HAK ÂŞIKLARI - 6


PERİŞAN DEDEBABA, HAFIZ ALİ

1800-1879 Konya-Konya 

GEDAYİ (TOKATLI)

1800-1887 Tokat-İstanbul

Emrah’ın öğrencisidir. 



FENNİ

1800-1888 Mora Yenişehir-

DERVİŞ TEVFİK

1800-1889 İstanbul-İstanbul 





İLHAMİ, (ALİ  İLHAMİ DEDE)

1800-1890 Eskişehir-Seyitgazi

Asıl adı Ali’dir. Pir Mehmet’in oğludur. Seydi Battal Gazi Dergahı şeyhliği yapmıştır.

 

Bugün rah-i hüda içre giderdim bilmiş ol ey can,

Yolum bir şehre uğradı göründü bir acayip umman,

Kanadım yok uçam andan yok idi bende bu imkan,

Halefte gördüğüm yoktur, selefte gördüğüm bir han.

 

 

Eğer kendi vücudundan haberdar olmak istersen,

Arefna sırrına mazhar düşüp var olmak istersen,

Bilip nefsini tanı Rabbin eğer yar olmak istersen,

O dem şeksiz, sen ademsin bulursun derdine derman.

 

Oku ilmi şeriattın, yorulma dar-ı dünyada,

Olup saim kılıp secde dolaşma başka sevdada,

Havaya verme ömrünü sonunda düşme feryada,

Cehalet remzin arz etme seni eğlemesin şeytan.

 

Varıp şahi şeriatta giyip elbiseyi tekmil,

Ulumun şehri sultanı kim olduğunu anla bil,

Bu bir bab-ı velayettir Ali destindedir ey dil,

İki cihan fahr-ı Ahmet’tir edip miraca hem seyran.

 

Bugün İLHAMI ABDAL’IN dü çeşmi yaşına insaf,

Eder piri tarikat hem olan varım edersem sarf,

Gönül tahtında iman askerin cem eyledim saf saf,

Biri fakrım, biri şükrüm, delilim rehberim Kuran.

...............

 

Alemi ervahta Bezmi Elestte,

Hitabı izzette ikrar da birdir.

Kandili kudrette, nuru hikmette,

Muhammet Mustafa Haydar da birdir.

 

Üçler iki alemde birliğe yetti,

Beşler de onların damenin tuttu,

Birlik lokmasını yediler yuttu,

Dameni pak olan pirler de birdir.

 

On dört masum pak, on iki imam,

On yedi kemer best hepsi tamam,

Onların veçhine çalındı kalem,

Hattı üstüvada kırklar da birdir.

 

Sultan Sücaaddin, Seyyit Battal,

Şemşir-i şehamet, kafire kattal,

Anların bendesi İLHAMI ABDAL,

Pirim Hacı Bektaş Hünkar da birdir.

..............

 

Heva ve heveste mecazi aşkta,

Bu dünya gözüme Leyla göründü.

Tarikat Pirine ikrar verdim vereli,

Erenler cümleden ala göründü.

 

Oynadım dünyayı zarar eyledim,

Bab-ı marifette karar eyledim,

Yaptım civarımı hisar eyledim,

Burcu bedenleri bala göründü.

 

Rakipler elinden zehirler yuttum,

İçtim aşk şarabın sırrı sır ettim,

Muhammed Ali’nin damenin tuttum,

Himmeti var olsun Mevla göründü.

 

Ervahlar nur iken Bezmi elestte,

Hitap ezelde kulağım seste,

Can cesede geldi girdi kafeste,

La’yı terk eyleyip illa göründü.

................

 

İki turnam gelir, başı çığalı,

Eğlen turnam eğlen, Ali misin sen.

Birisi Muhammed, birisi Ali,

Eğlen turnam eğlen, Ali misin sen.

Yoksa Hünkar Hacı Bektaş Veli misin sen?

 

İki turnam gelir rengi yemyeşil,

Biri imam Hasan, ol pakı nesil,

Biri imam Hüseyin, cennette bir gül,

Eğlen turnam eğlen, Ali misin sen.

