İSTANBUL, SULTANAHMET CAMİİ...

9 Haziran 1617 tarihinde; Sultan I. Ahmed tarafından İstanbul'da 1609-1616 yılları arasındaMimar Sedefkâr Mehmet Ağa'ya yaptırılan Sultanahmet Camii ibadete açıldı. Bu güzide camimizin anısına bu detaylı yazıyı derlemek vicdan borcumuzdur.

***

İstanbul'da eski adı Atmeydanı olan,bugünse Sultanahmet Meydanı diye bilinen alanın güneydoğusunda yer alır ve I.Ahmed tarafından yaptırılmıştır. ''Mavi Cami''diye de bilinen bu caminin yapımına 1609'da I.Ahmed'in de katıldığı temel atma töreniyle başlanmış,cami ve arasta 1617'de,geri kalan yapılar ise 1620'detamamlanmıştır.

Böylece ''külliye''denen bir yapılar topluluğu ortaya çıkmıştır.Külliye cami,arasta,darüşşifa(Sağlık yurdu),imaret,üç tane sebil ve türbelerden oluşur.Külliyenin mimarı Sedefkâr Mehmed Ağa'dır.Tasarlanan bu büyük külliye için büyük bir alan gerekiyordu.Ayrıca yapıların İstanbul Boğazı'na ve Marmara Denizi'ne egemen olması da isteniyordu.Bu koşullar yer seçiminde Sedefkâr Mehmed Ağa'nın güçlüklerle karşılaşmasına neden oldu.Çünkü 1600'lere gelindiğindeİstanbul kentinin uygun yerleri önceki dönemlerde yapılmış külliyelerle kaplıydı.Sonunda külliyenin yapımı için Ayasofya'nın karşısında,düneyine düşen yer seçilerek buradaki köşk ve konaklar yıktırıldı.Külliyenin geniş bir alana yayılan yapıları Atmeydanı'nın çevresine,belirli bir düzen gözetilmeksizin yerleştiridi.Bunlardan günümüze ulaşanların büyük bir bölümü daha sonra çevrelerine yapılan yeni yapılar arasında kalmıştır.

Külliyenin merkezinde yer alan caminin,karşısında yer alacağı Ayasofya kadar büyük ve görkemli olmasına çalışılmıştır.Sedefkâr Mehmed Ağa Mimar Sinan'ın klasik cami planına ve dış mimarisine bağlı kaldıysa da,iç mimariye önemli yenilikler getirdi.Sultan Ahmed Camisi duvarlarla çevrili bir dış avlunun içinde yer alır.İç avlusu yüksek tutularak külliyenin öbür yapılarına egemen olması sağlanmıştır.Caminin 64*72 metre boyutlarındaki ibadet mekanı 43 metre yüksekliğinde ve 22 metre çapında büyük bir kubbeyle örtülmüştür.Dört yanı yarım kubbeler-çevrilen bu büyük kubbenin boş kalan dört köşesine de birer küçük kubbe oturtulmuş,böylece tam bir merkezi plan oluşturulmuştur.Büyük kubbe 5 metre çapında,yivli dört fil ayağı üzerinde oturur.Camiyi beş sıra olarak çevreleyen ve yuvarlak kemerli olan 260 pencere iç mekânın çok aydınlık olmasını sağlamıştır.

Caminin duvarları ikinci pencere sırasına kadar,mavi rengin egemen olduğu İznik çinileriyle kaplanmıştır.Fil ayaklarının yarıdan yukarısı ile kemerlerin,pandantif denen küresel üçgen biçimindeki yüzeylerin,yarım kubbelerin ve büyük kubbenin içi de mavi rengin egemen olduğu kalem işleriyle bezenmiştir.Çinilerde lale,sümbül,karanfil,kıvrık dal gibi çok çeşitli motifler vardır.Çoksayıda pencerenin sağladığı aydınlık ortamda mavi rengin egemen-liği caminin içine etkileyici bir görünüm kazandırmış,Avrupalılar'ıncamiye ''Mavi Cami'' adını takmasına yol açmıştır.

