydınları ağır cezalara çarptırılıyorlardı.
Atatürk, bir kurmay yüzbaşı olarak ordumuzda ilk görev aldığı Şam’da kendisi gibi ülkemizin kurtuluşunu isteyen aydın kişilerle “Vatan ve Hürriyet Cemiyeti” adında bir dernek kurdu. Bu gizli derneğin amacı istibdat idaresini yıkmak. Türk Ulusu’nu hürriyete kavuşturmaktı. Atatürk bütün ömrünce hürriyeti’nin (özgürlüğün) savunucusu oldu. Çünkü O, çok kez söylediği gibi “Bir ulusu yaşatacak olan sanatın da, bilimin de ancak her bakımdan özgür kişilerden meydana gelen toplumlarda parlayacabileceği”ne inanıyordu.
Kulenin içinde sağdaki duvarın yüzünde bir kabartma kompozisyonu vardır. Bu kabartma da bir at elinde kâğıt tutan bir melek görülür. At, İstiklalimiz için yaptığımız savaşların hızını, elinde kâğıt tutan melek bağımsızlığın kutsal yönünü temsil etmektedir. Bu kabartma sanatçı Zühtü Müridoğlu’nun eseridir. Hürriyet Kulesi’nde Atatürk’ün bağımsızlık kavramındaki özlü sözlerinden birkaçı yazılıdır.
TÜRK ERKEKLERİ
Hürriyet Kulesi’nin önünde bir heykel grubu vardır. Üç erkekten meydana gelen bu grupta, Türk erkeklerinin “Atatürk’ün ölümünden duydukları derin acı” dile getirilmiştir. Yüksekçe bir altlık üzerinde ayakta duran heykellerden sağdaki rütbesiz asker, bütün ordumuzu temsil etmektedir. Rütbesiz asker, başında miğferi, sırtındaki kalın kaputu ile dimdik durmaktadır. Ciddi, sakin ve gururludur.
Askerin sağında biraz geride Türk halkını temsil eden bir köylü heykeli vardır. Köylünün başında çok eski, atalarımızın giydikleri bir yün başlık, omuzunda bir keçe yamçı, sol elinde uzun bir sopa görülmektedir.
Köylünün sağındaki heykel Türk aydınlarını temsil etmektedir. Türk aydınlarının, bir genç olarak ifadelendirilmesinde, Atatürk’ün “Cumhuriyeti Türk gençliğine emanet etmesi” gözönünde bulundurulmuştur. Genç, sol elinde bir kitap tutmaktadır ve sağ ayağını biraz ileriye atmıştır. Rütbesiz askerin, köylünün ve aydın gencin yüzleri, derin acı ile birlikte, Türk Ulusunun kendisine özgü ağırbaşlılığı ve yüksek gücü, çok etkili olarak dile getirilmiştir. Bu heykel grubu sanatçı Hüseyin Özkan’ın eseridir.
İstiklal Kulesi’nin önünde, üç kadın heykelinden meydana getirilmiş bir grup vardır. Bu üçlü kadın grubu “Atatürk’ün ölümü karşısında Türk kadınlarının duydukları derin acıyı” temsil etmektedir. Daha önce gördüğümüz erkek grubu gibi düzenlenmiş kadınlar grubu da, sanatçı Hüseyin Özkan’ın eseridir.
Ulusal giysiler içindeki Türk kadınlarından ikisi yere kadar uzanan kalın bir çelenk tutmaktadırlar. Başak demetlerinden meydana gelen çelenk, Atatürk’ün kurtardığı bereketli yurdumuzu temsil etmektedir. Ortadaki kadın, ağlamakta ve yüzünü bir eli ile kapatmaktadır. Sağdaki kadının elinde Tanrı’nın rahmetinin toplandığı bir kap vardır. Atalarımız, eski zamanlarda, gök Tanrısı’na ve onun Türk Yurduna bereket yağdırdığına inanıyorlardı. Bu inanç türlü biçimlerde zamanımıza kadar gelmiştir. Nisan yağmurları, yurdumuzun bir çok yerlerinde şimdi bile kutsal sayılır.
Atatürk, Türk kadınlarının yüce değerlerine inanır ve Türk kadınlarını “uygar dünyada kendilerine yaraşan en şerefli düzeylere ulaştırmak için” çalışırdı. Bu heykel grubunda, tarih boyunca bir çok kahramanlar yetiştirmiş olan Türk kadını, derin acısı içinde bile, gururlu, ağırbaşlı, azimli ve enerji dolu, karakterli bir ifade ile dile getirilmiştir.
