Türklerce kutsal kabul edilen, cennete açılan kapı olarak görülen, uygurcası tengri tagh olan dağ. inanılır ki; kahramanlar ya da uçmağa gitmeye hak kazananlar bu dağa çıkar ve burdan kendilerine müjdelenmiş olan uçmağa ulaşırlar.kutsiyeti büyük olan bu dağın adına nice mısralar, şiirler yazılmıştır. hüseyin nihal atsız'ın yazdığı şu iki mısra belki de en güzelidir:
sen gurbette kalırsan ben ölürsem ne çıkar
ruhlarımız buluşur tanrı dağı'nda..
**
Arap tarihçisi el-Mesudi'ye (X. yy.) göre, Türkler, Nuh Peygamber'in üç oğlundan biri olan Yafes (diğerleri Ham ve Sam)'in soyundan iniyordu. "Tac-üt Tevârih" yazarı Hoca Sadettin Efendi dâhil bütün Osmanlı vak'anüvis (resmî devlet tarihçi)leri bu görüşü aynen benimsemiştir.
Joseph Deguignes de "Büyük Türk Tarihi" adlı kitabında, Türklerin atası olarak Nuh Peygamberin oğlu Yafes'i zikretmekte, hatta Yafes'in oğullarından birinin adının Türk olduğunu, Hazar, Türkistan ve Volga ırmağı çevresinde yaşadığını ifade etmektedir. Bunları çoğaltmakta mümkündür Şöyleki;
Ebülgazi Bahadır Han'ın “Şecere-i Terakime”sinde, Reşideddin'in "Cami'üt-Tevarih"inde, Oğuz Kağan Destanınında, "Tarih-i Enbiya" ve "Hükem"de, Ebülgazi Bahadır Han'ın “Şecere-i Terakime”sinde, Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat'ta, Kırgızistanlı öğretim üyesi Prof. Dr. Ömürkul Yasayev'in tüm dünyada kabul gören makalelerinde ve Türkmenistan devlet başkanı Saparmurat Türkmenbaşı'nın "Ruhnâme" adlı eserinde bu konu detaylı olarak anlatılmıştır.
İşte böylesine gerçekçi yaklaşım ile Gök Tengri’nin adını Türk koyduğu ve Yeryüzündeki askerleri olarak iltifat ettiği kavmin doğduğu geliştiği yerdir Tanrı (Tengri) dağı. Altın olmadığı ispatlanmasına rağmen saygı ve sahiplenme duygusu ile Altın dağları adı da verilen Tanrı dağlarına hiç görmediği halde özlem duyan hasret çeken Anadolu Türklerinin bu duygusu ancak böyle anlaşılabilir.
Tanrı Dağı Tarihte adı geçen, geçmeyen unutulmuş büyük kahramanlara ait destanların yazıldığı yerlerdir. Böylesine büyük kahramanlıkların yaşandığı bu coğrafyaya şimdi hüzünlü bir bakış sergilememizde sanırım bizlerin de hataları olsa gerek. Tanrı dağının en tepesine ulu hakanının ismini verenler, bugün bu topraklar da Turan’a ulaşamadığı için boynu bükük bir ifade ile mazide yaşadığı o haşmetli günlerini arıyor. Kağan Tanrı tepesi ( Khan tengri ) kutsal Tanrı dağının zirvesinden, Türk’ün silik mazisine hüzünle bakıyor.
Tanrı dağları ne kadar uzak olsa da, Türk’ün içinde beslediği o büyük mefkûre onları canlı ve diri tutmaya yetecektir. Tanrı dağları bir dilektir. Türkünşerefli mazisinin devasa ispatıdır. Doğu Türkistan’ın gelecekte bağımsızlığına da şahit olacak, geçmişten bugüne uzayan Türk’ün hürriyet ateşinin yakılacağı mekânın adıdır.
Şimdi titreyip kendimize gelme zamanı, daha ne kadar zaman tanrı Dağının boynunu bükük bırakacağız.Şimdi ayağa kalkma zamanı. Yıllarca bu coğrafyaya hükmetmiş kahramanlıkları tüm dünyaca bilinen atalarımız; Hanlar hanı Oğuz Han, Yoktan bir millet, bir devlet kuran Tiğin Mete, Savaşların ustası Cengiz Han, Dönemin en bilgilisi, Bilge kağan, Avrupa’yı titreten Atilla, Peygamberimizin övgüsüne mazhar olmuş Fatih Sultan Mehmet Han, Türkler bitti derken yeniden dünyanın sahnesine çıkaran Mustafa Kemal ve diğer sayamadığımız sayısız Türk büyüğünün uğraşlarını, çabaların boşa mı çıkaracağız. Herbirimiz bir Türk Milliyetçisi ve Turan sevdalısı olarak şaha kalkmanın zamanı geldi. Bozkırlarda başıboş gezen bozkurtların bir araya gelme ve Tanrı Dağına yürüme vaktidir vakit. Herkesin uyuduğu yerde uyanık kalmak, herkesin uyanık olduğu yerde gözümüzü dört açmak gerek.
sen gurbette kalırsan ben ölürsem ne çıkar
ruhlarımız buluşur tanrı dağı'nda..
