İNANDIK VAZOSU VE KUTSAL EVLİLİKLER...
İnandık Vazosu
Çankırı’nın 22 km. güneyinde bulunan İnandıktepe höyüğünde 1966-1967 yıllarında yapılan kazılarda Hanhana adlı kült merkezi ve bir tapınak ortaya çıkartılmıştı. İnandıktepe Fırtına Tanrısı’nın kült merkezlerinden biriydi. Bu kazıda ele geçen en önemli parça ise Eski Hitit sanatının seçkin örneklerinden biri olan İnandık Vazosudur.
Astarı koyu kırmızı renkte olan bu kült vazosu, parlak açkılıdır. İçbükey silindirik boyunludur. Kalıpta dökülen kabartmaların yapıştırıldığı dört geniş frize ve geometrik desenlerin bulunduğu iki dar frize sahiptir. Kabartmalar kutsal bir evlilik törenini betimlemektedir. Kabartmalardaki insan figürleri, belli bir iş bölümü içinde bu törenle ilgili olarak görevlerini icra etmektedirler. Yukarıdan aşağıya doğru frizlerdeki sahneleri inceleyelim:
1. frizde, lir, saplı-lut, simbal gibi çalgılar çalan müzisyenler resmedilmiştir. Bunların arasında akrobatik gösteri yapan iki figür bulunur. Ortam bir sirk sahnesini hatırlatmaktadır. Bu esnada kutsal evlilikle bağlanmış kadın ve erkek üreme ve bereketin ifadesi olarak, cinsel penetrasyon halindedir. Ancak erkeğin ilgisi eşinden ziyade sunulan gösteriye yönelik gibidir.
2. frizde, tanrı ve tanrıçayı temsil eden kral ve kraliçe yatakta karşılıklı oturmaktadırlar. Damat gelinin duvağını açmaktadır. Bu sahneye de yine müzisyenler eşlik etmektedir. İki erkeğin elinde törenleri başlatmak için kullanılan ve hem çalgı hem de libasyon kabı işlevi gören boynuz ya da kılıç bulunmaktadır.
3. frizde, boğa heykeli önünde tanrıyahayvan kurban edilmesi gösterilirken, kral lir eşliğinde Fırtına Tanrısı’na (Hattice : Taru; Hurrice : Teşup) gaga ağızlı bir kaptan boğa kanı sunmaktadır.
4. frizde, Törende kullanılacak yemek ve çanak-çömlekler hazırlanmaktadır. Müzisyenler lir ve saplı-lut çalarken tanrıların yemeği betimlenmiştir. Bu arada iki rahip de dans etmektedir. Bu frizin bir diğer özelliği de iki kişi tarafından çalınan “büyük lir”in varlığıdır.
İnandık vazosu, Hitit dini, kültürü ve toplum yapısı üzerine bizlere eşsiz bilgiler vermektedir. Bu bilgilerin en önemlisi “kutsal evlilik” (hieros gamos) ile ilgilidir. Hititler Mezopotamya mitolojisinden oldukça etkilenmişlerdi. I.Murşili, Babil’i fethetmiş ve geri dönerken buranın bilgin ve sanatçılarını Hatti ülkesine getirmişti. III. Hattuşili bir İştar rahibiydi Ayrıca Hitit kralları genellikle Babilli prenseslerle evlenirlerdi.Mezopotamya’da doğan kutsal evlilik ritüeli, bereket ve üreme kültlerinin bir izdüşümüdür ve tanrısal evliliğin bu dünyadaki bir tekrarıdır.
Özel mülkiyetin bulunmadığı insanlığın erken döneminde günümüzdeki modern anlamıyla aile kurumu henüz şekillenmemişti. Bu haliyle bütün kadınlar bütün erkeklere, bütün erkekler bütün kadınlara ve çocuklar da, toplumun tümüne aitti ve toplumun bütün üyeleri kardeş sayılırdı. Her bir kadın o toplumdaki bütün çocukların annesiydi. Sonraki aşamada, farklı toplumlar arası gerçekleşen toplu evlilikler, bu toplumların ittifak olmalarını sağlamış ve onları kardeşleştirmiştir. Bu mümkün olduğu kadar az savaş anlamına gelir. Tanrısal düzeydeki evlilik, aslında Mezopotamya’daki farklı ulusların birlikteliğini ve kardeşliğini anlatan bir mittir. Söz konusu olan durum erken zamanlarda Asyalı Sümerler ile Semitik Akkadların ve Babillilerin karşılıklı toplu evlilik kurumuyla yarattıkları ittifak kardeşliğidir.