Anıtkabir’de, girişten, ortadaki tören meydanına kadar uzanan bir alle vardır. Tarih boyunca, dünyanın bir çok yerlerinde tapınaklara ve mozolelere “Anıtmezarlara” böyle uzun yollar (alle) yapılmıştır. Bu uzun yolların iki yanına, türlü konularda heykeller yerleştirilir. Eski Mısır’da Karnak Tapınağı’nın allesinin iki yanında, insan boyundan yüksek kaideler üzerine, eski Mısırlılar’ın kutsal saydıkları koç heykelleri konulmuştur. Alleler, tapınağa ve mozoleye gidenleri, duygun ve düşünce bakımından ziyaret edecekleri ulu kişinin huzuruna hazırlamak için yapılır.
Anıtkabir Allesi, bu bakımlardan çok anlamlıdır. Ziyaretçi 260 metre uzunluğunda Alle’nin başında kuleleri, heykel gruplarını seyrederek Atatürk’ü ziyarete hazırlanır. Uzun Alle’nin iki yanındaki ardıç ağaçları, ziyaretçiyi, günlük hayatın kaynadığı dış dünyadan ayırır. Yolun kenarlarındaki arslan heykelleri, Atatürk’e saygı düşüncesini destekler. Alle’nin ilerisinde Türk Bayrağı’nın, daha ileride Çankaya’nın görünmesi, ziyaretçiyi Atatürk’ün havasına daha çok çeker.
MÜDAFAİ HUKUK KULESİ
Biz, Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiş, düşmanlarımızla Mondros Mütarekesi’ni yapmıştık. Bu mütarekeye göre, biz ordularımızı dağıtacak, silahlarımızı galiplere teslim edecektik. İtilâf Devletleri bugünkü sınırlarımız içindeki topraklarımıza dokunmayacaklardı. Fakat galip devletler (İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar) verdikleri sözleri tutmadılar. Biz, askerlerimizi terhis ettikten sonra, yurdumuzun birçok yerlerini işgal etmeğe başladılar. Bu yetmiyormuş gibi Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devleti, Kuzey Anadolu’da Bir Pontus Devleti kurmak için ermenileri ve Rumları kışkırttılar. Onları silahlandırdılar. Rum ve Ermeni çeteleri, Türk köy ve kasabalarını basıyor birçok kadın, çocuk ve ihtiyarları öldürüyorlardır. İtilâf Devletleri, İstanbul’u da işgal ettiler. Osmanlı Devleti batıyordu.
Bu durum karşısında yurdumuzun birçok yerlerinde halk kendi bölgelerini savunmak amacıyla Müdafaai Hukuk (Hakları Savunma) dernekleri kurdu. Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya geçtikten sonra bu dernekleri geliştirdi. Ulusumuz, Erzurum ve Sivas Kongreleri’ni yapan Müdafaai Hukuk derneklerinin başına geçen Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında ayaklandı. Böylece Kurtuluş Savaşı galiplerini ve onların yardımları ile yurdumuzu işgale gelen Yunanlıları yurdumuzdan kovduk.
Alle’nin sonundaki, soldaki Kule Müdafaai Hukuk Kulesi’dir. Bu kulenin duvarının dış yüzünde bir kabartma vardır. Bu kabartma Kurtuluş Savaşımızda ulusal birliğimizin temeli olan bu Müdafaa-I Hukuku dile getirmektedir. Çıplak adam kurtuluş amacında birleşmiş olan ulusumuzu- ulu ağaç yurdumuzu temsil etmektedir. Bir eli ile kılıç tutan genç öteki elini ileriye uzatmış sınırlarımızı geçen düşmanlarımıza:—
Dur! Diyor.
Türk Ulusu’nun bu emri dinlemeyenlere verdiği ceza çok acı olmuştu. Müdafaai Hukuk Kulesi’nin kabartması, sanatçı Nusret Suman’ın eseridir. Bu kulenin içinde Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı konusundaki bir kaç özlü sözü yazılıdır.
MEHMETÇİK KULESİ
Alle’nin sonunda, sağda, Mehmetçik Kulesi vardır. Bilindiği gibi Mehmetçik, Türk erlerinin ortak adıdır. Türk ulusu’nun tarihinde olduğu gibi Atatürk’ün hayatında Mehmetçik’in seçkin bir yeri vardır. Atatürk, Mehmetçik’I savaş meydanlarında, kan ve ateş içinde tanımıştı. O’nun gözünde Mehmetçik biraz da Türk Halkı demekti. Atatürk’ün Mehmetçik’e sonsuz bir güveni vardır. Ata, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşlarımızı, bu güvenç ve inan içinde zafere ulaştırdı.
Atatürk, Mehmetçik ile savaşlardan sonra da derin ilgisini kesmedi. O, Çankaya’da ve yurt gezilerinde, askeri manevralarda Mehmetçiklerle konuşur, türlü konularda onlarla şakalaşırdı. Atatürk’le Mehmetçik’in arasında geçmiş türlü olaylar, köylerde, kabalarda şimdi bile, destan gibi, masal gibi anlatılır.