Yoksa Hünkar Hacı Bektaş Veli misin sen?

 

İki turnam gelir rengi kırmızı,

Biri imam Zeynel, sürelim yüzü,

Biri imam Bakır, edem niyazı,

Eğlen turnam eğlen, Ali misin sen.

Yoksa Hünkar Hacı Bektaş Veli misin sen?

 

İki turnam gelir rengi Caferi,

Biri İmam Kazım, ol yol rehberi,

Biri imam Rıza Horasan Piri,

Eğlen turnam eğlen, Ali misin sen.

Yoksa Hünkar Hacı Bektaş Veli misin sen?

 

İki turnam gelir rengi beyazdır,

Biri imam Taki, Naki, zikri niyazdır,

Biri de Askeri merdi Hicazdır,

Eğlen turnam eğlen, Ali misin sen.

        Yoksa Hünkar Hacı Bektaş Veli misin sen?

 

Turnalar Hicazdan sökün eyledi,

Muhammed Mehdi’yi yakin eyledi,

Hakikat ehlini memnun eyledi,

Eğlen turnam eğlen, Ali misin sen.

        Yoksa Hünkar Hacı Bektaş Veli misin sen?

 

Turnalar geldiler verdiler selam,

Aldım selamını, eyledim kelam,

İLHAMİ şüphesiz gördüm vesselam,

Eğlen turnam eğlen, Ali misin sen.

        Yoksa Hünkar Hacı Bektaş Veli misin sen?

         ............

 

Ta ezel bezminde ben seni sevdim,

Muhabbet eyledim candan a sunam.

Muhammed Aliyi candan seversen,

Ayırma gönlünü benden a sunam.

 

Kirpikleri oktur, kemandır kaşı,

Açıldı sinemde bağrımın başı,

Didelerim döktü kan ile yaşı,

Varayım gideyim burdan a sunam.

 

Ben sana canımı eyledim feda,

Seni bana verdi ol gani Hüda,

Fatima neslin mi, nedir bu eda,

Bir tel mi kopardım senden a sunam.

 

Ben seni sevmişem gönülden candan,

Hiç senin haberin olmadı benden,

Ferman mı okunur tozdan dumandan,

Dudağın la’linden demden a sunam.

 

Ey sunam gönülden çıkarma beni,

Feleğe mi verir İLHAMİ seni,

Bir dolu kerem et mest eyle beni,

Elinde tuttuğun camdan a sunam.

...............

 

Bir görüşte gönlümü hüsnünle hayran eyledin,

Akibet ey meh beni meşhur ü devran eyledin.

 

Kavs-i ebru, tir-i müjganından artık el’aman,

Sinemi pürşehre kıldın, didemi kan eyledin.

 

Çak çakı hasret oldu came-i sabr ü sükun,

Fart-i suzişten beni bir düşmen-i can eyledin.

 

Neydi evvelki niyetler, nevazişler derigler,

Gördüğüm ol demlere şimdi pişman eyledin.

 

Hasılı biçare İlhami’yi yaktın ateşe,

Ab-ı nab-ı lütfile ağyar-ı şadan eyledin.[105]

 

...........

 

Kendi noksanını bilip arif ol,

Kimsenin aybını gözetme gönül.

Yemiş üç millete bir nazarla bak,

Hak sevmiş yaratmış söz etme gönül.

 

Sakın kallaş olup lakırdı düzme,

Kimsenin alemde gönlünü üzme,

Düzelmiş bir işi yanılıp bozma,

Isınmış dilleri buz etme gönül.

 

Yüz bin altın alsa yevmiye, bir er,

Ölürse mirastan sana ne değer,

Akraba kabilen olursa eğer,

Hakkına kail ol naz etme gönül.

 

Bu kızıl, şu ak baş diye hor bakma,

Kendini göz göre göre ateşe yakma,

Kendi yaptığını aleme takma,

Yareli ciğere tuz ekme gönül.

 

Tellallık eyleyip yalanlar atma,

Şurada burada halkı aldatma,

Küheylandır diye merkebi satma,

Alemin gözüne tuz ekme gönül.