Artı-ürünün ortaya çıkması ve özel mülkiyetin doğmasıyla şekil değiştiren eski zamanların bu evlilik-aile ve kardeşlik kurumları dinsel birer ayine dönüşür. Özel mülkiyet toplumsal bazdaki kamulcu evliliği bireysel platforma indirger. Sınıfsız toplumun tüm sosyal ilişkileri, sınıflı toplumlarda belli zamanlarda tekrarlanan ayin ve bayramlara indirgenerek hurdaya çıkarılır. Eski evlilik biçiminin kendisine verdiği, diğer bireyler üzerindeki cinsel haklarını özleyen birey için de tapınakvari genelevlerde icra edilen “kutsal fahişelik” kurumu yaratılır.
Tek bir erkekle evlenmenin kalıcı olmasına kadar geçen zamanda kadınlar, kutsal fahişelik yaparlardı. Böylece tek eşli evlilikte, eski zamanların çok eşli evliliğine imrenmeden, arınmış ve sadık bir şekilde kendilerini sadece kocalarına verirlerdi. Kutsal fahişelik bazı toplumlarda kadının evlenmeden önce alabildiğine çok, bazı toplumlarda sembolik olarak örneğin yılda bir kez yaptığı bir davranıştı. Bu davranış günümüzdeki anlamıyla bedenini satma değil bir tür kutsal görevdi. Bu görevin yerine getirildiğinin ispatı olarak da altın ya da hediye alınırdı. Kadın bu görevi yerine getirirken kendi toplumundan bir erkekle kesinlikle birlikte olamazdı. Bu hareket yabancı bir erkeğe yönelik bir davranıştı. Evlenecek kızın çeyizinin zenginliği, aslında fahişelikten topladığı altınların fazlalığına işaret ediyordu. Bu maddi bir zenginliğe değil dürtüsel bir arınmışlığa delildi. Böylece damat, eski toplumsal ilişkilere ait görevlerin kalıntılarından kurtulmak için başka erkeklerle yatan, böylece “doyan” ve artık gözü başka bir erkeği görmeyecek olan gelinle artık evlenebilirdi. Toplumun bireyleri üzerinde diğer tüm bireylerin cinsel haklarının olduğu kamulcu anlayıştan monogamiye geçiş binlerce yıl sürmüştür.
Farklı toplumların üyelerini kardeşleştiren evliliğin en güzel örneklerden biri, İnanna ve Dumuzi’nin , Sümer'in bereket kültünü oluşturan kutsal evliliğidir. İnanna, Sümerlerin aşk ve bereket tanrıçasıydı. O, toplumun süsü, Sümer’in neşesiydi. Ay Tanrısı Nanna'nın kızıydı. Kentli, yerleşik toplumun temsilcisiydi. Akkad ve Babil’de ona İştar derlerdi. Yahudilerde Astarte, Yunanda Afrodit, Roma'da Venüs adlarını aldı. O, güzelliğin, şuhluğun, çekiciliğin, şefkatin, hırsın, kavganın, önderliğin, kurnazlığın ve en önemlisi bereketin ve çoğalmanın sembolüydü. Adına yapılan tapınaklarda, onun yerine seks görevi yapmak için Sümer'in en saygın kadınları yarışırdı.
Uruk’un İlk Hanedanları
• E-ana’dan Mesh-ki-ang-gasher, Utu’nun oğlu: 324 yıl.
• Enmerkar, Uruk’u inşa etti: 420 yıl
• Lugalbanda, çoban: 1200 yıl
• Dumuzid, balıkçı,çoban: 100 yıl.
• Gilgamesh (İÖ.2600), babası bir tür hayalet ve Kulaba’nın lordudur: 126 yıl.