Caminin mihrabı,minberi,hünkar mahfili de ayrı ayrı birer sanat yapıtıdır içi çiçek motifli çinilerle kaplı olan mihrap mermerden yapılmış,üzerinde servi motifleri bulunan sütuncuklarla bezen-miştir.Geometrik geçmeli ve kabartmalı olan minber altın ysldızlıdır.Altın yaldızlı çinileri,sedef kakmalı kapısı ve ince duvar işlemesiyle hünkar mahfili bir başyapıttır.
Caminin mermer döşeli iç avlusu,26 sütunun üzerine oturtulmuş 30 kubbeyle örtülü revakla çevrilidir.Avlunun ortasında altı sütunlu şadırvan vardır.Şadırvanın sütunları karanfil ve lale mo-tifleriyle bezenmiştir.Caminin doğu ve batısında,iç avlu duvarıla dışavluya bakan iki yan duvar boyunca iki katlı revak uzanır.Dış avluda caminin güneydoğusuna gelen kesiminde bulunan hünkar kasrı bağımsız bir yapı olarak ele alınmıştır.O güne kadarhünkar kasrı camiye bitişik bir mekan olarak yapılırdı.Hünkar kasrı-nın bu yeni konumu önemli bir değişikliktir Bir rampayla çıkılan hünkar kasrı mihrap duvarının doğu köşesindeki hünkar mahfiline revaklı bir geçitle bağlanır.Sultan Ahmed Camisi'nin bir başka önemli özelliği de altı minareli olmasıdır.Bu minarelerden iç av-dış köşelerine yerleştirilenleri iki,caminin dört köşesinde yer alanları ise üç şerefelidir.

Caminin kuzeydoğu köşesinde ve Ayasofya yönünde medrese,I Ahmed,annesi ve oğullarının yattığı türbe ile sıbyan mektebi bulunur.Klasik üslupta bir yapı olan medresenin orta avlusu kubbeli revakların arkasına yerleştirilmiş odalarla çevrilidir.Duvarları dıştan mermer kaplı olan Sultan Ahmed Türbesi'nin içi çinilerle bezenmiş-tir.Kare planlı, kubbeli ve önü revaklı olan bu yapının kapısı sedef kakmalıdır.Arasta,caminin güney duvarının ilerisinde bulunmakta-dır.Sipahiler Çarşısı adıyla bilinen arasta doğu-batı doğrultusunda,üzeri açık bir yolla bunun iki yanındaki tonozlu dükkân sıralarından oluşur.Günümüzde,arastanın doğu ucu onarılarak turistik bir çarşı haline getirilmiş,öbür bölümleri ise Mozaik Müzesi yapılmıştır.Sultanahmet Meydanı'nın batı ucundaysa,mutfak,kiler ve fırın yapı-larından oluşan imaret ile bitişiğindeki hamamıyla darüşşifa külli-yenin bir başka yapı topluluğunu oluşturur.Külliyedeki üç sebilin ikisi cami dış avlusunun Sultanahmet Meydanı'na açılan kapılarının yanında,biri de arastanın doğu ucundadır.

Istanbul'un en güzel, en muhtesem camii hangisidir? Bu soruya genellikle Süleymaniye diye cevap verilir. Gerçekten, boyutlariyla, uzaktan yakindan heybetli görünüsü ile, Koca Sinan'in bu eseri Istanbul'da essizdir. Bir tanedir. Fakat bu genel hüküm, bende her zaman Sultanahmet'e haksizlik edildigi düsüncesini uyanditmistir. Içimdeki ses her zaman Istanbul'da en güzel camenin Sultanahmet oldugunu söylemistir Genel hükümlerin aksine, en güzel caminin Sultanahmet oldugunu sölüyorsam, bunun sebeplerini de açiklamam gerekir.