 

İki yüzlülükle olma münafık,

Tamu ateşine böyleler layık,

Anlar adem değil, hayvan-ı natık,

Elhazer! Anlarla söz etme gönül.

 

İlhami halini düşün bir şöyle,

Dünyaya gelmekten maksat ne böyle,

Hakkın nimetine çok şükür eyle,

İhmale düşüp de az etme gönül. [106]

..........


Kaynak:1.  Otyam, A. Tevfik; Bektaşiliğin İçyüzü, Karacan Yay.1984

2. Yatağanoğlu Alimcan, Dedemin Cönkünden Alevi-Bektaşi Şiirleri, Kaynak Yay.1.Baskı



SURURİ (SİLLELİ  OSMAN)

1800-1855 Sille-İstanbul

Süruri, 19 uncu yüz yılının başlarında, Sillenin Karhane şimdiki «Subaşı» mahallesinde doğmuş; ilk tahsilini Sille medresesinde yapmış, 19 uncu asrın yarısında İstanbul'a gitmiş, Saraya intisap ve yüksek bir mevki işgal etmiştir.Süruri'nin sülalesine Kurt Mehmet Oğulları denmektedir. Asıl adı Osmandır. Kör Bekir «Zehri», Hacı Musa, Berber Mustafa adında üç kardaşı vardır. Bu dört kardeşten Süruri, Zehri, Berber Mustafa'nın oğlu Nigari şairdirler.

Sururinin bu kudretini çekemeyen diğer halk şairleri onu genç yaşında zehirleyerek ve bu suretle daha önemli eserler vermesine mani olmuşlardır.
 
Zehirlendiğini anlayan Süruri :

Süruri'yim vatanım yok,
Eğlenecek mekanım yok,
Ölürsem bir nişanım yok,
Mezarım gurbet illerde..

Feryadını kopararak 1272 hicri yılında gözlerini ebediyyen kapamıştır.

Eserlerinden bazıları:
    Nice bir yaş döker ağlarsın kanlar
    Garip öksüz melil yarsız Süruri
    Gönül bahçesinde taze fidanlar
    Meyvası tükenmiş narsız Süruri

             Ezelden karımız bizim bu yanmak
             Mihnet şarabını nuş edüp kanmak
             Ehli aşka göre nolsun utanmak
             Ko desinler bana arsız Süruri
Düşürme sevdiğim beni dillere
Sırrımı aleme ifşadan sakın
Varıp da meylini verme ellere
Sevdalı başımı kavgadan sakın

Derdü aşkın gibi bir müşkül beter
Var mıdır dünyada ey kalbi hacer
Hatıra gelmez mi ol havali mahşer?
Huzuru divanda davadan sakın

Bir ah etsem arşı alaya çıkar
Korkarım ki çarhı gerdunu yıkar
Narı aşkım benim dünyayı yakar
A kuzum kendini cefadan sakın

Felekten başıma yağsa gam taşı
Dutarım daima açarım başı
Süruridir durmaz gözlerim yaşı
Akar deryalanır dalgadan sakın
...............
Nazar etsem güzel yüzünü örter
Lebi mercan bana eylemez ülfet
Beraber taş ile zümrüdü tutar
Cevahir inciye kalmadı rağbet

Fakirlik ademe olursa hail
Acep mümkün müdür vuslata nail
Zemane dilberi zengine mail
Ederler itibar var ise devlet

Siyah zülfün gölgesinde dolanmaz
Safayı zevk edüp bir dem gülünmez
Hakikatli civan şimdi bulunmaz
Nafile kendine eyleme zahmet

Süruri söylenir aşka gelince
Arabi Farisi Yunan dilince
Erenlerden destur izin olunca
Benim sevdiğimi verirler elbet
 
...............