• Ur-Nungal: 30 yıl
• Udul-Kalama: 15 yıl
• La-Ba'shum: 9 yıl
• En-Nun-Tarah-Ana: 8 yıl
• Mesh-He: 36 yıl
• Melem-Ana: 6 yıl
• Lugal-Kitun: 36 yıl
Sümer toplumunun ekonomik gücü, tarım ve hayvancılığa dayalıydı. Mutlu bir yaşam için ürünlerin bolluğu önemliydi. İşte bu ekonomik verim ile toplum üyelerinin cinsel verimliliği eş tutulmuş ve İnanna ile yapılacak kutsal bir evlilikle bereket güvence altına alınmıştır. Böylece Uruk kentinin ilk hanedanlarından dördüncü kral Dumuzid-Dumuzi tanrılaştırılır ve İnanna ile evlenir. Dumuzi bazı şiirlerde çoban bazı şiirlerde balıkçı olur. Bereketi ve iki farklı toplumun (çiftçi ve çoban toplumlar) kardeşleşmesini sağlayan bu evlilik daha sonra dinsel bir ritüel özelliği kazanır. Sümerli ozanlar bu evliliği, bazıları oldukça erotik olan şiirlerle müzik eşliğinde anlatarak, bir külte dönüştürürler.
Dumuzi-Damuzid, Sümerce “kusursuz oğul-genç” anlamına geliyordu. Akkadlılar ona Tammuzi dediler. Bugün kullandığımız “temmuz” ayının adı buradan gelmektedir. Yahudi dininde Dumuzi; Adam, Adem ve nihayet “ilk insan” halinde evrilirken, Dumuzi kavramı Greklerde ve Anadolu uygarlıklarında Adonis, Roma Anadolusu'nda Attis adlarıyla varlığını sürdürdü.
İnanna ve Dumuzi’nin öyküsü kısaca şöyledir :
Bir gün, erkek kardeşi Güneş tanrısı Utu, İnanna’ya gelin çarşafı hediye eder. İnanna bu çarşafta kiminle yatacağını sorar. Utu yanıt verir : “Dumuzi, çoban yatacak seninle.” Oysa İnanna’nın kalbi Çiftçi Enkimdu’dadır. Daha sonra Dumuzi gelir ve İnanna’yı iknaya çalışır. Tanrıça onu aşağılar ama Dumuzi yılmaz. Sonunda İnanna’nın kalbi de Dumuzi’ye kayar ve evlenirler.
Bir gün İnanna, kocası ölen kız kardeşi Yeraltı tanrıçası Ereşkigal’ı görmek için yeraltına gider. Yedi kapıdan geçer. Her kapıda üstündeki bir aksesuar ve elbisesi alınır. Çırılçıplak bir halde kardeşinin huzuruna çıkar. Ereşkigal “Gökle yere sahipsin. Yetmiyor mu bu sana? Yeraltına da mı göz diktin ?” diyerek İnanna’nın canını alır ve hizmetinde çalışan bir kızı Dumuzi’yi baştan çıkarması için yollar. Bu arada İnanna’nın dönmediğini gören veziri Ninşubur, tanrıçasının babası Bilgelik Tanrısı Enki’ye gider. Durumu öğrenen Enki, kızını kurtarmak için yaratıklarını gönderir. Yaratıklar yeraltında İnanna’yı canlandırır. Ancak yedi yeraltı cini İnanna’nın yeryüzüne dönmesi için bir şart koşar :
“Yeraltından kimse çıkamaz. İnanna çıkmak isterse, yerine birini bırakmalı.”
Böylece cinler sırayla İnanna’dan vezirini ve oğlunu isterler ama o vermez. Uruk’a vardıklarında ise Ereşkigal’ın gönderdiği kızı, Dumuzi’nin kucağında gören tanrıça, çıldırır ve kocasını cinlere teslim eder. Yeraltının karanlığına kapatılan Dumuzi, Güneş Tanrısı Utu'ya kendisini kurtarması için yakarır. Utu, onun gözyaşlarına dayanamaz ve kaçmasına yardım eder. Kaçağın peşine düşen cinler, kızkardeşi Geştinanna’yı yakalar ancak ondan Dumuzi’nin yerini öğrenemezler. En nihayet çoban tanrıyı yakalarlar. İnanna ise pişmanlık içinde aşkını sayıklamaktadır. Öykünün sonunda Dumuzi’nin kızkardeşi Geştinanna tanrılara yalvarır ve bir anlaşma sağlanır :
Yarım yıl Dumuzi gidecektir yeraltına. Yarım yıl da kızkardeşi.
