TÜRKÇENİN BALCA TADI...

TÜRKÇENİN BALCA TADI...
"O, benim hem Türkçe, hem İngilizce Öğretmenimdir."
*
Bir Büyük Yazar, Eğitimde Rehber Öğretmen: Mahmut MAKAL
İnsan yaşamında dönüm noktaları vardır.
İnsan yaşamında bir rehberin, kılavuzun yönlendirmesinin önemi vardır.
Nevşehir Muhtelif Gayeli Ortaokul'da öğrenciyim. Yıl 1959. Uçhisarlı Ahmet Başkurt'un iki dükkân arasına sıkışmış üçgen biçimli girintideki kitap satış yerine her öğlen vakti uğrar, kitapları karıştırırdım. Bir küçük Varlık yayını buldum: Kuru Sevda. Yazarı Mahmut Makal. Başladım okumağa. Sanki benim yöremi anlatıyor yazılar. Konuşmalar benim dilim, yöremizin Türkçesi. Daha internet, Google yok ki, araştırayım, kimdir Makal! Behçet Necatigil Öğretmenimin o güzelim "Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü" de çıkmamış daha. Kıvranıyorum Makal'ın nereli olduğunu öğrenemediğimden. Kitabın arka tanıtım yazısından da bir şey çıkaramadım. O zaman, kimselere de öyle her şeyi soramazdık. Pek de emin değilim, sorsaydım eğer, Türkçe öğretmeni Ahmet Özdemir'in, Makal'ı bileceğinden.
Bizim Köy daha önce elime geçmiş olsaydı, ilk olarak onu okusaydım öğrenirdim Makal'ı.
Çünkü, Yaşar Nabi Nayır üstadımız bu kitaba önsöz olarak yazdığı bölümde "Bir Köy Öğretmeninin Notları"nın nasıl ortaya çıktığını, Varlık dergisinde yayımlanırken pek de önemsenmeyen yazıların, kitaplaştırıldıktan sonra, CHP iktidarının son aylarında, mülki idare amirlerinin nasıl dikkatini çektiğini, Makal'ın mahkemelere düştüğünü, tutuklandığını anlatıyordu.
Kuru Sevda'yı okuyup bitirdikten sonra Makal'ın tiryakisi oldum ben.
Yayımlanmış bütün kitaplarını birer birer toplamağa başladım. 1964 güzünde Ankara'da DTCF öğrencisi iken, ikindi sonrasında dersler sona erince, sık sık Kocabeyoğlu Pasajı'na gider, sahaflardan kitap arar, seçerdim. O zamanlar, sahaf kitapları ucuzdu; öğrenci bütçemizi zorlamazdı. Giderek, Makal'ın tüm kitaplarını elde ettim: Bizim Köy, Hayal ve Gerçek, Kamçı Teslimi, Ötelerin Havası, Zulüm Makinası, Yeraltında bir Anadolu, Kalkınma Masalı…
Fakültede öğrenci iken ilk iki yıl Fransızca derslerimiz vardı. Nevşehir Lisesinden elde ettiğim Fransızca, birçok arkadaşa göre daha iyi idi. Çeviriler yapıyor ve yayımlatıyordum da. Fakat, Fransızcanın "modası" geçmek üzereydi. Oysa, seviyordum bu batı dilini. Sabahaddin Eyuboğlu üstadım ne diyordu: "Çağdaş insan olmanın koşullarından biri Fransızcayı iyi bilmektir." Fransız Kültür Merkezi'ne gidip kütüphanesinde Makal'ın kitabını alıp okuyordum, çevirmeğe uğraşıyordum: Sakallı bir resmi vardı kapakta: Un Village Anatolien.
Kızılay'da Tarhan Kitabevi'nde gördüğüm İngilizce çeviri kitabını içim giderek inceliyordum. A village in Anatolia. Pek pahalı. Sert ciltli bir prestij yapıtı. Alamıyordum. Öğretmen babama mektup yazdım. Bana 40 TL göndermesini istedim. Biliyordum ki, babam, yabancı dilleri öğrenmem konusunda hiçbir özveriden kaçınmaz. İngilizce öğrenmek bir zorunluluk artık. Ereğlili arkadaşım Eyüp Karakaya ile birlikte bu dili öğrenmeğe başladık. British Council'a yazıldık. Dersleri izliyoruz. Fakat, bir tutukluk var bizde. İngilizce, istediğimiz gibi gelişmiyor, ilerlemiyor. Yolda, okulda, arkadaşların alaylarıyla karşılaşsak da İngilizce konuşmağa çaba gösteriyoruz. Yine de içimizde bir burukluk var. 1966 yılı haziran ortalarında fakültede dersler, sınavlar sona erince, babamın gönderdiği parayı PTT'den aldım. İlk işim gidip Makal'ın kitabının İngilizce çevirisini satın almak oldu. O yıl köyüme, çantamda A village in Anatolia ile döndüm.
Kararlıydım, başka hiçbir kitap bunun önüne geçmeyecekti. Çeviriyi inceleyince sevinçle gördüm ki, çeviriye yalnız Bizim Köy değil, Hayal ve Gerçek adlı kitaptan da bölümler eklenmişti. Ekeneğe, biçeneğe, dikeneğe giderken yanımda bu üç kitap vardı. Bir heybenin gözünde, bir torbada, her yere taşıdım onları. Bir zerdali ağacı altında, bir duvar dibinde, bir üzüm omcası yanında, yonca biçmeye ara verdiğimizde, patatesleri sularken, tüm yaz boyunca bölüm bölüm, karşılaştıra karşılaştıra okudum, çalıştım, öğrendim, İngilizcemi geliştirdim.
Makal'ın bu kitapları yaşamımı yönlendirdi.
