''Virginia Woolf, 1928'te Cambridge Üniversitesi Kütüphanesi'ne, kadın olduğu gerekçesi ile alınmadığı zaman, "içeride mi, yoksa dışarı da mı olmak daha iyidir" diye düşünür ve "dışarıda" olmanın daha iyi olduğuna karar verir. Gerçekte de, egemen kurumların dışında kalmak/bırakılmak, bir yazar için çoğu kez canalıcı olanaklar sunabilir: "Kıyı"da kalmış olanları anlayabilmek, kendini onların yerine koyabilmek; aklın yanı sıra sezgilerin gücüne güvenebilmek; "sessizliğin sesi"ni duyup, dile getirilemeyeni dile getirmek; varolan dünyayı ve toplumu başka bir gözle algılayıp yansıtabilmek olanaklı olur.
Egemen merkezi iktidara muhalif bir söylemin de kendi içinde hiyerarşi ve baskı barındırabildiğini, bunların içinde yaşamış ve "kıyı"da bırakılmış olanlar kendi yaşam deneyimleriyle zaten biliyorlardı; Foucault'dan beri ise, iktidarın, insan ilişkilerinin olduğu her yerde varolan çok odaklı bir olgu olduğu konusunda yetkin bir teorik çerçeveye sahibiz. Bu teorik çerçeve bize, baskıyı vurgulamanın yanı sıra baskıya direnme olasılığının ve bunun örneklerinin varlığını araştırma olanağını da tanıyor. Nitekim, iki söylem arasında sıkışmayıp yer yer her ikisini de aşmış gibi görünen Suat Derviş'in gerek yaşamı, gerekse yapıtları bağlamında bu gerçeği izlemek "direnme anları"nı yakalamak, böyle bir çerçeve içinde daha kolay ve anlamlı olmaktadır.'' Prof.Dr.Fatmagül BerktayKAYNAK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.