Kızkardeşi gidince yarım yıl, Dumuzi özgür olacaktır. Ve kavuşacaktır aşkına, İnanna’sına…
İşte Dumuzi her yeryüzüne çıkıp İnanna’ya kavuştuğunda doğa yeşillenir, çiçekler açar, buğdaylar başak verir, hayvanlar yavrular. Yeryüzüne bereket gelir. Onların aşkı insanlığın mutluluğudur. Sümerler, doğanın canlanışını ve bu büyük aşkı, bir bayrama, bir ayine dönüştürürler. Kral, yüksek düzeydeki bir rahibeyle doğanın canlandığı mevsimde sevişerek “kutsal evliliği” canlandırırdı. Tanrıça yerine geçen rahibe ile Tanrı yerine geçen kralın birbirlerine söyleyecekleri sevgi, aşk, tutku dolu şiirler yazılmış, bunlar çeşitli çalgılar eşliğinde çalınmış, söylenmiştir.
Bu kült doğal olarak Babil’den geçerek Hititleri de etkilemiştir. Kutsal evlilik Hititlerde erkek Fırtına tanrısı ile Hattilerin ve Anadolu’nun ana tanrıçası arasında gerçekleşmişti. Hitit kral ve prensleri de bu olayı sembolize edecek ayinlere katılırlardı. Kutsal evlilik ayinleri ile ilgili yazılı belge bulunamasa da, Hititlerde bu kültün ne kadar önemli olduğunu, tapınaklarda bulunan çeşitli libasyon kaplarında tasvir edilmesinden anlıyoruz. Müzik ve dansla harmanlanan bu kutsal birleşme ayinlerinin betimlendiği en mükemmel eserlerden biridir İnandık Vazosu.
İnandık Vazosu
Çankırı’nın 22 km. güneyinde bulunan İnandıktepe höyüğünde 1966-1967 yıllarında yapılan kazılarda Hanhana adlı kült merkezi ve bir tapınak ortaya çıkartılmıştı. İnandıktepe Fırtına Tanrısı’nın kült merkezlerinden biriydi. Bu kazıda ele geçen en önemli parça ise Eski Hitit sanatının seçkin örneklerinden biri olan İnandık Vazosudur.
Astarı koyu kırmızı renkte olan bu kült vazosu, parlak açkılıdır. İçbükey silindirik boyunludur. Kalıpta dökülen kabartmaların yapıştırıldığı dört geniş frize ve geometrik desenlerin bulunduğu iki dar frize sahiptir. Kabartmalar kutsal bir evlilik törenini betimlemektedir. Kabartmalardaki insan figürleri, belli bir iş bölümü içinde bu törenle ilgili olarak görevlerini icra etmektedirler. Yukarıdan aşağıya doğru frizlerdeki sahneleri inceleyelim:
1. frizde, lir, saplı-lut, simbal gibi çalgılar çalan müzisyenler resmedilmiştir. Bunların arasında akrobatik gösteri yapan iki figür bulunur. Ortam bir sirk sahnesini hatırlatmaktadır. Bu esnada kutsal evlilikle bağlanmış kadın ve erkek üreme ve bereketin ifadesi olarak, cinsel penetrasyon halindedir. Ancak erkeğin ilgisi eşinden ziyade sunulan gösteriye yönelik gibidir.
2. frizde, tanrı ve tanrıçayı temsil eden kral ve kraliçe yatakta karşılıklı oturmaktadırlar. Damat gelinin duvağını açmaktadır. Bu sahneye de yine müzisyenler eşlik etmektedir. İki erkeğin elinde törenleri başlatmak için kullanılan ve hem çalgı hem de libasyon kabı işlevi gören boynuz ya da kılıç bulunmaktadır.