Kusursuz iki eserden birinin, diğerine olan üstünlügü nedir? Süleymaniye'yi üstün gösteren mimar ve mühendislere bu hükmü verdiren nedir? Ben, mimar ve mühendis olmadigim için mi bu hükmü paylasmiyorum? Hükmümün, mimar ve mühendia olmayisimla izah edilebilecegini sanmiyorum. Yillar önçe, her iki camii ayni gün ve ard arda ziyaret ederek söyle bir kanaate varmistim: Ikisi de en güzel! Fransiz yazar Gentille Arditty-Puller ''Plaisir d'Istanbul'' adli kitabinda, romantik çagin en büyük iki piyanisti Liszt ve Thalberg'le ilgili bir fikra hatirlatiyor bunlar için söylenenlerin Süleymaniye ve Sultanahmet için de geçerli olacagini ifade ederek sunlarin yaziyor: ''-Istanbul'un en güzel camii hangisidir?'' ''-Süleymaniye Ya Sultanahmet? "Aa o mu, o essizdir, en güzelidir Bu hükme katilmakla beraber, içimdeki ses Birinci Sultanahmet'tir'' demekten vazgeçmedi.

O'nu yapan usta yalnız mimar değildi
En güzel resimle en güzel heykeli, en güzel sarayla en güzel köskü, en güzel cami ile en güzel türbeyi birbirleriyle karşılaştırmak doğru olmayabilir. Ayni amaçlarla ama ayri zamanlarda yapilan eserleri karsilastirmak da dogru olmayabilir. Ama, İstanbul'da, sadece 50 yil ara ile yapilan Süleymaniye ve Sultanahmet'i, Türk mimarisinin dorukta oldugu cagda ve ayni amaçlarla yaratilan bu saheserleri karsilastirmak sanirim mümkündür diye düsünmekten kandimi alamadim.Bugün, Istanbul'un en güzel camiinin Sultanahmet oldugunu söyleyerek, bana bu hükmü verdiren hususlari şöyle açıklıyorum: Sultanahmet'in üstünlügü, onun mimari olan Sedefker Mehmed Ağa'nin çok yönlü bir sanatkar olusundan, ileri geliyor. O, yalnız dahi bir mimar değil, aynı zamanda büyük müzisyen, büyük bir şair idi. Bu büyük sanatkar mimarlığını, ressamlığını, müzisyenliğini, şairliğini, sedefkarliğını aynı eserde ve doruk noktada göstermek istemişti. Sultanahmet'i emsallerinden ayıran, ''birinciler arasında birinci'' yapan farklılıklar, Mahmed Ağa'nın bu özelliğinden ileri geliyor olmalı.

Dağ gibi yüce, kuş gibi hafif
Dünyada, çok yönlü olan sanatkarlarin hiçbiri çok yönlülüğünü, aynı eserde gösterememiş, ama Mehmed Aga, bunu basarmistir.Baska mabedlerde, hafif hüzün veren losluk yerine, Sultanahmet'de çoskulu iç aydinliginin huzur gagitarak disa vurusunu görüyoruz. Sedefler, çiniler bahar güzelligi yansitiyor ve yasatiyor. 260 pencerenin renkli camlarindan süzülen isik içeriye siir gibi, beste gibi doluyor. Essiz güzellikte çinilere yansıyarak, insani akvaryum renginde bir rüya alemine sokuyur, en tatli seslerle anlamli misralara cagrisim yaptiriyor…Insan orada hem dünyalara sigmayacak kadar büyüyür, hem de bir kus gibi hafifliyor. Zaten Sultanahmet, büyük boyutlarina ragmen, uçmaya hazir bir sülün gibi durmaktadir. Sanirsiniz az sonra, füze gibi, uzay kanatlari gibi, slti minaresiyle, Marmara'nin mavisinden gögün mavisine dogru süzülecek, süzülecek…Hej büyüük sanat eseri insani etkiler. Ama Sultanahmet hepsinden daha çok, daha coşturucu, bütün hüzünleri giderici bir tesir yapıyor. Saygı ve övünme duygusu da veriyor. İste bunlardan dolayı Sultanahmet bana göre ''birinciler arasinda birincidir.''