**
- Tanrı Dağı'nın Türk milliyetçileri ve Türk tarihinde çok önemli bir yeri vardır. Bizde Tanrı Dağları'nın manevi yeri oldukça büyük bir yer kaplamaktadır.
- Şimdi kısaca Türk ırkının yaratılmasının ve Tanrı Dağları'nın önemine şöyle bir göz atalım...
- ilk insan olan Adem'den (a.s), bütün insanlık gelmiştir ve insanoğlunun babasıdır. Dünya üzerinde tam 1000 yıl yaşam sürmüştür. Kendi neslinden 40000 kişi gördü. Öldükten sonra ise yerine Şit a.s geçti. 912 sene sonra oda yerini Anuş'a, Anuş'ta yerini Mehlail'e bıraktı. Nufusları arttı, çoğaldılar...
- Babil ülkesinde eğlence, zevk ve şevke önem verdiler. Ve eğlence şehri kurdular. Daha sonra ise, Tanrı yer yüzüne İdris'i görevlendirdi ve onu indirdi. İdrir a.s 'nın kavmi Tnrı'yı kabul etmediler farklı cisim ve maddelere iman etmeye başladılar. 82 sene peygamberlikten sonra yerini Metoşallah'a bıraktı. Metoşallah'da yerini Nuh'a bıraktı.
- İşte şimdi konunun tanımına giriş yapıyoruz...
- Tanrı, Nuh'u 250 yaşında kendine elçi olarak görevlendirdi ve 700 yıl ömür verdi. Kavmini kendi yoluna Tek bir Tanrı yoluna inanmaya davet etse bile başaramadılar. İnsanoğlu yine farklı cisimlere iman ediyordu. Ama yanlız 80 kişi Nuh ve NUh a.s 'nın Tanrı'sına iman ediyorlardı.
- Bunun üzerine Nuh, Tanrı'ya dua etti ve Tanrı'da Nuh'un isteğini yerine getirdi ve iman etmeyenleri cezalandırdı.
- Ardından yeryüzüne Cebrail geldi. Ve Nuh'tan bir gemi yapmasını yer yüzündeki bütün canlılardan dişi ve erkek olarak yanına almasını ve bir de ona iman edenleri almasını buyurdu. Nuh a.s de bunu gerçekleştirdi.
- Gemi imalatı tamamlandıktan sonra gemiye bindiler. Ve sular yükseldi bütün dünya su altında kaldı. Tufan tam 6 ay 10 gün boyunca sürdü. Tanrı'ya ve Nuh'a inanmayanlar cezalarını çekmeye başladılar. Ve tufan bittikten sonra gemi Cudi Dağı'na oturdu.
- Orta Doğu yeniden insanlığın bir başlangıç ve yaşama yeri olmuştu. Tufandan sonra gemideki herkes hastalıktan ve açlıktan öldüler. Sadece Hz. Nuh ve eşi bir de üç çocuğu olan Ham, Sam ve Yafes bir de onların eşleri kalmıştı.
- Bunun üzerine, Nuh, Ham'ı Hindistan'a yolladı. Sam'ı ise İran'a gönderdi. Yasef'i ise doğuya yolladı.
- Bunun üzerine Yafes ve oğulları da bugün Türk yurdu olarak bilinen coğrafyada yer yurt aramaya başladılar. En sonunda, Tanrı Dağı'nın ortasında dünyanın en güzel manzaralı yeri olan Issık Gölü'ne yerleştirdiler.
- Yasef'in (söylentilere göre 5 veya veya 3 çocuğu) çocuklarının en küçüğünün daha ismi verilmemişti. Bunun üzerine Tanrı, Umay Ana'yı yer yüzüne indirdi ve Yasef'ten; oğlunun adını TÜRK koymasını istedi. Ve Yasef'te Tanrı'nın buyruğu üzerine bu ismi verdi. Böylelikte Türk'e Tanrı burada yani Tanrı Dağları'nda verdi Türk ismini.
- Tanrı, Türk'ü kendine asker olarak seçtirdi. Umay Ana vasıtası ile. Ona şan ve şeref, tarih verdi. Onu kendi yolunu ve dinini yaymakla görevlendirdi. Türk kendi ırkını yücelti. Ve Tanrı ise Türk'ü 3000 sene korudu ve kutsayıp yüceltti.