Bu kulenin dış yüzündeki sade kabartmada, cepheye gitmekte olan Mehmetçik’in evinden ayrılışı dile getirilmiştir. Bu kabartma sanatçı Zühtü Müridoğlu’nun eseridir. Mehmetçik Kulesinin içinde, Atatürk’ün Türk erleri ve Türk kadınları için söylediği özlü sözleri vardır.
ZAFER KULESİ
Muhafız Bölüğünden sonra, köşedeki Zafer Kulesine ulaşılır. Bilindiği gibi Türk Ulusu, tarih boyunca, Asya’da, Avrupa’da ve Afrika’da birçok devletler kurmuştur. Bu devletlerin kuruluşunda Ulusumuzun yüce uygarlık gücü ile savaş gücü temel olmuştur. Türk Devletlerinin hemen hepsi kazandığımız birkaç zafer ile başlamıştır. Bu devletler daha sonra bulundukları bölgede güven ve huzurun başlıca kaynağı, koruyucusu olarak ün kazanmışlardır. Yeni Türk Devleti de, Atatürk’ün komutasında kazandığımız zafer temelleri üzerine kurulmuştur. Bu bakımdan, Anıtkabir’de, tarih boyunca kazandığımız zaferleri temsil eden bir kulenin bulunması çok anlamlıdır.
Anıtkabir kulelerine kabartma hazırlamak için açılan yarışmada, Türk zaferlerini temsil edecek değerde bir eser bulunamamıştır. Bundan ötürü bu kulede hiçbir kabartma yoktur. Kulenin içine Atatürk’ün tabutu Dolmabahçe’den Sarayburnu’na getiren top arabası konulmuştur. Kulenin duvarlarının iç yüzüne, kazandığımız bazı zaferlerin tarihleri ve Atatürk’ün bir kaç özlü sözü yazılmıştır.
Sütunlu yolun sonundaki Barış Kulesi, temsil ettiği kavram bakımından Anıtkabir’in çok ilginç bölümlerinden biridir. Daha önce de söz konusu ettiğimiz gibi Atatürk, savaş meydanlarında ün almış büyük bir komutandı. Fakat O, büyük zaferler kazandıktan ve yeni Türk Devleti’ni kurduktan sonra “Yurtta ve Dünyada Barış”I sağlamak için, insanüstü çalışmaları ile hem kendi ulusunun hem de insanlığın minnet ve saygılarını kazandı. Atatürk’ün çağdaşı olan birçok yabancı devlet başkanları, gerçekte asker olmadıkları halde süslü mareşal üniformaları ile gezdikleri ve kendi uluslarını savaş felaketlerine sürükledikleri halde O, bu çağdaş modaya hiç değer vermedi. Savaş meydanlarında kazandığı mareşallik üniformasını çıkardı. Geri kalmış ulusumuzu “çağdaş ulusların uygarlık düzeyine ulaştırmak için” gece gündüz çalıştı. Kısa bir zamanda bizi bütün dünya ulusları arasında seçkin bir düzeye getirdi.
Barış Kulesi’nde, Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesini dile getiren bir kabartma kompozisyonu vardır. Sanatçı Nusret Suman’ın eseri olan bu kabartmada, barışın sağlam güven kaynağı olan Türk Ordusu rütbesiz bir asker olarak temsil edilmiştir. Aşağıda, iç ve dış güvenliği sağlamış olan yurdumuzda, Türk halkı huzur içinde çalışmaktadır. Barış Kulesi’nin duvarlarında, Atatürk’ün barış konusundaki özlü sözlerinden bir kaçı yazılıdır. Kulenin içine, Ata’nın bindiği otomobillerden ikisi konmuştur.
23 NİSAN KULESİ
Anıtkabir‘in Çankaya yönündeki merdivenin sağında 23 Nisan Kulesi vardır. 23 Nisan, bizim ulusal bayramlarımızdan biridir. Çünkü 23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmıştır. Daha önce de söz konusu ettiğimiz gibi biz, Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiştik. Bu savaş sonunda galip devletler, Osmanlı İmparatorluğu’nu parçaladılar. Öz yurdumuz olan bugünkü sınırlarımız içindeki topraklarımızı da aralarında paylaşmaya başladılar.
İstanbul’daki Padişah ve onun etrafındaki hükümet adamları, galip devletlerin yurdumuzu işgallerine karşı koyamıyorlardı. Bu sırada Anadolu’da Türk halkı yer yer kaynaşmağa başladı. Padişah ve hükümet, işgalcilerin isteklerine uydular, Mebuslar Meclisi’ni dağıttılar.
