Atatürk, Sovyet Rusya’nın yayılmasını durdurmak amacıyla bile olsa, ABD’nin terörist gruplara destek vermesi halinde daha sonra başına gelebilecekleri, yıllar öncesinden (1932 yılında) ABD’li meslektaşına bir bir anlatmış...






ataturk-mcarthur





Onunla uğraşmaya yeltenenlerin titreyip kendine gelmesi lazım!
Mustafa Kemal Atatürk 27 Eylül 1932’de Dolmabahçe Sarayı’nda dönemin ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Douglas MacArthur ile yaptığı bir görüşmede “2. Dünya Savaşı’nın 1940-1945 yılları arasında Avrupa’da yaşanacağını, bu savaşı Hitler’in çıkaracağını ve insanlığın başına bela olacağını” söylemiş ve ABD’li General de daha sonra ABD’de yayınlanan hatıratında bunu yazmıştı. Türkiye’de bu olayı Atatürk’ün kehanet gücüne bağlayanlar ve yazdıkları kitaplarda bu olayı Ata’nın kahinliğine örnek gösterenler oldu.
Halbuki General MacArthur’un anılarında yer alan ifadelere göre Atatürk bu görüşmede General MacArthur’a aynen şunları söylemiş; “Versay Antlaşması 1. Dünya Savaşı’na sebebiyet vermiş olan sebeplerden hiç birini halledemediği gibi, bilakis dünün başlıca rakiplerinin arasındaki uçurumu büsbütün derinleştirmiştir. Zira galip devletler mağluplara sulh şartlarını zorla kabul ettirirlerken, bu memleketlerin etnik, jeopolitik ve iktisadi özelliklerini asla nazarı itibara (dikkate) almamışlar ve sadece intikam hisleri ile hareket etmişlerdir. Böylelikle bugün içinde yaşadığımız sulh devresi sadece mütarekeden ibaret kalmıştır. Eğer siz Amerikalılar Avrupa işleriyle ilgilenmekten vazgeçmeyerek Wilson’un programını tatbik etmekte ısrar etseydiniz, bu mütareke devresi uzar ve bir gün devamlı bir sulha müncer olabilirdi (barışa ulaşabilirdi). Bence dün olduğu gibi yarın da Avrupa’nın geleceği Almanya’nın alacağı vaziyete bağlı bulunacaktır. Fevkalade bir dinamizme sahip olan bu 70 milyonluk çalışkan ve disiplinli millet, üstelik milli ihtiraslarını kamçılayabilecek bir siyasi akıma kendisini kaptırdı mı, er veya geç Versay Antlaşması’nın tasfiyesine gidilecektir.”
Aslında General MacArthur’un anılarında yayınlanan bu yukarıdaki paragrafı, Atatürk’ü kahin olarak gören ve gösterenler de biliyor ama buna rağmen Atatürk’ün 2. Dünya Savaşı’nın ne zaman, nerede, niçin ve kimler tarafından çıkartılacağına dair tamamı bilgiye ve akla dayalı derin analizlerini ve bu analizler sonucunda aklını kullanarak bir neticeye ulaştığını kabul etmek yerine, bu “olacakları önceden bilme” işini onun kehanet yeteneğine bağlıyorlar.
Halbuki Atatürk bu analizlerinde “Versay Antlaşması’nın, 1. Dünya Savaşına sebep olan meselelerden hiç birini halledemediği gibi, rakipler arasındaki uçurumu büsbütün derinleştirdiğini, galip devletlerin mağluplara sulh şartlarını zorla kabul ettirirlerken, bu memleketlerin etnik, jeopolitik ve iktisadi özelliklerini dikkate almadıklarını ve sadece intikam hisleri ile hareket ettiklerini, bu sebeple içinde yaşanılan barış devresinin sadece kısa süreli bir silah bırakmadan ibaret olduğunu, ama eğer Amerikalılar Avrupa işleriyle ilgilenmekten vazgeçmeyerek Wilson’un programını tatbik etmekte ısrarcı olsalardı, bu mütareke devresinin uzayarak bir gün devamlı bir barışa ulaşabilir olduğunu” tüm ayrıntılarıyla değerlendirdikten sonra “dün olduğu gibi yarın da Avrupa’da geleceğin Almanya’nın davranışlarına bağlı olacağını, fevkalade bir dinamizme sahip olan bu 70 milyonluk çalışkan ve disiplinli milletin, üstelik milli ihtiraslarını kamçılayabilecek bir siyasi akıma da kendisini kaptırdı mı, er veya geç Versay Antlaşması’nı tasfiye ederek yeniden bir savaşa sebebiyet vereceğini” sadece bilgi ve akıl yoluyla apaçık görüyor.
Burada olan şey basit bir kehanet değil, yaşananları ve mevcut durumu, yani ulaşılabilen tüm bilgileri akıl yoluyla değerlendirerek, bunların muhtemel seyrini belirlemek ve bu gidişe göre ulaşacağı nokta hakkında bir tespitte bulunmaktır.