- Daha sonra Yafes, Issık Göl'den geçerken düşüp boğuldu. Onun yerine oğlu Türk geçti ve Gök Tanrı'nın ona verdiği görevi yerine getirmeye başladı. Yönetimi 3000 sene ve sonsuza kadar Türk'e verdi, onu korudu.
- Ardından, Tanrı Dağları çevresinde Türk'ün sülalesi büyüdü ve genişledi. Issık Göl ve çevresine hatta Tanrı Dağları'na bile sığmadı. Ve Tanrı Türk'e boy, soy ve çeşitli Türk Devletleri, tarih ve zaferler hediye etti.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk tarih tezini savunurken şunları söyler: "Efendiler bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında da bir derinliği vardır. Efendiler bu derinliği isterseniz ölçelim: Birinci ölçek tarih öncesi devirlere ilişkin ölçektir. Bu ölçeğe göre Türk milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhisselamın oğlu Yafes'in oğlu olan kişidir. Tarih döneminin belge tedarikinde pek hoşgörülü olan ilk evrelerine biz de hoşgörü gösterelim, fakat en açık ve kesin ve en maddi tarih kalıntılarına dayanarak söyleyebiliriz ki Türkler, on beş yüzyıl önce Asya'nın göbeğinde muazzam devletler kurmuştur ve insanlığın her türlü yeteneği onda ortaya çıkmıştır."
Vâni Mehmed Efendi, "Araisü'l-Kurân" adlı eserinin birinci bölümünde şöyle der: "Türklerin Benî İshâk‘tan kabul edilmesine gelince; buradaki İshâk'ın, İshâk Peygamber olduğu açıktır. Bil ki, ben Türk tarihlerinde, Oğuz Han'ın Yafes'in neslinden olduğunu gördüm. Türkler'in tamamı O'nun neslindendir. Oğuz Han, Hz.İbrahim‘le çağdaş idi. Hatta Türkler, O'nun İbrahim'e iman ettiğini ve İshak'ın kızıyla evlendiğini de iddia ederler ve Türkler, Kurân-ı Kerîm'de zikredilen Zülkarneyn ile kastedilen, Oğuz Han'dır derlerdi
Arap tarihçisi el-Mesudi'ye (X. yy.) göre, Türkler, Nuh Peygamber'in üç oğlundan biri olan Yafes (diğerleri Ham ve Sam)'in soyundan iniyordu. "Tac-üt Tevârih" yazarı Hoca Sadettin Efendi dâhil bütün Osmanlı vak'anüvis (resmî devlet tarihçi)leri bu görüşü aynen benimsemiştir.
Joseph Deguignes de "Büyük Türk Tarihi" adlı kitabında, Türklerin atası olarak Nuh Peygamberin oğlu Yafes'i zikretmekte, hatta Yafes'in oğullarından birinin adının Türk olduğunu, Hazar, Türkistan ve Volga ırmağı çevresinde yaşadığını ifade etmektedir. Bunları çoğaltmakta mümkündür Şöyleki;
Ebülgazi Bahadır Han'ın “Şecere-i Terakime”sinde, Reşideddin'in "Cami'üt-Tevarih"inde, Oğuz Kağan Destanınında, "Tarih-i Enbiya" ve "Hükem"de, Ebülgazi Bahadır Han'ın “Şecere-i Terakime”sinde, Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat'ta, Kırgızistanlı öğretim üyesi Prof. Dr. Ömürkul Yasayev'in tüm dünyada kabul gören makalelerinde ve Türkmenistan devlet başkanı Saparmurat Türkmenbaşı'nın "Ruhnâme" adlı eserinde bu konu detaylı olarak anlatılmıştır.
İşte böylesine gerçekçi yaklaşım ile Gök Tengri’nin adını Türk koyduğu ve Yeryüzündeki askerleri olarak iltifat ettiği kavmin doğduğu geliştiği yerdir Tanrı (Tengri) dağı. Altın olmadığı ispatlanmasına rağmen saygı ve sahiplenme duygusu ile Altın dağları adı da verilen Tanrı dağlarına hiç görmediği halde özlem duyan hasret çeken Anadolu Türklerinin bu duygusu ancak böyle anlaşılabilir.
Tanrı Dağı Tarihte adı geçen, geçmeyen unutulmuş büyük kahramanlara ait destanların yazıldığı yerlerdir. Böylesine büyük kahramanlıkların yaşandığı bu coğrafyaya şimdi hüzünlü bir bakış sergilememizde sanırım bizlerin de hataları olsa gerek. Tanrı dağının en tepesine ulu hakanının ismini verenler, bugün bu topraklar da Turan’a ulaşamadığı için boynu bükük bir ifade ile mazide yaşadığı o haşmetli günlerini arıyor. Kağan Tanrı tepesi ( Khan tengri ) kutsal Tanrı dağının zirvesinden, Türk’ün silik mazisine hüzünle bakıyor.
