BOYNUZLU...

TRAMVAYLAR ve OTOBÜSLER


İSTANBUL'U ÖZLEDİM


Cumbalı ahşap evlerin gölgesinde misket oynadığım arnavut kaldırımı Fatih'in Çarşamba'sındaki dar sokağımızı, uçurtma uçurduğum şimdi Vatan Caddesi olan bostanlarını, üç kuruş olan bilet ücretini vermemek için arkasına takıldığım tramvaylarını, kara tren ile gidilen Bakirköy'ü, Yeşilköy'ü, Florya'yı, Haliç'de her iskeleye uğradığı için adı 'dilenci vapuru'na çikan 6 numaralı vapurla gittiğimiz Eyüp'teki simitçinin simit'ini, palamut ve lufer tuttuğum Sarayburnu'nu, lisenin arkasındaki vefa bozacısının bozasını,  Draman'daki turşucunun turşusunu, Yenikapı ve Samatya'da kurutulan çiroz'un tadını, Kurtuluş'daki rum balıkçının lakerda'sını, Beykoz daki paçacının çorbasını, Kanlıca'nın yoğurt'unu, Emirgan'da raki içtiğim önünden Bogaz'in nehir gibi aktıgı mehtabin en güzelinin seyredildiği 'Avcılar Lokantası'nı, lacivert sularında yüzdüğüm Tarabya'daki dondurmacının dondurmasını, dalıp balık avladığım Heybeliada'da yediğim midye tavanın tadını, kız arkadaşımla gittiğim 'Cennet Bahcesi'nden Kızkulesi'ni seyrederken yediğim kazan dibi'ni, Maçka'daki Maden Fakültesinin kantinindeki sucuklu tostu, Ortaköy Camii'nin yanındaki çay bahcesinin kahvesini, Emirgan'da semaverle getirilen çayı, Taksim'deki işkemcinin çorbasını,  Çiçek Pasajı'ndaki kokoreci.

Bunlar nereden aklıma geldi şimdi?
Evet hatırladım. Birisi kokoreçten laf açmıştı.
Nerden nereye geldim. Gelin size Istanbul'un toplu ulaşım araçlarını anlatayım.


İstanbulu  özledim ama sizin bildiğiniz beton yığını haline gelen,  hava kirliliği, çevre kirliliği ve kalabalıklığı ile bugünkünü değil  de eski halinini. Eski günlere dogru bir yolculuk yaptım...

Tramvaylar...

Resim -1  Taksim-Tünel hattı nostaljik tramvaylar
1940ların  sonlarındayız...
O  zaman toplu ulaşım aracı deyince akla tramvay gelirdi.  Sayısı az da olsa bir miktar Scania Vabis marka otobüsler vardi.    




Resim - 1  Tramvay ve yanında Scanıa Vabıs otobüs.



İstanbul'luların  sevgilisi tramvaylardı. Iki vagonlu tramvayların öndeki çekici olanı  kırmızı  renkli,   arkadaki vagon da yeşil renkli idi.  Öndeki  deri  kaplı oturma yerleri ile birinci mevki, arkadaki tahta koltuklu  ise  ikinci mevki vede bilet ücretleri bindiğiniz vagona göre  değişirdi.
 Deri  koltukta oturmak isteyen daha fazla öderdi.  Kırmızıda  memur,  subay,   tüccar  gibi o devirde daha yüksek gelirli olanlar  oturur,  yeşilde  de  orta ve düşük gelirliler.  Yeşil vagon her  zaman  daha  kalabalık olurdu.
 