Bu sırada Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya geçti. Amacı, Türk Ulusu’nun egemenliğine dayanan yeni bir Türk Devleti kurmak idi. Paşa, başımıza gelen felaketleri halkımıza açıkladı. Mustafa Kemal Paşa da, Türk Halkı da, İstanbul’daki hükümetten umutlarını kesmişlerdi. Türk yurdunu ancak Türk ulusu kurtarabilirdi. Bunun için Erzurum ve Sivas Kongreleri toplandı. Bu kongrelerde önemli kararlar alındı. Bunlardan biri de Millet Meclisi’nin toplanması idi. Bunun için yeni bir seçim yapıldı. Milletvekilleri İstanbul’da toplandılar. Fakat işgalci devletler, birçok milletvekillerini yakaladılar; sürgüne gönderdiler. O zamanlar Mustafa Kemal Paşa Ankara’da idi. Olacakları daha önceden bildiği için yeni Meclis’in Ankara’da toplanması için gereken hazırlıkları yapmıştı.
İstanbul’da Meclis dağılınca, Mustafa Kemal Paşa, ulusumuza bir bildiri çıkardı. Olup bitenleri saydı, döktü. Ankara’da yeni bir meclis açılacağını bildirdi ve hemen seçim yapılmasını istedi. Seçilen milletvekilleri ile İstanbul’dan kaçabilen milletvekilleri Ankara’da toplandılar. Mustafa Kemal Paşa’yı başkan seçtiler. Yeni bir hükümet kurdular. Bu hükümetin başkanı da Mustafa Kemal Paşa idi. Böylece Türk ulusu Anadolu’da Atatürk’ün dediği gibi “Ulusun egemenliğine dayanan yeni bir Türk Devleti” kuruldu. Atatürk’ün Büyük Millet Meclisi’ni kurması, Türk Tarihi’nde yeni bir dönemin başlangıcı oldu.
23 Nisan Kulesi’nin içinde Büyük Millet Meclisi’ni temsil eden bir kabartma vardır. Sanatçı Hakkı Atamolu’nun eseri olan bu kabartmada, elinde bir anahtar ile bir kâğıt tutan bir kadın görülmektedir. Kulenin içine, Atatürk’ün bindiği bir otomobil konulmuştur.
BAYRAK
BAYRAK
Anıtkabir’in Çankaya yönündeki merdivenin ortasında, yüksek bir direk üzerinde Türk Bayrağı dalgalanır. Bu bayrak direğini, Amerika’da yerleşmiş ve bir bayrak direği fabrikası kurmuş olan Nazmi Cemal adındaki bir Türk göndermiştir. Bu direk, tek parçadır ve çelikten yapılmıştır. Yüksekliği 110 Kadem (ayak)dir. Tepesindeki hilâl 22 ayar altın yapraklarla kaplanmıştır. Direğin tepesindeki bronz şapka döndüğü için, bayrak ipe dolaşmaz ve direğe sarılmaz. Bu bayrak direği Avrupa’daki tek parça olarak yapılmış olan bu tür direklerin en yükseğidir.
Bayrak direğinin altındaki mermer kaplama üzerinde, Türk Ulusunun yüce değerleri, Sembolik olarak ifadelendirilmiştir. Sanatçı Kenan Yontuç’un eseri olan bu kabartmada görülen kılıç, ulusumuzun saldırı savaşı gücünü, miğfer savunma gücünü, meşe dalı zaferi, zeytin dalı barışseverliğimizi, meşale uygarlığımızı temsil eder. Şanlı bayrağımızın ulusumuzun bu yüce değerleri üzerinde dalgalanması çok anlamlıdır.
MİLLİ MİSAK KULESİ
Çankaya yönündeki merdivenin solunda Milli Misak Kulesi vardır. Millî Misak “ulusal ant” demektir. Atatürk’ün başkanlığında yapılan Erzurum Kongresi’nde, yurdumuzun istilacı düşmanlara karşı korunması için önemli kararlar alınmıştı. Bu kararlar daha sonra yapılan Sivas Kongresi’nde geliştirildi, genişletildi. Sivas Kongresi’nde alınan kararların en önemlisi “Ulusal sınırlarımız içine giren ve girecek olan işgalci düşmanları topraklarımızdan atıncaya kadar vuruşacağımızı” ifade eden karardı. Bu karara göre, ya ulusal sınırlarımız içindeki topraklarımızı düşmanlardan temizleyecek ya da bu uğurda tümü ölecektir.
Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi’nden sonra Ankara’ya geldi. O, burada yeni seçilen ve İstanbul’a gitmekte olan milletvekilleri ile buluştu. Onlara atıldığımız ulusal kurtuluş savaşımızı, yapılan kongreleri, alınan kararları anlattı. “Ulusal sınırlarımızı düşmandan temizleyinceye kadar” savaşacağımızı bildiren kararın ilkelerini yazdı ve buna ulusal ant anlamına gelen “Millî Misak” adını verdi. Milletvekillerinden, Millî Misak’ın İstanbul’da toplanan Millet Meclisi’nde kabul edilmesini ve bütün dünyada ilan olunmasını istedi. Gerçekten de son Osmanlı Mebuslar Meclisi’nde Millî Misak alkışlarla kabul ve bütün dünyaya ilan edildi. Bu ulusal andı, daha sonra Ankara’da toplanan Büyük Millet Meclisi de kabul etti. Kurtuluş Savaşı’nda biz, Millî Misak’I gerçekleştirinceye kadar vuruştuk. Sonunda, bugünkü ulusal sınırlarımızı süngümüzle çizdik.
Millî Misak Kulesi’nde, işte bu tarihi ant, bir kabartma ile dile getirilmiştir. Nusret Suman’ın eseri olan bu sade kabartma bir kılıç kabzası üzerinde, üst üste konmuş dört eldeen ibarettir. El elüstüne koyarak ant içme, bizim çok eski bir geleneğimizdir. Fakat Osmanlı İmparatorluğu boyunca ant (yemin) kutsal kitabımız olan Kur’an üzerine el bakarak yapılırdı. Atatürk ilk kez Selanik’te Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin bir şubesini kurarken, arkadaşları ile silah üzerine el koyarak ant içtiler. Böylece, atalarımızın silah üzerine ant içme geleneği tazelenmiş oldu. Bu kulede Millî Misak’ın Atatürk’ün uyguladığı gibi silah üzerine el koyma biçiminde temsil edilmesi çok anlamlıdır.
ATATÜRK MÜZESİ
Millî Misak Kulesi’nden sonra, Atatürk Müzesi’ne ulaşılır. Anıtkabir yapısının proje yarışması şartlarını hazırlayan (bilim-sanat) komisyonu “Anıt’ın” uygun bir yerinde “müze bölümü” bulunmasını kararlaştırmıştı. İşte bu büze, o kararın uygulanması ile ortaya çıkmıştır.
Müze, Atatürk’e ait, eşya, silah ve fotoğrafların teşhir edildiği büyücek bir salon ile kitapların sergilendiği küçük bir salondan ibarettir. Birinci bölüm çok zengindir. Burada özellikle İş Bankası’nın kuruluşunun onuncu yıldönümünde, altın, gümüş ve pırlantadan yapılmış ve Ata’ya hediye edilmiş bir saat dikkati çeker. Altın kabartma bir levha halindeki “yeni Türk alfabesi” ve altından yapılmış pırlantalarla süslenmiş Nutuk, ziyaretçilerin hayran kaldığı eserlerdir.
Atatürk’e yabancı devlet adamlarının hediye ettikleri eşya ve silahlar da çok ilgi çekmektedir. Bunlar arasında, İran Şahı Rıza Pehlevi’nin hediye ettiği altın, pırlanta süslü kılıç göz alıcıdır. Bu arada, birçok kralların, prenslerin, generallerin Ata’ya hediye ettikleri fotoğraflar da müzede sergilenmiştir.
Fakat müzenin çok değerli eserleri, Atütürk’ün kullandığı eşya, silah ve aletlerdir. Bunlar arasında Ata’nın giydiği elbiseler, ayakkabılar, bastonlar, tuvalet takımları çok değerli belgelerdir. Atatürk’ün hayatının türlü yönlerini incelemek isteyenler için bu müze çok önemli bir kaynaktır.
KİTAPLIK
Müzeye bağlı küçük salonda, Atatürk’ün özel kitaplığından getirilmiş, Türkçe ve yabancı dillerde 3119 kitapsergelenmiştir. Sekiz camekâna yerleştirilmiş olan bu kitapların çoğu, yabancı dillerdeki bu eserlerin konuların genel olarak, tarih ve antropoloji dallarında olması dikkati çekmektedir.
Atatürk, ömrünün son yıllarında “Dünya tarihini ve bu tarihin içinde Türk ulusu’nun yerini” okuyup incelemeğe büyük önem veriyordu. O’nun bu değerli ve büyük ilgisi, Türk Tarih Kurumu’nun kurulmasını ve bu konularda uluslararası tarih kongrelerinin toplanmasını sağlamıştır. O zamana kadar Batılı bilginler Türk Tarihine önem vermezler, bizi çok kez, “medeni kabiliyetten yoksun bir ırk” olarak nitelerlerdi. Atatürk’ün mitmez tükenmez ilgisi ve yol göstermesi sayesinde yapılan bilimsel inceleme ve araştırmalar, Türk Ulusu’nun dünya uygarlığının gelişmesinde büyük hizmetleri olduğu gerçeğinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu kitaplıktaki eserler, Atatürk’ün hangi konulara önem verip incelediklerinin açıklanmasına imkân verdiği için, çok değerlidir.