Bir benzeri yok
Ya Mimar Sinan?.. Sedefkar Mehmed Aga, Koca Sinan'dan üstün müdür?Bunu söyleyemiyoruz. Sedefkar Mehmed Aga'nin, eserinde, güzel sanatlarin her dalindaki ustaligini gösterdigini söylüyoruz.Rönesanstan önce, Rönesansta ve daha sonra, çok yönlü olmakta taninan hiçbir sanatkar bunu yapamamistir. Mesela, Rönesans'in çok yönlü iki sanatkari Mikelanj ve Leonardo da Vinci, hiçbir eserde sanatlarinin bir yönünden tazlasini göstermemislerdir. Bir mimar, ressam, heykeltiras, edib olan Leonardo da Vinci, bu sanatlarin hepsini yansitacak bir büyük eser birakmamistir. Baska mimarlarin yaptigi kiliselerin duvarlarini, resimleriyle süslemis, uygulama alani bulamayan ama yine de onun dehasini gösteren mühendislik buluslari yapmis, güzel heykeller yontmus, Mona Lisa (yahut La Joconde) fakat bütün bu ustaliklarini tek eserde toplayamamistir. Mehmed Aga ise, eserinin planini kendisi çizmis, kendisi yapmis. Duvarlarini kendisi süslemis, kapilari kendi begenmis. Bu eserine siir, renk ve ses güzelligini kendisi vermistir. Bir tek eserde sanatkarliginin her yönünü göstermistir.

Nasıl bir eser?
Ayasofya'yı yaptıran Justinianus onunla Hz. Süleyman'ın Kudüs'te yaptırdığı mabedi aşmak istemişti ve aşmıştı. Süleymaniye'yi yaptıran Sultan II. Selim, Ayasofya'yı aşmak istemişlerdi ve aşmışlardı. Simdi de Sultan I. Ahmed onları aşacak bir cami yaptırmak istiyor, fakat atalarına saygısızlik etmemek için, sadece Ayasofya'yı aşacak bir cami yaptırmak istediğini söylüyordu.Sultan Ahmed, yeni bir cami yaptırmaya karar verdikten sonra, uygun bir yer aranmasına başladı. Teklif edilen birçok yer arasında padişah bugünkü yerini beğendi. Fakat o yıllarda burada Sokollu Mehmet Paşa sarayı vardı ve sarayın satın alınması, yıktırılması, çevresinin iyice açılmasi gerekiyordu. Padişah, Ayşe Sultan'a, ''Otuz yük dinar halis ayar altın'' göndererek sarayı satın aldı.Yeni camiyi gerçekleştirme işi, mimarliği gibi sedefkarlığı ve musikişinaslığı ile de büyük ün yapmış olan mimarbaşı Mehmet Aga'ya verildi. Sedefkar Mehmed Ağa, karşısında Süleymaniye, yanıbaşında Ayasofya gibi iki eşsiz anıtın arasında, onlarla yarışacak bir eser yapacaktı.Bu eser nasil olmalıydı? Bir eserin büyük olmasi için boyutlarının büyük olması yetmezdi. Güzel olmasi için de yalniı dışından veya yalnız içinden güzel olması yetmezdi. Hatta, sadece 'güzel' olmasi da yetmezdi. Onun yapacağı eserde güzellik nasıl yasanırdı? Şiir gibi seyredilerek, huzur gibi duyularak.. Mehmed Ağa, uzun çalışmalardan sonra planını çizdi ve padişaha sundu. Başmimarın açıklamalarını da dinleyen padişah planı beğendi ve onayladı.