Yine allar geymiş şahi hubanım
Günde yüz bin türlü elvan gösterir
Mestane bakışlı ahu ceranım
Gözleri bağdadı kalkan gösterir

Geyme güzel geyme telli kumaşlar
Aşıkın görürde fıgana başlar
Seyfi acem gibi ol siyah kaşlar
Kalemdir katlime ferman gösterir

Aklımı şaşırdı bir hüsnü melek
Sarsılır yüzünü görse ne felek
Sırmalı sim düğme ilikli yelek
Geçer karşımızda pistan gösterir

Süruri derdine nice dayasın
Hicri firakınla game boyansın
Layık mıdır böyle kül olsun yansın
Her bir edan günde bin kan gösterir

........................
Selam eylen varın söylen o dosta
Garip halim gelsin seyran eylesin
Mihnet firaşında yatarım hasta
Çaresiz dertliyim derman eylesin

Feleğin sillesi eyledi sersem
İflah olman derler her kime sorsam
Beni bir ağlar yok eğer ölürsem
Meğer nazlı yarim figan eylesin

Bir nefri gam benim düştü tabrıme
Görse Lokman tahsin eder sabrıma
İhtimaldır bile gider kabrime
Başıma taş deyü nişan eylesin

Süruri der dilber konup göştükçe
Unutmasın beni gelüp geştikçe
Ziyaret etmiye yolu düştükçe
Ruhuma fatiha ihsan eylesin
 
.....................
Bu aşkın ateşi yaktı vücudum
Düşürdüm gönlümü mahi tabane
Bütün emlakimi yoluna koydum
Dahi canım feda şahi hubane

Bulandım bir zeman aktım duruldum
Kuytulara geçüp şimdi dur oldum
Yeni baştan bir huriye vuruldum
Keman ebru gözü ahu cerane

Cefakar okunu sıneme çaktı
Çevirüp yüzünü kahrile baktı
Derune göz koyup aşıkı yaktı
Bıraktı akibet ahu süzane

Camı fikrat beni eyledi berbat
Heman bülbül ğibi eylerim feryat
Süruri bendesin eylemez azad
Kah hapse koyar kah zindane

...................

Kadir mevlam beni düşürdün derde
Bu derdime sen dermanı yetiştir
Beni muhtaç etme olur bir derde
İnayet et şol lokmanı yetiştir

Bahri sevmekten ilacın gönder
Dertli vücudumu sıhhata dönder
Ayni hayat şerbetin sen bana sundur
Hızır elinden şol peymanı gönder

Ecelin hırhasın eğnime aldım
Ömrüm sefinesin engine saldım
Girdabı gam içre firkatte kaldım
Nuh gibi bir keşti bani yetiştir

Haşa kudretinden bahsetmek mehal
Bahri himmetinden olurmu süal
Hazreti Eyyube olursa misal
Süruriye sabrı ihsanı yetiştir

.................
Dinlen hey ağalar derdimi bugün
Sözü şeker lebi bale vuruldum
Hatırımdan gitmez lalei gülgün
Ruyalarında olan ale vuruldum

Eğnine geymiş mücevher diba
Maarif sadelik mahbubi ziba
Yaktı vücudumu kameti tuba
Boyu servi gibi dale vuruldum

Mecnun gibi daim gezerim sahra
Cihane gelmemiş böyle dilara
Kemandır ebruler ruhları hamra
Zenehdinde olan hale vuruldum

Süruri der aşkın bahrı boşandı
Beyaz gerdanına benler döşendi
Kırmızı levharı kuşak kuşandı
İnce belde olan şale vuruldum
................

Nice bir yaş döker ağlarsın kanlar
Garip öksüz melil yarsız Süruri
Gönül bahçesinde taze fidanlar
Meyvası tükenmiş narsız Süruri

Temelden kurumuş olmuş tarumar
Kabil olmaz yüzbin eylesen timar
Zevalını bulmuş cümle hep eşcar
Evi harap bağı yarsız Süruri

Sırrını bildirme sakın namerde
Başını uğradır onulmaz derde
Olur olmaz elin erdiği yerde
Niçün böyle gezen karsız Süruri

Ezelden karımız bizim bu yanmak
Mihnet şarabını nuş edüp kanmak
Ehli aşka göre nolsun utanmak
Ko desinler bana arsız Süruri
.............