Fakülteyi bitirip de Maden Tetkik Arama Enstitüsü Direktörlüğü'nün açtığı Yüksek Prospektörlük kursunu birincilikle kazandım. Çünkü Fransızcaya ek olarak, sorulan sorulara hiç de zorunlu olmadığım halde İngilizce yanıtlar verdim. Daha sonra Ortaöğretimde çalışırken Eğitim enstitülerine öğretim üyesi alımında da Yabancı Dil sınavlarında hep birinci oldum (MC hükümetinin bakanları, genel müdürleri, yetkilileri hakkımı yediler, atanmam yapılmadı). Sonra Üniversiteye geçişte de, Makal Öğretmenimin kitaplarından elde ettiğim İngilizce imdadıma yetişti. Asistanlık, Doktora, Yardımcı Doçentlik, Doçentlik… İlk girişte verdim tüm sınavları… Çeviriler yaptım ve onları kitaplaştırdım.
Makal Öğretmenimin adı bir yarenlikte geçtiği zaman, derin minnettarlık duygularıyla derim ki:
"O, benim hem Türkçe, hem İngilizce Öğretmenimdir."
Şaşırırlar çevremdekiler. Hayretle sorarlar.
"Türkçeyi anladık da, İngilizce nasıl oluyor!"
Anlatırım onlara. Makal, benim için bir rehberdir, bir yönlendiricidir.
Britanya'nın Reading Üniversitesi'nden Prof. Dr. Paul Stirling, A Village in Anatolia'nın başına bir tanıtım yazısı eklemişti. Fırat Üniversitesi Rektörlüğü'nün çağrısı üzerine Elazığ'a gelen Stirling ile Makal Öğretmenimi konuştuk.
"Birleşik Krallık'ta kaç yıl kaldınız?" diye soran ünlü bilim adamına yanıtım şu oldu: "Britanya'ya gitmeğe gerek kalmadı. Makal'ın kitabını okuyarak öğrendim dilinizi."
Profesörün şaşkınlığı hâlâ gözlerimin önündedir.
Diyarbakır'da sevgili arkadaşım öğretmen, güldürü yazarı, editör, sahaf Musa Dinç bir kitapçı dükkânı açmıştı. Duvarlarda Makal Öğretmenimin Musa ile birlikte, imza günlerinde birlikte çekilmiş büyük boy resimleri asılıydı. Öğretmenimin adresini istedim. O sırada "Köy Yarenliği" adlı kitabım yeni çıkmıştı. Kitabı gönderdim. Hiç beklemiyordum. Bir akşam evimde iken telefon çaldı. Karşımda Makal. Ben, tevazu ile aşağıdan aldıkça, O, kitabımı övüyordu: "Bu, Fransızların deyişiyle kendine özgü bir janr "genre"… Dram, trajedi, komedi. Ne varsa halkta var. Kutluyorum böyle bir kitabı bizlere armağan ettiğiniz için." Sevindim, mutlu oldum. Öğretmenimin övgüsü gönlümü kanatlandırmıştı.
Makal Öğretmenimin bir özelliğini daha, epey sonraları öğreniyordum. Gazeteleri, ekleri izliyordu. İstanbul'da Literatür Yayınevi 2 ciltlik bir takım yayımlamıştı: Ömür boyu bilgi birikimimi döktüğüm iki güzel kitap ortaya çıkmıştı: Yerbilim 1-2. Jeoloji-Jeomorfoloji. Orhan Bursalı'ya bunların kapak resimlerini gönderdim. O da Bilim ve Teknoloji Eki'nde yayımladı. O gün, Diyarbakır'dan ayrılmıştım. Ürgüp'te idim. Telefonumu bulmuş, aradı, kutladı. Sözleri gözlerimi yaşarttı: "Bu ülkeye Emrullah Güney gibi birkaç kişi daha gerekli." O'nun yazın dışı kitaplarla da ilgilendiğini anladım. Bu duygularını Cumhuriyet Ankara bürosundaki Işık Kansu'ya da iletmiş.
Makal Öğretmenime yakınlarda, Eylül ayı başlarında bir kitabımızı daha gönderdim:
Nevşehir Folkloru 2.
Bu, yalnız benim derlemelerim değil. Emekli öğretmen emmimoğlu Hüseyin Güney'in emeği, çalışmaları büyük değer taşıyor. Asıl olarak halk. Öğretmen, öğrenci, çiftçi, esnaf, iş adamı, siyasa adamı… Binbir değişik olay. Dram, trajedi, komedi... Batıda anekdot, enstantane; bizde fıkra, öyküleştirilmiş anı denilen yaşanmış olayların dökümü... Telefon ederek, bu mütevazı kitabımızı da hemen okumağa başladığını söyledi ve güzel sözlerle övdü yine. Kimi olaylar dikkatini çekmiş, onlarla ilgili söyleştik.
İnsan yaşamında dönüm noktaları vardır. Aksaray'ın Demirci köyünden çıkmış, daha 17, 18 yaşındayken olgunluğa erişmiş yazılarıyla Türk yazın dünyasını sarsmış, yazıları, kitapları dünyanın önemli dillerine çevrilmiş, pek genç yaşta ün kazanmış, dünyaca tanınır olmuş bir öğretmen O.
Ne mutlu ki, Makal Öğretmenimi tanımışım. Tüm eserlerini elde etmişim, Türkçemin balca tadını, anlatımda içtenliği, sadeliği O'nun sayesinde öğrenmişim.
Dr. Emrullah Güney
Dicle Üniversitesi, Sosyal Alanlar Eğitimi Profesörü, Diyarbakır-Türkiye
Eylül-Ekim 2011
EKİN / YAZIN - SANAT

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.