Padişah toprak taşıdı
Artık temel atma zamani gelmisti. 1609 yılının güneşli bir gününde, başta padişah olmak üzere, devlet erkanı inşaatın yapılacağı yere geldi. Aynı yüzyılda yaşayan Evliya Çelebi, temel atma merasimini şöyle anlatiyor: ''…Cümle üstad mimar ve mühendisler toplanip, Üsküdarli Mahmut Efendi'nin ve üstadimiz Evliya Efendi'nin dualari ile esasinin kazılmasına başladı. Evvela Sultan Ahmed Han, eteğine toprak doldurupp, ''Ya Rab! Ahmed kulunun hizmetidir, kabul eyle'' deyüp, amelelerle birlikte temelden toprak taşıdı…'' Padişahtan sonra Şeyhülislam Mevlana Mehmed Efendi, Şeyh Mehmud Efendi, Veziriazam Murad Paşa ve diğer vezirler, ulema, kadıaskerler ellerine kürekler alarak toprak taşımış, harç koymuslardı. Bu sırada kurbanlar da kesilmişti. İnşaat çalısmalarına sembolik olarak ordu da katılmış, birgün sipahiler, birgün yeniçeriler toprak taşımada çalışmışlardı. Vezirler, devlet erkanı kendi adamlarını göndermiş, halktan birçok gönüllü çalışmalara katılmış, bölece İstanbullular, çağlar boyu övüneceğimiz bir eserin meydana gelmesi için hizmet etmişlerdi.

7 yılda tamamlandı
İnşaat yedi yılda tamamlandı. Nihayet 1616 yılı 2 Haziran Cuma günü, başta padişah olmak üzere, devlet erkanı bu defa açılış merasimi için aynı yere geldi. Cami yanına kurulan otağlarda davetlilere büyük bir ziyafet verildi. Açılış dualarla yapıldı. Sultan I. Ahmed meydana gelen şaheserden memnundu. Cami kapladığı alan bakımından Ayasofya ve Süleymaniye'yi geçiyordu. Ana yapının kapladığı alan 64x74 m. Boyutlarındadır. Yüksekliği ise 43 metredir.Içinin renkli aydınlığı, duvarları süsleyen eşsiz çinileri, kapıları süsleyen sedef kakmaları, o güne kadar yapılanlardan çok daha güzel olan altı minaresi, İstanbul'un panoramik güzelliğini arttıran genel görünüşü ile Sultanahmet herkesi büyülemişti. Ama o zaman bu caminin adı Sultanahmet Camii degildi. Halk ona 'Yeni Cami' demişti. Eminönü'nde Yeni Cami adıyla anılan cami yapılıncaya kadar bu adı taşıdı. Eminönü'ndeki eser 'Yeni Cami' adını alınca, Mehmed Ağa'nin yaptığı camiye de Sultanahmet Camii denildi.
Camideki iç aydınlık
Sultanahmet Camii'nin mimari tarzi öteki camilere göre, birçok bakımdan farklıdır. Mesela Süleymaniye'de kubbeyi eşit ve paralel kenarlı dayanaklar tuttuğu halde, Sultanahmet Camii'nin kubbesi yuvarlak ve iri sütunlar halindeki fil ayaklarına oturmaktadır. Orta kubbe dört sivri kemer üzerine oturtulmuş, köşeleri pandantifle doldurulmuştur. Yarım kubbelerin kenarları da sivridir. Işık süzülmesini kolaylaştırmak için pencere ve kemerler de değişik bir stilde yapılmıştır. Işığın cami duvarlarını süsleyen renkli çinilere değişik şekillerde yansıması düşünülmüş, pencere camlarına buna göre renkler verilmiştir. Sultanahmet'in asil özelliklerinden biri. Bol ışıklı, diğer çinilerinin eşsiz birer sanat eseri oluşudur. Yüzyıllar içinde eskiyen veya kırılan bazı camları değiştirilirken, aynı renkler tutturulamamış. Bu yüzden cami yapılışındaki zamana göre ışık-renklerinden kayba uğramıştır. Buna rağmen Sultanahmet'in iç aydınlığı bugün hiçbir mabedde yoktur. Sultanahmet Camii'nin maliyeti, sebilleri, mektebi, Hümayun kasrı, dükkanları, dükkanların üzerindeki odaları ve padişahın türbesi de dahil olmak üzere 1811 yük 2944 akçedir. 1 yük 100 bin akçe, 120 akçe de 1 altın olduğuna göre, bu şaheserin yaklaşık olarak 1.510.000 altına mal olduğunu söyleyebiliriz. Cami 21.043 çini ile süslenmiştir ve bu çinilerin herbirine 18 akçe ödenmiştir.