 

AŞIK MEYDANİ

1800-1900 Bolu-Gerede



AZBİ BABA

1800-1900
  


BOSNAVİ

1800-1900 Bosna-Rumeli


19.Yüzyıl şair ve ozanlarındandır. Bosnalıdır. Elinde sazı ile Anadolu'yu karış karış gezmiş ve nefeslerini söylemiştir. Yatağan Baba Tekkesinde uzun süre kalıp hizmet etmiştir.

 

Erkanın yolunu sorayım dersen,

Sahbel zamandır Yatağan Babam.

Onun sohbetini göreyim dersen,

Saffeti rahmandır Yatağan Babam.

 

Muharrem ayında kesilir kurban,

Aynıcem olmuşlar cümle mahbuban,

Söylese de Yezit sözü nice inan,

Bir Şahı merdandır Yatağan Babam.

 

Sözlerimiz vardır yerli yerinde,

Sürdüler erkanı birbirlerine,

Sorulur mu hubu aşk Hakkın serine,

Sırrı sırküllahtır Yatağan Babam.

 

Saruhan Sancağın gördük kazasını,

Destine almış bayi kadesini,

Kim hor bakarsa bulur belasını,

Düşmanına düşmandır Yatağan Babam.

 

Bosnavi’ye himmet et her aynıcemde,

İmam Rıza oğlu derler alemde,

Yoktur akranın Urum’da Şam’da,

Şöyle bir heybetli Yatağan Babam.

 

…………….

 

 

Asıl vatanımdan düştüm yabana,

Bu yaban yolların geçtim de geldim.

Terk edip zühtümü verdim nadana,

Bin yıllık namazım kıldım da geldim.

 

Anasır libasın giydirdi ana,

Melalin menendi düştüm seyrana,

Adem oldum ezel geldim cihana,

Yedi kat gökleri aştım da geldim.

 

Muhabbet aynıdır ederler cemi,

Aynı muhabbette sürerler demi,

Kırkların ceminde buldum ademi,

Hakipaye yüzüm sürdüm de geldim.

 

Mümin isen dinle ey kalbi selim,

Canımı mürşide eyledim teslim,

Güruhu Naciyan görünce halim,

Taatın sırların gördüm de geldim.

 

Bosnavi’yem sözüm kendi özümden,

Sadık olan çıkmaz mürşit sözünden,

Okudum bu ilmi gönül yüzünden,

Menzili maksuda erdim de geldim. [107]

 ………….

KAYNAK: Yatağanoğlu Alimcan, Dedemin Cönkünden Alevi-Bektaşi Şiirleri, Kaynak Yay.1.Baskı, S.108


  

FERHAT

1800-1900 


HAKİ

1800-1900


HAKKI

1800-1900



DERVİŞ HACI (KUL HACI -SEFİL HACI-HACI)

1800-1900 GAZİANTEP



HATIFİ

1800-1900 Hacıbektaş


İKBAL BACI

1800-1900 Çamlıca Beşiktaş-İst.


İSMAİL

1800-1900 Zile-Tokat


KENZİ

1800-1900 Kıbrıs-Antalya
  

MEKNUNİ

1800-1900 



MİRATİ

1800-1900 Kalecik-Ankara

XIX uncu asrın en kuvvetli saz şairlerinden biri olan Kalecikli, Mirati hakkında elde bir vesika yoktur. Gerçi son zamanlarda yazılan edebiyat tarihlerinde Miratinin adı geçmekte ve bilhassa S. Nüzhet Bektaşi şairleri eserinde şairden bir nebze bahsetmektedir. Fakat bu kayıtların hiç birisi Miratinin hayatı etrafında tatminkar bir cevap ihtiva edebilmekten uzaktır. Kültürü, felsefesi ve üstün şairiyeti ile büyük bir kıymet olan Miratinin bu derece meçhul kalması edebiyat dünyamız için bir zarar olmaktan ziyade bu işle uğraşanların lehine bir hareket olmasa gerektir.

