KİBELE

KibELE -  ATTİS 

“… Hızlı teknesini derin deniz üstünde sürüp Attis, 
Frigya korusuna apansızın ayakbastı sabırsızca. 
/… Aldı karbeyaz ellerine çarçabuk defini, senin defini, Kibele, ey kibele ana, 
/… (Ve dedi yoldaşları için): ‘Haydi, gidin Galalar, Kibele’nin yüksek korularına, 
/… İzleyin Frigya’daki evini, Frigya’daki korularını tanrıçanın, 
/… Ziller çalar orada, defler yankılanır, 
/… Orada dolanır durur tanrıçanın gezgin alayı, 
/… Biran önce oraya gitmek yakışır bize hızlı danslarla’…” 

İkibin yıl önce yaşamış Romalı lirik şair Catallus’un kaleme aldığı bu dizeler, Antik çağ’ın en ünlü söylencelerinden birini aktarır.  Attis ve Kibele mit’i. Bir yönde genç ve yakışıklı erkek, Attis; öbür yönde, ona delicesine tutkun tanrıça, Kibele. Uzam Kazıbilim’de / Mekanik Arkeoloji’de Frig Koyağı olarak tanımlanan, Yukarı Sakarya Koyağı’nda DÖ VIII ve VI. Yüzyıllar arasında günyüzüne çıkmış Frig Krallığı’nın toprakları. Söylenceye göre Attis, bir Frigya kıralının kızıyla evlenmek üzereyken karşısına Kibele çıkar. Tanrıçanın görüntüsü karşısında çılgına dönen Attis, kendini hadım eder. Akan kanıyla menekşeler renklenir. Kendisi de bir çam ağacına dönüşür. Ancak Kibele onun sonsuza değin yitip gitmesine olur vermez. Attis her ilkbaharda, doğanın canlanmasıyla birlikte yaşama geri gelecektir. 

Geçmişten günümüze, yazın ve sanatta ençok işlenen söylencelerden biri olan bu mit evrensel bir tem’e hizmet eder: Bolluk / bereket… Attis, bitkinin sonbaharda ölümü, baharda dirilişidir. Bu sonsuz döngü, tarihöncesi ve tarihsel çağların vazgeçilemez simgesi “ana tanrıça”nın ediminde yaratılır. Doğurganlığın, yaşamı korumanın ve onu sürdürebilir kılmanın becerisinde kadına gönderme yapılan nitelikler ve öykülerde o, doğanın gücünü ve bolluğunu yine doğaya ve onun içinde evrilen insana sunar. Bitkilerin egemenidir. Tahıl onun erkiyle çoğalır. Meyve ağaçları onun istemiyle çiçeklenir. Yabanıl ve evcil hayvanların, ocağın, evin koruyucusu; dağların, yalçın kayalıkların, ormanların ecesi ve tüm tanrıların annesidir. 

Frigya dünyasında “Matar / anne Kubileya” yada kaya kadın anlamında “Agdistis” adını alan bu tanrıça doğayı simgeler. Antik Yunan’a Kibele olarak geçen tanrıça, aslında Doğu Anadolu ve Kuzey Mezopotamya’da yaşamış Hurilerin ve Hititlerin Kubaba’sıdır. Kubaba’ya nasıl tapınılırdı bilinmez ama Frigler onu topraklarının sahibesi olarak kabul ederler. Ve onların inancına göre tanrıçanın uzamı dağlardır. Bundan ötürü kırsal alanlarda, çıplak kayalıklarda, pınarlar ve su kaynaklarının başında onun adına tahtlar kurarlar. Frig Koyağı’nda Kibele’nin tapınaklarını temsil eden pek çok kaya anıtı, ona yüklenen bu anlamı güçlü bir biçimde kanıtlar. 

Friğlerden yayılan Kibele kültü daha sonraki çağlarda da aynı geleneği sürdürür. Anadolu’dan, Yunanistan ve İtalya’ya değin “meter” yada “mater” olarak pek çok dağın ana tanrıçası olur. Ama en ünlü tapınım yeri, Eskişehir’in Sivrihisar ilçesi’ndeki Frig kenti Pessinus, tanrıçayı yüzyıllar boyunca yaşatan bir kült merkezi olarak belirir tarihte. Rahiplarin yada rahip-kralların yönettiği bu kutsal kentte, Kibele için yapılan görkemli tapınak, aynı zamanda ana tanrıçanın kapısıdır. Öyle ki Kibele, antik kaynaklarda yazılanlara göre Roma’ya buradan taşınmıştır. Hem de tantanalı bir biçimde. Kâhinlere göre, Kartaca’yla savaşan ülkenin yazgısını Anadolulu bir tanrıça çizecektir. Beş senato üyesi, Pessinus’a gelerek Kibele’yi simgelediğine inanılan “gökten düşme” siyah taşı alır. Roma Platinus Tepesi’ndeki tapınağa yerleştirilen / DÖ 204, bu taş. Roma’nın Manga Mater’ini yani büyük annesini temsil edecektir bundan böyle. 

Yalnızca Kibele’nin taşı taşınmaz Roma’ya. Onunla birlikte törenleri de aktarılır. Coşkun müzik ve danslar eşliğinde yapılan bu bayramlarda hadım rahipler ve onların bağlıları kırlarda dolaşarak tanrıçayla bütünleşmeğe çalışır. Ve elbette Attis, bu şenliklerde yerini alır. Kaynaklarda anlatılan bu törensel gösteriş / ritüel, ilkbahar ılımında, 21 Mart’ta, Atisin ölümüne yakılan ağıtlarla başlar. 25 mart’ta, onun dirilişini simgeleyen sevinç kutlamalarıyla sürer. Doğanın canlanmasını sahneleyen törenler, Attis ve Kibele’nin kutsal evliliğinin ve eşyalarının ırmakta arınmasıyla sona erer. 

Çoğu kaya kabartmaları ve küçük yontularda, aslanla birlikte betimlenen Kibele, aynı zamanda Çatalhöyük’ün dokuzbin yıl öncesine ilişkin bir ana tanrıça betisine / figürüne de gönderme yapar. Çatalhöyük’ten Kibele’ye ve ötesine, özgüllüklerinin / karakterlerin adı ne olursa olsun, ana tanrıça betisinin varoluş, üretkenlik ve süreklilik istencini simgelediği görülür hep. 

Yazılı zamanların Sümer’inde, DÖ Üçbin’lerde o, yüce ve sonsuz tacın sahibi, çobanlığın, sanatın, zanaatkârlığın, dilin, erdemin, türenin, bilgeliğin, yağının, coşkunluğun ve cinsel ilişkinin gönderme yapıldığı İnanna; 

Babil’de, toprağın, toprak ürünlerinin, denizin, yeraltının ve hatta göğün ecesi, dirimle ölümü elinde tutan, doğa güçlerini yöneten İştar; 

Fenike ve Suriye’de Astarte yada Aşterot; 

Mısır’da İsis; 

Hitit’te Hepat; 

Yunanistan’da Artemis, Demeter yada Afrodit; 

Roma’da ise Venüs olur. 

Ve ne ilginçtir ki, hemen tümünün de tıpkı Attis gibi kışın ölen ama ilkbaharda yeraltından bitki ve bereketle yeniden yeryüzüne dönen sevgilileri, eşleri yada kızları vardır. İnana ve İştar, Dumuzi ve Tammuz, İsis ve Osiris, Afrodit ve Adonis, Demeter ve Persefone gibi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.