 

Resim - 3 Iki vagonlu tramvay, 
 (Soldaki resım)
  





Resim - 4  İstiklal Caddesindeki iki vagonlu tramvay. ( Sağdaki resim  - uzaktaki)


 
Resim -5   Galata köprüsünde tramvaylar. İkinci tramvay iki vagonlu.
Resim - 6  Galata köprüsünde tramvaylar. İkinci tramvay iki vagonlu.
                         ( Ara Güler fotoğrafı.)
Vagonların iniş ve biniş basamaklarının olduğu yerde boş bir alan vardi. Buraya sahanlık derlerdi. Sahanlıktan bir kapı ile vagonun içine girilirdi. Basamakların üstünde, sahanlık girişinde sürgülü bir kafes kapı olmasına rağmen bu hiç kapanmazdı. Tramvayi vatman kırmızı vagonun ön sahanlığından idare ederdi. Biletçiler vagonlarda ayakta dolaşır bilet keserdi.  Biletçilerin bir görevide basamaklarda ve yeşil vagonun arkasında tramvaya asılan bedavacıları kovalamaktı. İşe gidiş ve dünüş saatlerinde bu sahanlık, basamaklar tıklım tıklım dolar, basamaklardan sarkan bir insan salkımı oluşurdu ve bu insan salkımı bazen tramvaydan 1-1.5 metre çıkıntı yapacak şekilde olurdu. O zamanlarda Şehsadebaşı Camii'nin önünde birkaç tane asırlık çınar ağacı vardı. Edirnekapı-Bahçekapı tramvayı bu ağaçların yanından ağaçlara yarım metre mesafe kalacak şekilde geçerdi. Buradan geçerken bu hattın devamlı yolcusu olmıyanlar tramvaydan salkım saçak sarkan insanlar ağaca çarpacak sanırdı. Fakat ağaca yaklaşınca insanlar bir anda akordiyon körüğü gibi sıkışır, ağacı geçtikten sonrada tekrar açılırdı. İkinci ağaca gelince bu tekrarlanırdı.
Burada kaza olduğunu duymadim. Kimsede şu ağaçları keselim veya rayları biraz yana alalım diye düşünmedi. Tramvayların neden olduğu kaza yok gibidir. Olan kazaların büyük çoğunluğuna da tramvaydan atlıyan veya takılanlar neden olurdu. Tramvaylar yavaş giderdi ama bir avantaji vardi ki bu yavaşlığına değiyordu. Durakta beklemek şart değildi. Bacerebilenler giden tramvaya koşarak binerler veya ineceği yerde atlıyarak inebilirlerdi. Tabii bu bir beceri işiydi ve bir iki acı tecrübeden sonra öğrenilirdi. Yöntemi bilmiyenler, kendini  pat diye basamaktan yola atanlar iki takla atıp kafa, göz kırdıktan sonra ya bu işi bırakır yada diğerleri nasıl yapıyor diye iyice seyredip bir iki tecrübe sonrası öğrenirlerdi. Önce bir ayağınız yere değecek sonra öbürü ve tramvayın hızına yakın bir hızla bir miktar koşup sonra yavaşlanacak. 
Ilk aldığım öğrenci bileti üç kuruşdu. Evet yanlış yazmadım sadece 3 kuruş. Ya üç tane bir kuruş yada bir ikibuçuk kuruş bir yirmi para ile öderdik.  (Kırk para = bir kuruş )
                                     '
 Ve birgun...
Savaş sonrası Alman teknolojisinin ilk ürünlerinden olan Bussing otobüsler geldi. Bunlari Istanbul'lular cok sevdi. Tamir ede ede öylesine uzun bir zaman kullanıldı ki, yapıcı alman şirketi bile şaşırdı. Bu otobüslerin orta kapısı vardı. Biletci otobüsün içinde ayakta dolaşır bilet keserdi. Işe gidiş ve geliş saatlarinde otobüs çok kalabalık olduğunda yolcular biletciye yardımcı olurdu. Bilet alacak vatandaşin parasını elden ele biletciye, bilet ve paranın üstünü de tekrar elden ele vatandaşa ulaştırırlardı.
  Resim - 7  Bussıng Otobüs
Yeni gelen otobüsler daha hızlı olmasına rağmen tramvayın hala yolcusu  vardı...
Ve birgün geldi yönetim değişti. Önce tranvaylarda sınıf farkı yani birinci, ikinci mevkii kaldırıldı iki vagonda da bilet ücreti aynı oldu. Tahmin ettiğiniz gibi ikiside birinci mevkii ücretine getirildi. Bu arada yirmi para ve bir kuruşluklarda piyasadan kalktı ve para kolleksiyoncuların camekanlarına yerleşti. Sınıf farkı kaldırılmıştı ama yolcular alışmış. Yine kırmızının eski yolcusu kırmızıya, yeşilin eski yolcusuda  yeşilde yolculuk yapıyordu. Yani sınıf farkı kalksa da herkes alıştığı vagona biniyordu. Baktılarki sınıf farkı bu yolla kalkmıyor. Çareyi vagonları bire indirip ikinci vagonu kaldırmakla çözdüler. Bu arada özel otoların sayısı da artıyordu. Devir 'her mahalleye bir özel' oto devri idi. Yavaş yavaş trafik sorunu ortaya çıkmaya başladı. Tramvayda sınıf farkı kalkmıştı ama şimdi de toplu ulaşım araçlarını kullananlar ve özel otolular diye iki ayrı grup meydana gelmişti...
Bu arada yeni sarı renkli tramvaylar geldi. Bunlarin kapısı vatman tarafindan açılır kapanırdı. Bunlar sevilmedi. Önce renginden olduğu sanılıp kırmızıya boyandı. Sonra anlaşıldı. Kapıların kapanması iniş, biniş özgürlüğünü kısıtlamıştı. Tramvay giderken binmek ve inmek özgürlüğü kısıtlanmış oluyordu. O devirde kısıtlanan özgürlükler bununla da kalmadı ya...