Miratinin babası ve ecdadı hakkında bir kayda tesadüf edilememişse de anasının adı Fatma olduğu bilinmektedir. Miratinin ne zaman doğduğu ve hangi tarihte vefat ettiği bu gün için meçhuldür. Yalnız 1285 de Türabi Ali baba dededen nasip aldığına ve ustam Aşık Hasanın babası Aşık Kemali ile müşaere ettiğine ve yine ustamın kanaatine göre Mirati, Kalecikte kendi lakaplarına izafe edilen Çanşah mahallesinde doğmuş, tahminen 1225 ve 1300 arasında yaşamıştır.

Miratinin temiz giyinir, uzunca boylu, geniş omuzlu, sarı sakallı, iri gözlü olduğu, kardeşi Çanşah imamına benzediği söylenmektedir.

Netice itibarile Mirati aşık ve Bektaşi edebiyatının, kültürünü temsil edecek ve divan edebiyatı müntesiplerile boy ölçebilecek nisbette ilim yapmış bir şairdir.

Miratinin aşıklığa niçin ve nasıl başladığına gelince bu hususta elde ettiğimiz malumat şudur:
Mirati, Kaleciklilerin bildirildiğine göre saza sekiz yaşında başlamış ve saz çalmayı kendisine yegane oyun ve eğlence telakki etmiştir. Aşık usullerinde kimlerden istifade ettiğini henüz tesbit edemediğimiz şair pek küçük yaşta sazına hakimiyet temin etmiş ve bu vadide çok genç iken büyük bir şöhret yapmıştır. Şair saz ve sözde arzu ettiği inkişafa mazhar olduğu bir sırada Kaleciklilerin aleyhinde yaptıkları dedikoduya kızarak sazını omuzuna almış ve Babalığa kadar yükselmiştir. Vekur, ciddi ve karşısındakileri hiç bir şey söylemeden kendine bend ve manyatize edebilecek bir vasfı haiz olan şair gerek fasıllarında, gerekse tekmil muaşeretinde herkesin hürmet ve takdirini kazanmış ve namını her tarafa yayabilmiştir. Bir kaç defa da Kastamonuyu ziyaret eden Mirati, muhitte saz ve söz meraklılarının olduğu kadar Kemali ve Meydaninin büyük takdirini mucip olmuştur. O zaman genç bulunan İshak zade Fevzi Fusuli aşıkan nam mecmuasında Miratiyi (Aleviyülmezhep bir şair idi) diye tavsif etmektedir.

Mirati ilk defa Kastamonu tarikiyle İstanbul'a gitmiş ve Mehmet Ali Paşanın himayesi altında uzun bir zaman İstanbul da kalmış, bilhassa Tavuk pazarında tekellümündeki fesahat ve kudret ile şöhret almıştır. Mirati Anadolunun bir çok yerlerinde dahi aynı derecede takdir edilmiş ve sevilmiştir. Şu hadise Miratinin vekar ve şöhretine de kuvvetli bir delildir. Mirati bir gün Çankırıda Kemali ile fasıl yaparken araya Tosyalı Mirati isminde biri girmiş ve demiş ki
- Sen de Mirati, ben de Mirati.. Faslı bırak ta seninle şu Miratiliği ayırt edelim.
Mirati:
- Baş üstüne buyur meydan senin, ayak senin. Cevabını vermiş.
Kalecikli sazla Tosyalı elindeki deynekle müşaareye başlamışlar. Neticede Tosyalı mat olmuş ve kahveden uzaklaştırılmış; Aşıklıktan başka sanatı olmayan Mirati, hayatının sonuna kadar Bektaşi bir saz şairi olarak kalmış ve henüz tesbit edemediğimiz bir tarihte İstanbul da vefat ederek Tavuk pazarı civarına defnedilmiştir. Sazı bir müddet Asmalı meyhanesinde hatıra olarak muhafaza edilmişse de yangında yanmıştır.
Miratinin edebi hüviyetine gelince şair, evvelce bilmünasebe söylediğimiz gibi Bektaşi edebiyatında olsun Aşık tarzında olsun tarihe maledilebilecek bir kıymettir. O, kuvvetli dimağının ve zengin kültürünün gölgesi altında duyuşlar ile bize rakipsiz bir çok eserler bırakmıştır.

