GELİN KAYALAR EFSANESİ...

GELİN KAYALARI EFSANESİ…
Ordu’dan Çamalan Yaylasına doğru kâh tepelerin eteklerinden dolanan, kâh derin vadilere yükseklere bakarak uzanan yayla yolundan gelip – geçen bütün yolcular, Gelin Kayaları’na doğru bakışlarını çevirmekten alıkoyamazlar.
Harami Köyü’nden Melet ırmağı vadisine doğru, bir bıçak gibi keskin ve dik ir sırtın üzerinde duran, acayip şekilli taş yığınlarına Gelin Kayaları adı verilmektedir. Buranın dayandığı efsane ise, yılların ötesinden günümüze kadar, her yayla yolcusunun kulağına üflenmiştir. Gelin Kayaları Efsanesini civarın yaşlıları şöyle anlatıyorlar:
Melet ırmağına doğru inen sarp bir tepenin, ormanlarla örtülü yamaçlarında çok fakir ve yaşlı biri varmış. Melet kenarlarındaki değirmenlere gidemeyen köylülerin zahlarını avlusundaki ufak dibek taşında öğütür, geçimini bu suretle sağlarmış. Bazı rivayetlere göre, bu öğütücü, bir kişi tarafından döndürülebilen, mahalli halkın “ El Değirmeni “ dediği cinsten bir taş değirmeni imiş. Günün birinde, yaşlı değirmencinin kızını, uzaktan bir köyden bir gence istemişler. Hayırlısı olsun, deyip evlendirmişler. Çeyiz olarak, elinde, avucunda ne varsa kızına vermiş. Düğünler, gelinin eşyalarını atlara yükleyip, oğlan evine doğru yola çıkacakları zaman, gelin etrafı şöyle bir süzmüş. Avlunun bir kenarında duran babasının ekmek teknesine, kendini bugünlere getiren el değirmenine gözlerini dikmiş. Kızının bu halini gören babası, yaklaşmış:”Kızım değirmen taşı bizde kalsın” diyecek olmuş. Düğün alayının ileri gelenleri durumu kavramışlar. İçeriden biri: Emmi veriver şu değirmen taşını kızına da, bizde yola düzülelim, deyivermiş. Yaşlı baba: Olmaz, o bana lazım. Onunla geride kalan çoluk çocuğumun nafakasını, sağlayacağım, veremem, diyerek karşı koymuş. O sırada yeni gelin: Babam benden bir taşı esirgiyor. Bende onsuz gelin gitmem. Diyerek boynunu büküp, oturuvermiş kapının önüne. Düğüncüler yaşlı babanın geçimini nasıl sağladığını bilmediklerinden, bu değirmenin aile için ne derce kıymetli olduğunu kavrayamamışlar… İşi. Basit bir”gelin eşyası “bir taş olarak görmüşler. İçlerinden biri: Hadi, emmi bu kadar nekeşlik etme. Alt tarafı bir taş parçası bunun… İnsan kızından bunları esirger mi? Bak o da yurt-yuva sahibi oluyor. Yolumuz uzun, bekletme bizi. Diyerek, değirmen taşlarını omuzlayıp, yanındaki hayvana yüklemişler. Zavallı baba, bu durum karşısında ısrarın faydasızlığını anlayarak, boynunu bükmüş. Kendisinin nekes tanınmasına mı, o yaşlı haliyle çoluk – çocuğuna değirmensiz nasıl bakacağına mı üzülsün? Kala kalmış, ortalıkta.
O sırada, önde davul – zurna, arka at sırtında gelin; köylüler, eşya yüklü atlarla düğün alayı, dimdik sırtta doğru yola koyulmuşlar. Yaşlı gözlerle kafileyi izleyen babanın ta, yüreğinin derinliklerinden bir tel kopmuş sanki… Derin bir ah çekmiş. Diliyle mi?
Aklıyla mı, gönlüyle mi bilinmez… Şöyle seslenivermiş, davullu-zurnalı gelin alayının ardından: Bir taşı bize çok görenleri Allah ne etsin… Hepiniz taş olun, taş… Ertesi gün, karşı tepelerden bu geceye bakanlar, Melet Irmağı’na doğru inen dik bir yamacın, bıçak sırtı gibi çıkıntılı bir kısmında, acayip şekilde kayalar görmüşler. Daha düne kadar, ormanlık olan bu yamaçta, kayaların bulunuşundan ziyade, görünüşleri onları şaşkınlığa düşürmüş. Çünkü bu kayalar sanki bir kafilenin heykelleşmiş şekline benziyormuş. Atıyla, yayasıyla, davullu – zurnalı bir gelin alayının tıpkısı imiş. Yılların yağmuru, karı ve fırtınalarına rağmen, bozulmayan şekilleriyle günümüzde dahi görenleri şaşkınlığa düşüren bu kayaların etrafı koyu bir yeşillikle çevrilmiştir. Bir tarihte, yayla yolculuğum sırasında, Gelin Kayaları Efsanesi’ni anlatan yaşlı yol arkadaşım, ayrıca şunları da ilave etmişti:
Evlat, Gelin Kayaları, baba bedduası alan, ailesinin geçim kaynağını – desinler için – kurutan, taş ruhlu insanları bizlere göstermektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.