Peter Wohlleben kışın ormanda yaptığı bir gezinti sırasında, gökyüzüne doğru yükselen iki kayın ağacı gördü. “Bu ağaçlar arkadaş” diye düşündü. “Kalın dallarınnasıl da birbirinden uzağa doğrulduğunu görüyor musunuz? Böylece dostlarının ışığını engellememiş oluyorlar.”
Ağaçların da tıpkı insanlar gibi yaşlandıkça kırıştıklarını göstermek için yaşlı bir kayın ağacına geçmeden önce “Bazen, bunun gibi bir çift ağacın kökleri o kadar iç içe geçer ki biri öldüğünde diğeri de ölür.” diye ekledi.
Peter Wohlleben, hayatını “ağaçlar”a adamış bir adam. “Ağaçların Gizli Yaşamı – Ne Hissederler, Nasıl İletişim Kurarlar – Gizli Bir Dünya’dan Keşifler” isimli bir de kitabı var.
Ona göre; ağaçlar sayabilir, öğrenebilir ve unutmaz, hasta komşularını tedavi edebilir, “Wood Wide Web” olarak bilinen bir mantar ağ üzerinden elektrik sinyalleri göndererek tehlike anında birbirlerini uyarabilirler ve bilinmeyen sebeplerle, uzun süre önce kesilmiş arkadaşlarının kütüklerini köklerinden şeker çözeltisi gönderip besleyerek yüzyıllar boyunca canlı tutabilirler!
Ağaçlardan bahsederken “insana özgü” bir dil kullanan Peter Wohlleben, bu yüzden bazı biyologlar tarafından da eleştiriliyor. Bu durumu ise “Bilimsel bir dil, tüm duyguların kaybolmasına sebep oluyor ve insanlar da bunu artık anlayamıyorlar. Ben ‘Ağaçlar çocuklarını besliyor’ dediğimde herkes ne demek istediğimi hemen anlıyor.” diyerek açıklıyor.
Wohlleben ormana olan aşkını çocukluğuna bağlıyor. 1960’larda ve 70’lerde Batı Almanya’nın başkenti Bonn’da büyürken, örümcekler ve kaplumbağalara bakar ve dışarıda oynamayı üç kardeşinden daha fazla severmiş. Lisedeyken bir öğretmen grubu dünyanın ekolojik geleceğini anlatan korkunç bir resim yapmış ve o da buna karşı bir şeyler yapmak istediğine karar vermiş.
Kitaplarını insanlara ağaçların ne kadar muhteşem olduğunu göstermek için yazan Wohlleben; bir ağacın önce dimdik yukarı doğru büyüyüp sonra da soru işareti gibi bükülmesinin sebebine kafa yormaktan ziyade, yıllar önce orman turuna çıkardığı ziyaretçilerin yorumlarından etkilendiğini söylüyor. “Beni gerçekten şaşırtan şey ormanda yürürken insanların bunun gibi bir ağaca güzel demesi. Onlar ‘Benim hayatım da her zaman dümdüz ilerlemiyor’ demişti ve ben de ondan sonra onlara yeni gözlerle bakmaya başladım.” diye açıklıyor bu durumu.
Belki artık biz de, ağaçlara, ihtiyaçlarımızı ve lükslerimizi karşılamak zorunda olan “organik robotlar” gözüyle bakmayı bırakıp, onların da bizim gibi nefes alan canlılar olduğunu görmeye başlamalıyız…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.