Fakat esef edilebilecek bir hadisedir ki bu çok kıymetli şairin matbuat aleminde çok mahdut şiirleri neşrolunabilmiştir. Ben de bütün çalışma ve çabalamama rağmen Miratinin ancak “19” parçasını temin edebilmiş olmaktayım. Bu parçalar kısmen hususi kütüphanelerde ve marak sahiplerinin ellerindeki mecmualarda diğerleri de başka vilayetlerde yazılmış ve tarafımdan ya istinsah veya satın alınmış cönklerde mukayettir. Bana Kalecikler yalnız iki parça verebilmişlerdir. Miratinin Ankara ve Çankırı köylerinde halkın ezberinde pek çok parçaları varsa da benim için şimdilik bu havalide tetkikat yapmağa imkan yoktur. Olsa dahi bu derleme vazifesi benden ziyade Kalecik münevverlerine düşer ki böyle bir kıymeti ihmal etmek Milli Harsiyatımızdan ziyade muhit ve hemşehrilik namına karlı bir hareket değildir.

Ben burada elimden geldiği kadar milli ve mesleki vazifemi yapmak istediğimi zannetmekteyim. Bu etüdü yapmaktan yegane maksadım henüz takdir ve tesbit edilmemiş bir kıymeti tebarüz ettirebilmektir. Ortada bir noksan varsa hepimize ait olmak lazımdır.

ESERLERİNDEN BAZILARI:
1.
Ne hikmet arifler salus gözüne
Daim hor görünür mütekerrihtir.
Arifler nazırdır kendi özüne
Niyyetine göre müteşebbihtir,

Zahida taş atma aşıkanlara
Kavlinde, filinde sadıkanlara,
Emri nehyi tarıf etme anlara,
Anlar her umurda mütenebbihtir.

Mirati görene gör neler vardır?
Ol yarı görmeyen daim ağyardır.
Zahirde itikaf kuru dıvardır;
Aşıklar cemale müteveccihtir.

2.
Sefine i ömrüm girdab ı gamde
Lengerendaz yatar havasın bekler.
Mecnuni aşk olan guh i sitemde
Başında aşiyan mevlasın bekler.

Şimdi bir tutarlar altunu pulu,
Şeker ile şab’ı har ile gülü.
Karga ile bir görürler bülbülü,
Serçe de ankanıu yuvasın bekler

Ne hikmet pirlerden olmadı himmet
İlahi feth olsun babi mürüvvet
Herkes maksuduna erdi selamet
Mirati mevlanın rızasın bekler.

3.
Dünyalıktan halim sorar bazısı
Bizde sim yerine emraz bulunur.
Böyle imiş alnımızın yazısı
Elde santur, keman ya saz bulunur.

Sanma ki Aşıklar beyhude gezer
Eloğlu ariftir adamı sezer.
Harabat ehliyiz bizde sim ü zer
Ne kışın bulunur, ne yaz bulunur.

Mirati kıssadan hıssadır pendim;
Şimdi bir kimseye inanma kendim.
Fikirsizlik benim kendi efendim
Zamanede adam pek az bulunur.

4.
Zincir kar eylemez bizlere sofi!
Bin can ile bir canana bağlıyız.
Anlayıp bilmişiz emri marufi
Ol bakii adil han’a bağlıyız.

Lamekandan fi mekana gelmişiz;
Her bir sıfat ile mükim olmuşuz.
Noktai sır kafu nunu bilmişiz,
“Küllü men aleyha fan” a bağlıyız.

Seçmedik yarımız ağyarımızdan,
Kimse vakıf değil esrarımızdan.
Dönmedik Mirati ikrarımızdan
Hacı Bektaş Pir Sultana bağlıyız.
5.
Amenna dedik biz ıkrareyledik
Erenler bezminde laşekcesine.
Bağ ı hakikatta yetiştik, bittik,
Buyaldık her gülden çiçekçesine;

Söylesem kelamım gelmez tahrire;
Ikrar verdik, iman ettik bir pire.
Nutk ı derunumuz sığmoz tefsire
Er evladı eriz laşekçesine

Vücud i mutlaktır heryerde iyan;
Körler zannederler-didarı nihan.
Elhakku ezharu mineşşemsiken
Sofi inadeder eşekcesine.