Niçin 6 minare?
İstanbul'da meydana gelen her büyük olay, her büyük eser, İslam dünyasını yakından ilgilendiriyor ve başlıca konu ediliyordu. Sultanahmet Camii'nin yapılması da hayranlıklar, geniş yankılar uyandırdı.Fakat Imparatorluğun bazı eyaletlerinden itirazlar da geldi. Itiraz da geldi. Itiraz edenler, ''camiye altı minare yapılması kabe'ye saygısızlık olur'' diyorlardı. Çünkü o zamanlar altı minaresi olan tek mabed Mekke'de idi.Padişah bu meseleyi bütün Islam alemini memnun edecek bir şekilde halletti: Mekke'ye yedinci minareyi yaptırdı. Sultanahmet minarelerinin dördü üçer, ikisi de ikişer şerefelidir.

Avizeler birer hazine idi
Evliya Çelebi, Sultanahmet'teki avizelerin, yapıldığı yıllarda, oradaki çiniler kadar güzel ve değerli olduğunu söyle anlatıyor: ''…Bu camide asılı avizeler yüz Mısır hazinesi değerindedir. Çünkü Sultan Ahmed Han, ecdadından beri toplanan kıymetlı eşsiz cevahirleri, dört diyardan gelen çok değerli hediyeler buraya koymuştur..Mesela, Habeş veziri Cafer Paşa camiye altı adet zümrüt kandil göndermiştir ki, herbir kandil altışar okka ağırlıkta idi. Altısı da mücevherli altın zincirlerle asılmıştır.. Ayrıca bu camide öyle çok ve değerli kitaplar vardir ki, İslam diyarındaki öteki padişah camilerinin hiçbirinde bu kadar çok güzel ve değerli kitab görülmemistir..''Sultanahmet'in dış avlusunda, birinci kapının altında bulunan sebil kitabesi:
İçen abdan dari-naim içre mesrur ola, yazılub amali-hüsnü deftere medtur ola,
Camii Han Ahmed'in banii ala meşrebi, Hazreti Mimarbaşı ahreti mamur ola.
Kim Muhammed Hanın nam-u ali himmeti, İtti bu rana binayı hasredek mashur ola,
Olmamıştır dahi olmaz böyle ali bina, Bir eser konmuştur ki, kim dembedem mezkur ola.

Günümüz türkçesiye:
Bu sudan içen, nimetler yurdu olan Cennete kavuşsun mutlu olsun, Yaptığı güzel işler deftere satır satır yazılsın.
Yüksek ahlakı kendisine huy edenin, Han Ahmed'in camiini yapan, Yüce mimarbaşının sonu da iyi olsun.
Bu ulu mimarbaşının kutlu adı Mehmed'dir, Dünya durdukça ünü her tarafa yayılsın diye, bu güzel, gözalıcı yapan odur.
Bu büyük eserin benzeri yoktur ve olmayacaktır, Bu eser, her zaman övgüyle konuşulsun, dillerden düşmesin diye yapılmıştır.

Sultanahmet
Nurlu elleri Sedefkar Mehmed Ağa'nın
İndirmiş yeryüzüne ışık cismi.
Eli öpülesi o dehanın
Mehyalatla yazılsın ismi.

Bir eser vermiş ki o sanat güneşi,
Orda mevsim yıl boyunca bahar…
Bulunmaz dünyada bir eşi
Maya'lardan Mısır'a Çin'e kadar.

Kubbeleri bir tomurcuk bahçesi, kat kat,
Her sabah açar..
Duvarları taş değil, sanki kanat,
Her gece uçar…

Altı füzesiyle gökyüzünde
Dolaşır Sultanahmet.
Gökkuşağını o toplar, o dağıtır
Dünyaya demet demet.

Sonsuz mavilerde ak güvercin,
Akvaryum renginde bir rüya..
Böyle bir güzellik gördügü için
Mutludur dünya..
kaynak:gizlenentarihimiz.blogspot.com.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.