3. frizde, boğa heykeli önünde tanrıyahayvan kurban edilmesi gösterilirken, kral lir eşliğinde Fırtına Tanrısı’na (Hattice : Taru; Hurrice : Teşup) gaga ağızlı bir kaptan boğa kanı sunmaktadır.
4. frizde, Törende kullanılacak yemek ve çanak-çömlekler hazırlanmaktadır. Müzisyenler lir ve saplı-lut çalarken tanrıların yemeği betimlenmiştir. Bu arada iki rahip de dans etmektedir. Bu frizin bir diğer özelliği de iki kişi tarafından çalınan “büyük lir”in varlığıdır.
İnandık vazosu, Hitit dini, kültürü ve toplum yapısı üzerine bizlere eşsiz bilgiler vermektedir. Bu bilgilerin en önemlisi “kutsal evlilik” (hieros gamos) ile ilgilidir. Hititler Mezopotamya mitolojisinden oldukça etkilenmişlerdi. I.Murşili, Babil’i fethetmiş ve geri dönerken buranın bilgin ve sanatçılarını Hatti ülkesine getirmişti. III. Hattuşili bir İştar rahibiydi Ayrıca Hitit kralları genellikle Babilli prenseslerle evlenirlerdi.Mezopotamya’da doğan kutsal evlilik ritüeli, bereket ve üreme kültlerinin bir izdüşümüdür ve tanrısal evliliğin bu dünyadaki bir tekrarıdır.
Özel mülkiyetin bulunmadığı insanlığın erken döneminde günümüzdeki modern anlamıyla aile kurumu henüz şekillenmemişti. Bu haliyle bütün kadınlar bütün erkeklere, bütün erkekler bütün kadınlara ve çocuklar da, toplumun tümüne aitti ve toplumun bütün üyeleri kardeş sayılırdı. Her bir kadın o toplumdaki bütün çocukların annesiydi. Sonraki aşamada, farklı toplumlar arası gerçekleşen toplu evlilikler, bu toplumların ittifak olmalarını sağlamış ve onları kardeşleştirmiştir. Bu mümkün olduğu kadar az savaş anlamına gelir. Tanrısal düzeydeki evlilik, aslında Mezopotamya’daki farklı ulusların birlikteliğini ve kardeşliğini anlatan bir mittir. Söz konusu olan durum erken zamanlarda Asyalı Sümerler ile Semitik Akkadların ve Babillilerin karşılıklı toplu evlilik kurumuyla yarattıkları ittifak kardeşliğidir.
Artı-ürünün ortaya çıkması ve özel mülkiyetin doğmasıyla şekil değiştiren eski zamanların bu evlilik-aile ve kardeşlik kurumları dinsel birer ayine dönüşür. Özel mülkiyet toplumsal bazdaki kamulcu evliliği bireysel platforma indirger. Sınıfsız toplumun tüm sosyal ilişkileri, sınıflı toplumlarda belli zamanlarda tekrarlanan ayin ve bayramlara indirgenerek hurdaya çıkarılır. Eski evlilik biçiminin kendisine verdiği, diğer bireyler üzerindeki cinsel haklarını özleyen birey için de tapınakvari genelevlerde icra edilen “kutsal fahişelik” kurumu yaratılır.
Tek bir erkekle evlenmenin kalıcı olmasına kadar geçen zamanda kadınlar, kutsal fahişelik yaparlardı. Böylece tek eşli evlilikte, eski zamanların çok eşli evliliğine imrenmeden, arınmış ve sadık bir şekilde kendilerini sadece kocalarına verirlerdi. Kutsal fahişelik bazı toplumlarda kadının evlenmeden önce alabildiğine çok, bazı toplumlarda sembolik olarak örneğin yılda bir kez yaptığı bir davranıştı. Bu davranış günümüzdeki anlamıyla bedenini satma değil bir tür kutsal görevdi. Bu görevin yerine getirildiğinin ispatı olarak da altın ya da hediye alınırdı. Kadın bu görevi yerine getirirken kendi toplumundan bir erkekle kesinlikle birlikte olamazdı. Bu hareket yabancı bir erkeğe yönelik bir davranıştı. Evlenecek kızın çeyizinin zenginliği, aslında fahişelikten topladığı altınların fazlalığına işaret ediyordu. Bu maddi bir zenginliğe değil dürtüsel bir arınmışlığa delildi. Böylece damat, eski toplumsal ilişkilere ait görevlerin kalıntılarından kurtulmak için başka erkeklerle yatan, böylece “doyan” ve artık gözü başka bir erkeği görmeyecek olan gelinle artık evlenebilirdi. Toplumun bireyleri üzerinde diğer tüm bireylerin cinsel haklarının olduğu kamulcu anlayıştan monogamiye geçiş binlerce yıl sürmüştür.