Acaba bu olay sebebiyle Atatürk’ü kahinlikle sıfatlandıranlar, General MacArthur’un günlüklerinde kayıtlı olmasına rağmen fazla aşırı bulduğu ve “artık bu kadarı da olamaz” düşüncesiyle kitabına almadığı bilgilerin tamamına vakıf olsaydı, bundan ne sonuç çıkarırdı çok merak ediyorum. Çünkü General MacArthur ile 1932 yılında yaptığı görüşmede Atatürk’ün ona sadece Avrupa’dan ve 9 yıl sonra çıkacak olan 2. Dünya Savaşı ihtimalinden bahsetmediği, 2001 yılında yaşanacak olan 11 Eylül saldırılarına kadar gidecek tarihi olaylarla ilgili olarak da 69 yıl öncesinden öngörülerde bulunduğu ve bu gidişi önlemek için ABD’li Generale bazı nasihatlar verdiği yeni ortaya çıktı.
MacArthur’un kitabına temel teşkil eden ve kitapta yayınlanmış olanlardan daha fazlasını içeren günlük notları 1935-1941 yılları arasında Filipin ordusuna danışmanlık yaptığı sıradaki savaş şartlarında kaybolduğu için, Atatürk ile MacArthur arasında yapılan görüşmeye dair bilgilerimiz maalesef sadece MacArthur’un kitabında yayınlananlar ile sınırlı kalmıştı. Ama MacArthur’un Güney Doğu Asya ülkelerindeki çalışmalarını araştırmakta olan siyaset bilimci Dr. Adam H. Karray, ABD’nin Virginia eyaletinde Norfolk kentindeki MacArthur Memorial’in (MacArthur Vakfı’nın) yürüttüğü araştırmalar doğrultusunda, MacArthur’un kaybolan günlüklerini Filipinler’in başkenti Manila’da buldu ve böylelikle 1932’de gerçekleştirilen Atatürk – MacArthur görüşmesinin tüm detayları da ortaya çıkmış oldu.
Aynı zamanda Princeton Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Dr. Adam H. Karray 2013 Şubat ayında yayınlanan akademik makalesinde bu konudaki bulgularını kamu oyu ile paylaştı. MacArthur’un günlük notlarına dayanan akademik makalesinde Dr. Karray’ın belirttiğine göre Atatürk 1932 yılındaki görüşmede MacArthur’a sadece Avrupa ile ilgili öngörülerini değil, Asya ve Amerika ile ilgili öngörülerini de aktarmış. Tam bir uluslararası siyaset ve terörizm dersi niteliğindeki bu tarihi görüşmede Atatürk, General Macarthur’a aynen şunları söylüyor;
“Gelişmekte olan Sovyet Rusya’nın ideolojisini yayma politikası gereği ve ilerleyebilmesi için sonraki dönemlerde Afganistan’a saldırısı muhakkaktır. Bu gelişmeye kayıtsız kalmamak için her türlü tedbiri alacak olan ABD, birçok bölgede olduğu gibi burada da Afganistan’daki yerel ve dağınık grupları destekleme ve kışkırtma şeklinde bir politika uygulanması durumunda, Afganistan’da küçük oluşumlar halinde bulunan radikal islamcılar güçlenebilecek ve bu durum sonrasında ABD ve dünya barışı için çok daha sıkıntılı ortam yaratabilecektir.”
Yani 1932 yılında yapılan görüşmeden tam 81 yıl sonra 2013’de ortaya çıkan notlardan anlaşıldı ki; aslında Atatürk bu görüşmede Sovyet Rusya’nın Güney Asya’ya doğru ilerlemesine engel olmak için ABD’nin Afganistan bölgesindeki radikal dini grupları desteklemesi halinde, bu radikal grupların giderek güçleneceğini ve daha sonra bu durumun ABD ve dünya barışı için sıkıntı yaratabileceğini söyleyerek, bir anlamda Rusya’nın güneye ilerlemek amacıyla Afganistan’ı işgal edeceğine tam 47 yıl öncesinden, ABD’nin bunu engellemek için Afganistan’daki dini grupları destekleyerek güçlendirmesi sonucunda 11 Eylül 2001’de ikiz kulelere yapılacak olan saldırıya da tam 69 yıl öncesinden işaret etmiş ve böyle bir durumun olmaması için bir anlamda ABD’li generali uyarmış ve ona nasihatte bulunmuş. Ancak MacArthur, Atatürk’ün Afganistan’la ilgili öngörü ve nasihatlerini gerçekçi bulmayarak bu bilgilere kitabında yer vermemiş.
Yani Atatürk, Sovyet Rusya’nın yayılmasını durdurmak amacıyla bile olsa, ABD’nin terörist gruplara destek vermesi halinde daha sonra başına gelebilecekleri, yıllar öncesinden (1932 yılında) ABD’li meslektaşına bir bir anlatmış. Aslında MacArthur’un, o zaman fazla iddialı ve tutarsız görerek kimseye açıklama ve kitabına yazma gereği duymadığı bu görüşler, MacArthur’un ölümünden 37 yıl ve Atatürk’ün ölümünden de 63 yıl sonra gerçekleşecek olan 11 Eylül 2001 terör olayları konusunda Atatürk tarafından ABD’ye 69 yıl öncesinden verilmiş bir dersti.
Ama bu asla bir kehanet değildi. Bu, derin bir merakla bilgi sahibi olmaya, bu bilgileri ciddi ve tutarlı bir analizle değerlendirmeye ve bunlardan da gereken sonuçları çıkarmaya dayanan, şaşılası düzeyde güçlü bir değerlendirme ve tahlil gücü ile ileriyi görme yeteneğiydi.
Onunla uğraşmaya yeltenenlerin titreyip kendine gelmesi lazım!

KAYNAK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.