 
Resim -  8  Kapısı vatman tarafından kapatılan sarı tramvay.
Tramvay hatlarında en çok sevdiğim Bebek hattı ve Edirnekapı-Bahçekapı hattıydı. Tramvay Fatih Fevzipaşa caddesinde ağacların gölgesinde giderdi. Şaka yapıyorum sanmayın o zaman Fatih'de ortasında iki sıra asırlık çinar ağaçlari olan bulvar vardı. Ağaçlar dört-beş katlı apartman boyunda idi. Caddeyi gölgeleri ile sıcak yaz gününde serın tutar, kuşlara yuvalık yapardı. Gövdelerine nesillerin kalp, ok ve sevgili isimlerinin baş harfleri kazınmıştı. İçlerinde eski yazı harfler olanlar bile vardi.
Bir gün tramvaylar kadırılacak dendi. İstanbullu şaşırdı...Bunlar yaşamımızın bir parçası idi. Nasıl kaldırılırdı. Biz seviyorduk. Kaldırılmasını istemiyorduk...dediler...
Her mahallede bir özel oto dedikleri olay gerçekleşmiş şimdi de tramvaylar özel otoların yolunu daraltıyor, trafik sıkışıyor demeye başlamışlardı...
Gelişmeyi önliyen bu tramvaylar kaldırılmalıydı.
Önce  Rumeli yakasından kaldırıldı (1961) ve sadece Anadolu yakasındaki hatlar kaldı. Hafta sonlarında Anadolu yakasına sırf tramvaya binmek  için  geçenler oldu. Sonra  bunlar da  kaldırıldı (1966). Tramvay sadece müzede ziyaret edilir oldu...

Resim - 9  Son sefer.

  Tramvaylardan Sonra ...
Tramvaylarin kalkmasından sonra. Fatih'deki Fevzipaşa bulvarını yolu genişleteceğiz,  ağaçları keseceğiz dediler. Istanbullu şaşırdı...
 