İNKILAP KULESİ
Müze’den sonraki köşede İnkılap Kulesi vardır. Atatürk, daha Harpokulu öğrencisi iken, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü sebepleri arasında, bizim, Ortaçağ geleneklerine saplanıp kalmamızın büyük rol oynadığını kavramıştı. O “Türk Milleti’nin uygarlık gücünün yüceliğine” inanıyordu. Türk Milletinin kendisini geri bırakan kötü geleneklerden kurtulunca “Türk uygarlığının, geleceğin ufkundan yeni bir güneş gibi doğacağını” söylüyordu.
Atatürk, Kurtuluş Savaşı’na bu inançla atıldı. Büyük Meydan Savaşlarını, bu inançla kazandı. Yeni Türk Devleti’ni bu inanç temeli üzerine kurdu. O yurdumuzu istilacı düşmanlardan kurtardıktan ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra, bizi çağdaş milletlerin uygarlık düzeyinden geri bırakan engelleri yıktı. Bu devrimlerin ışığında biz bütün dünyada hatırı sayılır bir devlet olduk.
İnkılap Kulesi’nin içinde, sanatçı Nusret Suman’ın eseri olan ve Atatürk Devrimlerini temsil eden bir kabartma vardır. Bu sade, fakat derin anlamlı kabartma meşale tutan iki el vardır. Sönmekte olan bu meşale ile onu tutan zayıf el, çöken Osmanlı imparatorluğu’nun son yıllarını temsil eder. Onun yanında, yeni Türk devleti, güçlü bir el ve ışıklar saçan bir meşale olarak temsil edilmiştir. İnkılap Kulesi’nin içine Atatürk’ün özlü sözlerinden birkaçı yazılmıştır.
KAYNAK
*
*
*
50 yaşındaki Anıtkabir’in bilinmeyenleri
Aralık 2003 — Aslanlı yoldaki 24 arslan heykeli “24 oğuz boyunu”, aslanların çift olması “birlik ve bütünlüğü”, kedi gibi yatar pozisyonda olmaları ise “barışseverliği” temsil ediyor. Aslanlı yolun taşları, Ata’nın huzuruna çıkanların “başının öne eğik” olması için 5 santimlik çim boşluğu bırakılarak döşenmiş.
Türk milletinin kalbinin attığı yer olan Anıtkabir, bilinen siluetinin yanı sıra bilinmeyen bir çok gerçeği de 50 yıldır derinliklerinde saklıyor. Yapımı 9 yılda tamamlanan yaklaşık 150 bin ton ağırlığındaki Anıtkabir, heykellerinden süslemelerine, kulelerinden kabartmalarına kadar pek çok özel anlamlarla yüklü…
Ölümünden yıllar önce Anıttepe’yi gezerken “bu tepe ne güzel bir anıt yeri” diyen Atatürk, Anıttepe’ye gömüleceğini hissetmiş gibiydi…
Anıtkabir Komutanlığı’ndan alınan bilgiye göre, yapımına 9 Ekim 1944’de başlanan ve 1 Eylül 1953’de tamamlanan Anıtkabir’in yerini ilk olarak Aydın Milletvekili Mithat Aydın önerdi. Ata’nın kabrinin yapımıyla ilgili komisyon Etnoğrafya Müzesi, TBMM’nin arkasındaki tepe (Kabatepe), Ankara Kalesi, Altındağ ve Gazi Orman Çiftliği seçeneklerini eleyerek tam Çankaya’da karar kılacağı sırada, Aydın Milletvekili Mithat Aydın daha sonra “Anıttepe” olarak adlandırılacak olan Rasattepe’yi önerdi. Komisyon üyelerinin de burayı gördükten sonra Aydın’a hak vermeleri üzerine Anıtkabir’in Rasattepe’ye yapılması kararlaştırıldı. Türk milletine gömüleceği yer konusunda bir vasiyette bulunmayan Atatürk’ün yıllar önce bir gezi sırasında Rasattepe’yi gezerken ağzından dökülen “Bu tepe ne güzel bir anıt yeri…” sözleri de bugün için çok anlamlı…
Anıtkabir için 1941’de açılan yarışmaya, İkinci Dünya Savaşı’nın en çetin günleri yaşanmasına rağmen Türkiye, Almanya, İtalya, Avusturya, İsviçre, Fransa ve Çekoslovakya’dan toplam 49 proje katıldı. Ancak en çok beğenilen üç proje arasında Prof. Emin Onat ile Doç. Orhan Arda’nın “25” numaralı projesi kabul edildi.