Tanrı dağları’nın tepelerinde kar, eteklerinde her rengin kuşağını içinde barındıran yeşillik vardır. Ormanlarla kaplı Tanrı dağı’nın çoğunluğunu çam, ardıç,şimşir gibi ağaçların kaplar. İşte bu ağaç ve bitki kokularının büyüsü Tanrı dağına ayrı bir güzellik ve haşmet verir. Kendisi birer efsane olan Türkler Tanrı dağını kutsal bilmiş, ne Tanrı dağının altında nede üstünde "altın" olmadığı halde bazen "altın dağları" demiş, içinden çıkan nice kahramanlarına yuva olan bu tepelere ağıtlar yakmıştır.
Dağları yaşamlarıyla ilişkilendiren Türkler dağların ulaşılamaz devasa haşmetinden etkilenmiş ve nice efsanelerine taşımışlardır. Türklerin ilk medeniyetini Tanrı dağları etrafında kurduklarını söyleyen birçok kaynak vardır. Eski Türk kültüründe büyük bir dağa sahip olmayan medeniyetlerin yok olacağı inancı hâkimdi. Asya’nın geniş alanlarına dağılmış Türk budunları efsaneleştirdiği Tanrı dağına daima kutsal gözle bakmış, tarihten gelen gücünü ve kudretini neredeyse Tanrı dağından almıştır. Bu gün Oğuz soyunun sahibi olan Anadolu Türklerinin Tanrı dağına ilgisini anlayabilmek için, önce Türk gibi düşünmek zarureti vardır.
Kaldı ki daha dün gerçekleşmiş gibi anlatacağınız ve adına "geçmiş" yakıştırması yapacağınız Türk tarihi 10 bin yıllık bir gelenekten gelirse, bu köklü kültürün dünya medeniyetindeki önemini anlamış ve sahiplenmiş oluruz. Dünyanın neresinde olursa olsun "Yesi" de "Çimkent" de Uluğ Türkistan da bir gün yaşamak, bir Türk için ne güzel kavuşmadır. Ve hasretin dinmesi anlamını taşır. Aslında nerede olursak olalım hepimizin sılası öz vatanı değimlidir Tanrı Dağı.
Bugün biz Türklerin içinde bulunduğu en büyük sıkıntı, hiç şüphesiz tarihine küsmüş, geçmişine düşman bir vurdumduymazlıkla mazisine kayıtsız kalmasıdır. Biz yüreklerinde bu büyük Mefkûreyi yaşatanlar ve ecdadına sahip çıkarak yüceltenler olarak Tanrı Dağlarının o sisli tepelerine hala özlem ile bakıyoruz. Khan Tengri nin heyecanını, yaşanan kahramanlık hikâyelerini içimizde sımsıcak tutuyoruz. Dağlar acılı insanların meramını sinesinde saklar. Sisli puslu dağlar bilinmez manevi bir güç verir adeta, dağları ardına alanlara.
Tanrı dağları ne kadar uzak olsa da, Türk’ün içinde beslediği o büyük mefkûre onları canlı ve diri tutmaya yetecektir. Tanrı dağları bir dilektir. Türkünşerefli mazisinin devasa ispatıdır. Doğu Türkistan’ın gelecekte bağımsızlığına da şahit olacak, geçmişten bugüne uzayan Türk’ün hürriyet ateşinin yakılacağı mekânın adıdır.
Şimdi titreyip kendimize gelme zamanı, daha ne kadar zaman tanrı Dağının boynunu bükük bırakacağız.Şimdi ayağa kalkma zamanı. Yıllarca bu coğrafyaya hükmetmiş kahramanlıkları tüm dünyaca bilinen atalarımız; Hanlar hanı Oğuz Han, Yoktan bir millet, bir devlet kuran Tiğin Mete, Savaşların ustası Cengiz Han, Dönemin en bilgilisi, Bilge kağan, Avrupa’yı titreten Atilla, Peygamberimizin övgüsüne mazhar olmuş Fatih Sultan Mehmet Han, Türkler bitti derken yeniden dünyanın sahnesine çıkaran Mustafa Kemal ve diğer sayamadığımız sayısız Türk büyüğünün uğraşlarını, çabaların boşa mı çıkaracağız. Herbirimiz bir Türk Milliyetçisi ve Turan sevdalısı olarak şaha kalkmanın zamanı geldi. Bozkırlarda başıboş gezen bozkurtların bir araya gelme ve Tanrı Dağına yürüme vaktidir vakit. Herkesin uyuduğu yerde uyanık kalmak, herkesin uyanık olduğu yerde gözümüzü dört açmak gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.