Asırlık çınarlar neden kesilsin?
Bunlar tarihtir, bizimdir,  yapmayın, günahtır, katliamdır dediler...
Her mahalleye bir oto dedik. Şimdi özel otoların sayısı arttı. Özel otolara yol gerek. Yolu genişleteceğiz. Hem sonra biz size yine bulvar yaparız,  ortasına çicekler ekeriz dediler.
Dediler  de  dediler...
İstanbullu direnmek istedi.  Ama, daha nasıl direneceğini bilmiyorlardı, deneyimleri yok ki. Yeşilliler, çevreciler filan o devirde daha örgütlü değildi...
Ağaçlarıin kesilmesini yaşli gözlerle izlediler. Kimisi içinden bedua etti kimisi küfür.  Ağaçların kesilmesine kuşlar da şaşırdı. Nesillerdir bu ağaçları yuva yapmıştılar...şimdi nereye gideceklerdi.  Ağaçların altından geçenlere az mı kısmet dağıtmışlardı...
Ağaçlar kesildikten sonra o güne dek görülmemiş büyüklükte iş makinaları geldi. Kaldırımlar, yol daki taşlar söküldü. Vatandaşlar makinaları hayret ve merakla izliyordu. Teknoloji ne mükemmel bir şeydi. Kısa bir zamanda asırlık ağaçlar gitmiş, yol, kaldırım sökülmüş, beton kaplama işi başlamıştı...

Bir ekip Saraçhane'den  bir  ekipte  Edirnekapı'dan  beton döke döke ilerledi. Bir noktada iki ekip birleşecek...
Yol inşaati tam  iki yol birleşeceği zaman durdu. Iki beton yolun arasinda  bir-birbuçuk metre seviye farki vardi.  Istanbullular o noktada durup düşündüler, tartıştılar bir türlü anlam veremediler niye bu seviye farkı diye...
İşin içinden çıkamadılar. Sabahtan akşama kadar kalabalık gruplar halinde toplanıp  tartıştılar.  Çeşitlli fikirler çıktı. Kimisi  'buraya basamaklar konulacak' dedi. Kimisi de çinar ağaçlarinin kesimine bağladı bu birleşememeyi. Kimide orada bir yatır olduğuna.
 
Bir süre sonra ekipler tekrar çalışmaya başladı. Ama bu sefer beton yolu geriye doğru söküyorlardı...
Sonra iş anlaşıldı küçük bir hesap hatası yapılmıştı...
Tekrar beton dökülmeye başlandı ve yolu birleştirdiler.
Ortaya çimen  bir şerit yapıp içine birkaç çiçek  diktiler.  Sonrada kaldırıma demir direkler diktiler. Çiçekleri anladıkda bu demir direklerde ne olacak diye beklerken bir muddet sonra Istanbullu yeni toplu  ulaşım aracı ile tanıştı...
  Traleybüs...!!!!      1961  -  1984
  
Resim - 10   Traleybüs
Tramvaya  alternatif olarak getirilen traleybüs hic sevilmemişti.  Bir kere ismi bile bir garip. Kolay söylenmiyordu. Vatandaş kısa zamanda bir isim buldu bu garip araca...
  Boynuzlu.

Resim -11  Traleybüs (namı diğer Boynuzlu)
Bence  bu isim birazda  bu araca  tepki idi. İstanbullu  zorunlu kalmadıkca bu araca  binmedi. Her elektrik kesildiğinde yollarda tespih taneleri gibi dizildi boynuzlular...
Ne trafik sorunu  çözüldü  nede toplu ulaşım sorunu...
Sonra Çekoslovakya'dan ucuza alınan Skoda otobüsler geldi (1957).
 
 Resim - 12   SKODA  Otobüs
Resim - 13   Sağda Bussıng yanında ve yanındakinin arkasında Skoda Otobüs
Bir süre toplu ulaşımı rahatlattılar ama bunlarında motoru içte olduğundan çok gürültü yapıyor ve bazen de ekzos gazları otobüsün içine sızıyordu.
Bu otobüslerde Istanbullular kirli havaya alışma talimleri yaptı....
 
Bu arada yeni yeni Mercedes, Magirus otobüsler gelmeye başladı. Bunlar zamanın en lüks toplu ulaşım aracıydıi ve Boğaz hattına verildı.