VATAN TOPRAĞINDA YATIYOR
toprağında” yatıyor.750 bin metrekarelik bir alan üzerinde aslanlı yol, tören meydanı, mozole ve on kuleden oluşan Anıtkabir, 907 metre yüksekte yer alıyor. Ata’nın kabri 40 tonluk yekpare mermerden yapılan sembolik lahtin yaklaşık 7 metre altındaki mezar odasında bulunuyor Türk milletinin kalbine gömdüğü Atatürk, Selçuklu-Osmanlı kümbet mimarisine göre yapılmış sekizgen şeklindeki mezar odasında “vatan topragında yatıyor
Ölümünden 15 yıl sonra Etnoğrafya Müzesi’ndeki geçici istirahatgahından Anıtkabir’e nakledilen Ata’nın naaşı, tahnit işlemi çözülerek, Suriye’deki Caber Kalesi, Kore’deki Türk şehitliği, Selanik’teki doğduğu evin bahçesi, KKTC ve illerden getirilen toprakların harmanlandığı “vatan toprağına” İslami usullere göre kefenlenerek ve yüzü kıbleye bakacak şekilde defnedildi. Ata’nın kabrinin yer aldığı mezar odasına, Genelkurmay Başkanı’nın izniyle girilebiliyor.
ASLANLARIN SIRRI
Türk milleti için kutsal değerlerle kuşatılan Anıtkabir’deki her mimari unsur ayrı bir mana taşıyor. Ata’nın kabrine ulaşan 262 metrelik Aslanlı yolun sağ ve solunda bulunan 24 aslan, “24 Oğuz boyunu” temsil ediyor. Türk kültüründe güç sembolü olduğu için seçilen aslan figürlerinin çift olması milletin “birlik ve bütünlüğünü” vurgularken, aslanların kedi gibi yatar pozisyonda olması ise bu büyük gücün “barışseverliğini” sembolize ediyor. Ziyaretçilerin de kabrin manevi atmosferine ayak uydurmaya yönlendirildiği Aslanlı yolda, taşlar Ata’nın huzuruna çıkanların “başlarının öne eğik” olması için 5 santimlik çim boşluğu bırakılarak döşenmiş.
Depreme karşı dayanıklı kılmak için tıpkı bir geminin su altındaki kısmı gibi toprağın içine yerleştirilen Anıtkabir’de mozolenin iç duvar ve zemini en nadide mermerlerle kaplanırken, tavanları renkli ve altın varaklı İtalyan mozaikleriyle süslenmiş. Milli değerleri temsil eden isimler verilen ve Selçuklu çadır mimarisinin özelliklerini yansıtan bir mimariyle yapılan 10 kule Anıtkabir’in siluetine ayrı bir değer katıyor.
BAYRAK DİREĞİ ABD’DEN GELDİ
Anıtkabir’in diğer unsurlarında olduğu gibi bayrak direği de çok özel… Anıtkabir’in 33,5 metre uzunluğundaki bayrak direğini 1946 yılında Nazmi Cemal adlı bir Türk vatandaşı ABD’den gönderdi. 4 metresi kaidenin altında gömülü bulunan direğin 29,5 metresi görülebiliyor.
MÜZEDEKİ ESERLER
Anıtkabir’deki Atatürk Müzesi de Ata’nın doldurulmuş köpeği Foks’tan tıraş takımlarına, bastonlarından aldığı çok özel hediyelere kadar özel hayatını yansıtan pek çok nadide parçaya evsahipliği yapıyor. Ata’nın anne ve babasının fotoğrafları, Türkiye Cumhuriyeti’nin verdiği eski yazı ve Latin harfleriyle basılmış iki nüfus cüzdanı, Göğsünde taşımayı en çok sevdiği madalyalardan biri olan 1917’de Sultan 5. Mehmet Reşat’ın verdiği altın imtiyaz madalyası, Sovyet Mareşali Voroshilov ve İran Şahı Pehlevi’nin hediye ettiği değerli taşlarla süslü kılıçlar ve ince bir zevkin ürünü olan saatleri dikkat çekici parçalar arasında…
Atatürk’ün hem baston hem de tüfek olarak kullanılabilen özel silahı, manevi kızları Sabiha Gökçen ve Afet İnan’a hediye ettiği çok özel tabancaların da sergilendiği müzede, manevi kızı Rukiye Erkin’e hediye ettiği, ancak bir mercek yardımıyla okunabilen metal mahfazası içinde mini bir Kuran dikkati çekiyor.