Farklı toplumların üyelerini kardeşleştiren evliliğin en güzel örneklerden biri, İnanna ve Dumuzi’nin , Sümer'in bereket kültünü oluşturan kutsal evliliğidir. İnanna, Sümerlerin aşk ve bereket tanrıçasıydı. O, toplumun süsü, Sümer’in neşesiydi. Ay Tanrısı Nanna'nın kızıydı. Kentli, yerleşik toplumun temsilcisiydi. Akkad ve Babil’de ona İştar derlerdi. Yahudilerde Astarte, Yunanda Afrodit, Roma'da Venüs adlarını aldı. O, güzelliğin, şuhluğun, çekiciliğin, şefkatin, hırsın, kavganın, önderliğin, kurnazlığın ve en önemlisi bereketin ve çoğalmanın sembolüydü. Adına yapılan tapınaklarda, onun yerine seks görevi yapmak için Sümer'in en saygın kadınları yarışırdı.
Uruk’un İlk Hanedanları
• E-ana’dan Mesh-ki-ang-gasher, Utu’nun oğlu: 324 yıl.
• Enmerkar, Uruk’u inşa etti: 420 yıl
• Lugalbanda, çoban: 1200 yıl
• Dumuzid, balıkçı,çoban: 100 yıl.
• Gilgamesh (İÖ.2600), babası bir tür hayalet ve Kulaba’nın lordudur: 126 yıl.
• Ur-Nungal: 30 yıl
• Udul-Kalama: 15 yıl
• La-Ba'shum: 9 yıl
• En-Nun-Tarah-Ana: 8 yıl
• Mesh-He: 36 yıl
• Melem-Ana: 6 yıl
• Lugal-Kitun: 36 yıl
Sümer toplumunun ekonomik gücü, tarım ve hayvancılığa dayalıydı. Mutlu bir yaşam için ürünlerin bolluğu önemliydi. İşte bu ekonomik verim ile toplum üyelerinin cinsel verimliliği eş tutulmuş ve İnanna ile yapılacak kutsal bir evlilikle bereket güvence altına alınmıştır. Böylece Uruk kentinin ilk hanedanlarından dördüncü kral Dumuzid-Dumuzi tanrılaştırılır ve İnanna ile evlenir. Dumuzi bazı şiirlerde çoban bazı şiirlerde balıkçı olur. Bereketi ve iki farklı toplumun (çiftçi ve çoban toplumlar) kardeşleşmesini sağlayan bu evlilik daha sonra dinsel bir ritüel özelliği kazanır. Sümerli ozanlar bu evliliği, bazıları oldukça erotik olan şiirlerle müzik eşliğinde anlatarak, bir külte dönüştürürler.
Dumuzi-Damuzid, Sümerce “kusursuz oğul-genç” anlamına geliyordu. Akkadlılar ona Tammuzi dediler. Bugün kullandığımız “temmuz” ayının adı buradan gelmektedir. Yahudi dininde Dumuzi; Adam, Adem ve nihayet “ilk insan” halinde evrilirken, Dumuzi kavramı Greklerde ve Anadolu uygarlıklarında Adonis, Roma Anadolusu'nda Attis adlarıyla varlığını sürdürdü.
İnanna ve Dumuzi’nin öyküsü kısaca şöyledir :
Bir gün, erkek kardeşi Güneş tanrısı Utu, İnanna’ya gelin çarşafı hediye eder. İnanna bu çarşafta kiminle yatacağını sorar. Utu yanıt verir : “Dumuzi, çoban yatacak seninle.” Oysa İnanna’nın kalbi Çiftçi Enkimdu’dadır. Daha sonra Dumuzi gelir ve İnanna’yı iknaya çalışır. Tanrıça onu aşağılar ama Dumuzi yılmaz. Sonunda İnanna’nın kalbi de Dumuzi’ye kayar ve evlenirler.