Resim - 14  Mercedes  (1950'lerin sonlarında)
O devir de Istanbul bir şantiye gibi idi. Her yerde yeni yol açmalar,  eskilerin genişletilmesi. Makinalar...makinalar...Büyük yol makinaları
                            İstanbul'a saldırmış  parçalar koparıyorlar...
   
İnşaatlar, inşaatcılar derken özel otolar arttı. Toplu ulaşım aracı kullananlar geriledıkce  rakip özel-oto kullanıcılar gelişti, güçlendi, örgütlendi, kenetlendi ve...
Yolcular cephelere ayrıldı...Buda çok sürmedi...
Bir sabah yeni bir döneme girildi dendi...
Yeni Anayasa, işçi hakları derken bu değişim toplu ulaşıma da yenilikler getirdi. Şimdiye dek ayakta hizmet veren biletçilere aracların arkasında bir koltuk yapıldı.
  Otobüse,  boynuzluya bundan sonra arkadan binilecek oturan biletciden
  bilet alınıp öne ilerlenecekti.  Bu yeniliğe bir süre sonra  alıştı yolcular.
  Yeni binenlere yer açmak için biletciler başladılar
  'lütfen ilerliyelim''ilerliyelim arkadaşlar' demeye...
  Bir süre sonra yolcular da başladi 'İlerliyelim arkadaşlar'...
  Yolcular bir ilerlemedir tutturdu...
Bu  ilerleme  işi  bazı çevreleri rahatsız etmişti.   Hem  ne  demekti biletciye  koltuk  verilmesi. Herkes haddini bilmeliydi. Sonra  bu lükstü...
Bazıları  da, 'ilerlenecekse buna da biz karar veririz yolcular değil'  dediler...
Bu arada üç kapılı otobüslerde orta'da, ortanın ilerisinde  veya ilerinin ortasında durmayı tercih eden yolcular oluştu. Ortanın ilerisinde durulursa mı veya ilerinin ortasında durulursa mı daha iyi olurdu diye tartışmalar sürdü gitti.  Ortanın ilerisinde durulursa hem öndeki  hemde ortadaki kapıyı  kullanma sansı vardı...
Bunun bazi çevrelere ilham kaynağı olduğu söylenir...
Mevcut  otobus  sayısı yetmiyordu.  İngiltere'den iki kapılı  Leyland otobüsler  geldi (1968-1969).  Bu  otobüslerde orta kapı olmadığından ortanın ilersinde durmanin faydası yoktu. Tek yapılacak şey ön kapıya ilerlemekti.
  
Resim - 15    Leyland Otobüs
Bu arada bazı çevrelerde iyiden iyiye ilerleme lafına takılmıştı. Buna bir   son vermenin  zamani gelmişti...
  Sadece  ilerleme  lafına  çare bulunması değil  biletcilere  de haddi bildirilmeliydi...

  Biletcilere Hadleri Bildiriliyor...
  Artik Ilerleme Lafi edilmiyecek...
Tepeden verilen bir kararla biletciler kaldırılacaktı...Otobüslere artık önden binilip geriye gidilecekti...
İstanlulular şaşırmıştı. Kimdi bu kendilerinin yerine karar verenler?
 
Yolcuların daha iyi bir yolculuk yapması ve kötüye giden toplu ulaşım
sorununa bir dur demek için gerekli kararlar alınmıştı...
  İlk bildiri yayınlandı:
  "Otobüslerde ve boynuzlularda şöforün  yanına kumbara konulacak.
  Yolcular  ön kapıdan  binip kumbaraya  bilet atacaklar ve  geriye  doğru
  ilerleyip  orta  veya arka kapıdan inecekler. Buna  karşı  direnenler
  şiddetle cezalandırılacaktır.  Biletler bazı duraklarda kurulacak bilet
  satış  yerlerinden  alınabilinir. Bilet  temin  edemiyenler  para da
  atabilirler. 
 
                                         İMZA
 
                             Yolcuların yerine, Yetkili    "

Ve  de  kumbaralar kondu.  Biletcilerin bir kısmını boynuzluya şöför
yapmak  için eğitime aldılar,  bir kısmıda bilet  satış  merkezlerinde
görevlendirildi.
 