ETİYOPYA KRALI’NIN İLGİNÇ ÇELEİNGi
Milletvekili mazbataları ve 1927 yılında yaklaşık 5 günde okuduğu Nutuk’un orijinal metninin de yer aldığı müzede, Etiyopya Kralı Haile Selasiye’nin 1967 yılında Anıtkabir ziyaretinde mozoleye bıraktığı iki büyük gül dalıyla sembolize edilen gümüş çelenk de en ilginç parçalardan birisi… Anıtkabir’deki Atatürk Müzesi’nde ayrıca okumaya büyük önem veren Atatürk’ün özel kitaplığında bulunan Türk ve İslam tarihi, dil, edebiyat, sosyal bilimler, bilim ve teknik konularındaki Türkçe, Osmanlıca, Fransızca, İngilizce, Almanca, Rusça, Arapça, Farsça, Slav dillerindeki toplam 3 bin 118 kitap da sergileniyor.
Heykel ve Kabartmalar
Anıtkabir’in yapılmasına karar verdikten sonra kurulan komisyonda “Bu anıtın, Atatürk adı ve kişiliği altında Türk ulusunu temsil edeceği” önemle belirtilmişti. Bundan ötürü anıt, Atatürk’ün hayatından ve ulusumuzun tarihinden alınmış birçokkonulr ile dile getirilecekti. Bu konular, heykeller, kabartmalar ve yazılarla işlenecekti. Fakat bunun için her şeyden önce, Anıtkabir’in biçiminin, boyutunun, yapının türlü bölümlerinin belli olması gerekti. Anıtkabir’I anlam bakımından tamamlayacak olan bu eserlerin, hek bakımdan yapıya ulgun olması mecburiyeti vardır.
Anıtkabir, yapımı istenilen duruma gelince Başbakanlıktaki komisyona bağlı yeni bir komisyon daha kuruldu. Bu ikinci komisyonun görevi “Anıtkabir’de yapılması düşünülen heykel ve kabartmaların konuları ile anıtın türlü yarlerine yazılacak yazıların tespiti” idi. Bu komisyon üyeleri, üzerinde çalışılacakkonuların hem çok yönlü, hem de çok önemli olduğunu ileri sürdüler ve bu kurulun uzman kişilerle genişletilmesini kararlaştırdılar. Böylece, komisyona yeni üyeler atandılar.
1. Anıtkabir’e konulacak heykel, kabartma ve yazıların konuları, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndan ve Türk İnkılaplarından seçilecektir.
Anıtkabir, yapımı istenilen duruma gelince Başbakanlıktaki komisyona bağlı yeni bir komisyon daha kuruldu. Bu ikinci komisyonun görevi “Anıtkabir’de yapılması düşünülen heykel ve kabartmaların konuları ile anıtın türlü yarlerine yazılacak yazıların tespiti” idi. Bu komisyon üyeleri, üzerinde çalışılacakkonuların hem çok yönlü, hem de çok önemli olduğunu ileri sürdüler ve bu kurulun uzman kişilerle genişletilmesini kararlaştırdılar. Böylece, komisyona yeni üyeler atandılar.
1. Anıtkabir’e konulacak heykel, kabartma ve yazıların konuları, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndan ve Türk İnkılaplarından seçilecektir.
2. Anıtkabir’in türlü yerlerine yazılacak yazıların seçilmesi için bir alt komisyon kurulmuştur. Bu komisyon, hazırlayacağı raporu, iki ay içinde Bakanlığa sunacaktır.
3. Komisyon, heykel ve kabartmalar hakkında, sanatçılara üslup yönünden direktifler vermeğe kendini yetkili görmemiştir.
4. Heykel ve kabartmaların konuların tespit için Prof. Ahmet Hamdi Tanpınar, Prof. Ekrem Akurgal, Prof. Belling, Doç. K. Söylemezoğlu’ndan meydana gelen bir küçük komisyon daha kurulmuştur. Bu komisyonun toplantılarına, Anıtkabir’in mimarları da katılacaklardır.
Anıtkabir için yapılacak heykel ve kabartmaların konularını ve özelliklerini belirtecek olan komisyon, çalışmalarını kısa bir zamanda bitirdi. Vardığı sonucu, Genel Kurul’a, raporla sundu.
Kulelere yapılacak kabartmalar (rölyefler) ise, bu kulelere verilen adlara göre, Atatürk’ün şerefli hayatını ve Kurtuluş Savaşı tarihini, büyük çizgileri (ana çizgileri) ile hatırlatcaktır. Bu eserleri işleyen sanatçılar, Atatürk’ün hayatına ait belgelerden çok faydalanacaklardır.
Anıtkabir’deki on kuleye şu adlar verilmiştir:
- Hürriyet Kulesi
- İstiklal Kulesi
- Mehmetçik Kulesi
- Zafer Kulesi
- Müdafai-Hukuk Kulesi
- Cumhuriyet Kulesi
- Barış Kulesi
- 23 Nisan Kulesi
- Misakı Milli Kulesi
- İnkılap Kulesi
KAYNAKhttp://www.anitkabir.org/anitkabir/anitkabirinyapimi/heykel-ve-kabartmalar.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.