Bir gün İnanna, kocası ölen kız kardeşi Yeraltı tanrıçası Ereşkigal’ı görmek için yeraltına gider. Yedi kapıdan geçer. Her kapıda üstündeki bir aksesuar ve elbisesi alınır. Çırılçıplak bir halde kardeşinin huzuruna çıkar. Ereşkigal “Gökle yere sahipsin. Yetmiyor mu bu sana? Yeraltına da mı göz diktin ?” diyerek İnanna’nın canını alır ve hizmetinde çalışan bir kızı Dumuzi’yi baştan çıkarması için yollar. Bu arada İnanna’nın dönmediğini gören veziri Ninşubur, tanrıçasının babası Bilgelik Tanrısı Enki’ye gider. Durumu öğrenen Enki, kızını kurtarmak için yaratıklarını gönderir. Yaratıklar yeraltında İnanna’yı canlandırır. Ancak yedi yeraltı cini İnanna’nın yeryüzüne dönmesi için bir şart koşar :
“Yeraltından kimse çıkamaz. İnanna çıkmak isterse, yerine birini bırakmalı.”
Böylece cinler sırayla İnanna’dan vezirini ve oğlunu isterler ama o vermez. Uruk’a vardıklarında ise Ereşkigal’ın gönderdiği kızı, Dumuzi’nin kucağında gören tanrıça, çıldırır ve kocasını cinlere teslim eder. Yeraltının karanlığına kapatılan Dumuzi, Güneş Tanrısı Utu'ya kendisini kurtarması için yakarır. Utu, onun gözyaşlarına dayanamaz ve kaçmasına yardım eder. Kaçağın peşine düşen cinler, kızkardeşi Geştinanna’yı yakalar ancak ondan Dumuzi’nin yerini öğrenemezler. En nihayet çoban tanrıyı yakalarlar. İnanna ise pişmanlık içinde aşkını sayıklamaktadır. Öykünün sonunda Dumuzi’nin kızkardeşi Geştinanna tanrılara yalvarır ve bir anlaşma sağlanır :
Yarım yıl Dumuzi gidecektir yeraltına. Yarım yıl da kızkardeşi.
Kızkardeşi gidince yarım yıl, Dumuzi özgür olacaktır. Ve kavuşacaktır aşkına, İnanna’sına…
İşte Dumuzi her yeryüzüne çıkıp İnanna’ya kavuştuğunda doğa yeşillenir, çiçekler açar, buğdaylar başak verir, hayvanlar yavrular. Yeryüzüne bereket gelir. Onların aşkı insanlığın mutluluğudur. Sümerler, doğanın canlanışını ve bu büyük aşkı, bir bayrama, bir ayine dönüştürürler. Kral, yüksek düzeydeki bir rahibeyle doğanın canlandığı mevsimde sevişerek “kutsal evliliği” canlandırırdı. Tanrıça yerine geçen rahibe ile Tanrı yerine geçen kralın birbirlerine söyleyecekleri sevgi, aşk, tutku dolu şiirler yazılmış, bunlar çeşitli çalgılar eşliğinde çalınmış, söylenmiştir.
Bu kült doğal olarak Babil’den geçerek Hititleri de etkilemiştir. Kutsal evlilik Hititlerde erkek Fırtına tanrısı ile Hattilerin ve Anadolu’nun ana tanrıçası arasında gerçekleşmişti. Hitit kral ve prensleri de bu olayı sembolize edecek ayinlere katılırlardı. Kutsal evlilik ayinleri ile ilgili yazılı belge bulunamasa da, Hititlerde bu kültün ne kadar önemli olduğunu, tapınaklarda bulunan çeşitli libasyon kaplarında tasvir edilmesinden anlıyoruz. Müzik ve dansla harmanlanan bu kutsal birleşme ayinlerinin betimlendiği en mükemmel eserlerden biridir İnandık Vazosu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.