Yolcular önden binmeye çabuk alıştı ama geriye doğru ilerlemeye bir türlü  alışamadı.   Kitleler halinde cezalandırmalar oldu.  Hatta üç yolcunun yolculuğuna son verildi. Bir türlü yolcuları arka kapıya dogru gerilemeye alıştıramadılar. Şöförler bile ne söyliyeceğini şaşırdılar. 
  
  'Geriliyelim'  lafi tutmadi.  'Geriye dogru ilerliyelim'  lafi  garip geldi.
Neyse bu arada Mercedes, Magirus yanında Macaristan'dan Ikarus marka bol sayıda otobüs alındı. Bu otobüslerin de ortada kapısı vardı. Bu çözüm getirdi. Şöförler 'orta ve arka kapıya yaklaşalım' diye bağırmaya başladılar. Yolcular artık yeni düzene uymaya başlamıştı. Bir kısmı ortaya kapıya yakın, bir kısmı orta kapı sahanlığını bir kısmıda orta kapı ile arka kapı arasında  durmaya başlamıştı. Orta kapı ile arka kapı arasında duranlar iki kapıyıda kullanabiliyorlardı.
Hertürlü  baskıya  ragmen hala önden binip gerilemeden önde kalıp on kapıdan inmeye çalışanlar da vardı...
Yeni yeni araçlar alındı. Bunlardan biride bir alman şirketinin lisansı ile yapılan montaj MAN otobüsleriydi. Artik kendi otobüsümüzü kendimiz yapıyorduk. Olsun varsın motoru dışardan geliyordu ama yinede bir gelişmeydi...
Bu   arada  yolcular  da  birbirine  girmeye  başladı.  Yeni düzeni
destekliyenler önden binip önden inmeye çalışanlara 'Gerileyelim. Önden 
binip   gerilemeye  çalışanlara  engel  oluyorsunuz'   gibi  uyarılar
yaptılar.   Daha sonra yolcular arasında çatışmalar başladı ve giderek
arttı.
Tepedekiler işe karışıp bu toplu ulaşım işini kökünden halletmeye  vede
yolcuların birbirine girmesine dur demeye karar verdiler. Gerilememekte
direnenler  tamamen yok edilmeliydi. İşin  kıvamına  gelmesi için
yolcuların iyice birbirine  girmesi beklenmeli ki. Yapılacaklara bütün
yolcular iyi ki yapıldı desin...

Oyle günler geldiki  yolcular bilet bulamaz olmuştu.  Bilet karaborsadaydı. Yeterli  bilet  basılıyordu fakat piyasada  bulunmaz olmuştu. Bu ne işti bir türlü anlaşılmadı.
  Ve bir gün yetkililer duruma el koydu...
Otobüslerin  on  kapısında durup gerilememekte  direnenlerden  o  kadar
çogunu  otobüsten attılar ki otobüslerin onu boşaldı. Kalan yolcular
rahat rahat yolculuk etmeye başladı. Ortada ve orta kapı ile  gerideki
kapı arasında duranlar ve gerideki sahanlıgı tercih edenler 'ne  iyi 
oldu yetkililerin sayesinde rahat rahat yolculuk ediyoruz  bir daha ogünleri görmeyiz inşallah' dediler.
Özel  tesebbüs bilet işini eline almıştı. Her durakta bilet satan  bir
özel girişimci size hizmette hazırdı.  Biraz kar karşılıgı bu hizmeti
yolculara sunmuşlardı...                                               
  
Ben seksenli yılların başında çok sevdiğim İstanbul'umdan ayrıldım.
                            ********
Gazetede okumuştum Istiklal caddesinde tramvay çalışıyormuş...
Belkide modern yapılı bir binayı antik heykellerle süslemek
gibi olmuştur... ne dersiniz?
    Hoşcakalın
  Coskun Susoy

KAYNAK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.