Mirati sözlerin canlı muamma;
Arif olanlara olur hüveyda,
Elsiziz, belsiziz, dilsiziz emma
Gezeriz alemde erkekcesine.

6.
Noktanın sırrına vakıf olalı
Zikr ü fikrim oldu bai bismillah.
Vücudum allemelasma bileli
Heryüzden göründü semme vebhullah.

Kaf u nundan hitap edince ehad
Ehadden var oldu ol nur i Ahmet.
Şeriat ahkamın sürdü ced beced;
Nazildir şanında “kul kefa billah”.

Mirati bendendir ey nur i cemil.
Taatim kalildir ısyanım kesir.
Mücrimler hakkında buyurdu celil:
Geldi “La taknetu min rahmetillah”.

7.
Ey şahi risalet, sultan ı kevneyn!
Buyruldu şanına “Levlake levlak..”
Ey nur i nebüvvet ceddülhaseneyn
Senin için var oldu zemin ü eflak..

Sen şahlar şahısın, şehinşahısın;
Tarikat burcunun mehru mahısın.
Nice mücrimlerin sen penahısın
Münkir olan seni edemez idrak..

Vasıflar vasfeder ali zatini,
Nakşederler daim hup sıfatını.
Dur etme babından bu Miratı
Değildir rahında zerrece şekkak..

8.
Zahit bize ol feyyaz ı mutlaktan
Mevid i didarı aşk olmuştu peyk.
Vad i akdeste Musaye haktan
Erişti hitabı “Fahla’ naleyk.”

Temenni kıldıkta aşık rahmana,
Nağmesi erişir heft asümana..
Batın dıyarına guy i canana
Aksetti saday ı lebbeyke lebbeyk..

Hızırdan nuş eden ab i hayatı
Dareynde bulur elbette necatı.
Bibasarlar görmez eşki Mirati!
Hezaran söylesen “Etabu ileyk.”

9.
On sekiz bin alem icad olmadan
Lamekan elinde ilmettim tahsil.
Mefhari kainat bünyad olmadan
Bana irşad oldu o sırr ı kandil..

Vermeden ademin ism ü resmini,
Anasırdan halketmeden cismini,
Ol demde okudum rezzak ismini
Kısmeti hak kıldı rızkımı tahvil...

Mirati zatinle rahata düştüm
Zatimi zat bilip anda buluştum.
Bir hitap erişti Layakıl düştüm
O demde lebbeyk çağırdı cibril.
  

 

 

SEYRANİ AHMET (ISPARTALI)

1800-1900 Isparta-

 

Gönül Beytüllahtır, ziyaret eyle,

Kötüye iyilik; er kişi karı.

Gerçek er olanlar gördüğün örter,

Vücudun bildin; Hüdayı bildin.

 

Gönül Beytullahtır, yıkma SEYRANI,

Kendi noksanını bilip arif ol.

Kimsenin ayıbını gözetme gönül,

Gerçek er odur ki alçakta dura.

 

 

 

 

 


 

SIRRI

1800-1900

 

 

 

 

TURABİ

1800-1900 

VEHBİ

1800-1900 Mora  

 

 

MATLUBİ

1800-1902 İstanbul-İstanbul  

İLHAMİ (SAİT)

1800-1908 Kırşehir-İstanbul

 

Kendi noksanını bilip arif ol,

Kimsenin ayıbını gözetme gönül.

Yetmiş üç millete bir nazarla bak,

Hak sevmiş yaratmış, söz etme gönül. 


 

 

SEYRANİ (EVEREKLİ) (EVEREKLİ SEYRANİ) (MEHMET)

1807-1866 Everek-Develi

Kayseri Develi ilçesi Everek’te 1807 yılında dünyaya gelmiştir. Everekli Seyrani olarak tanınır. Asıl adı Mehmet’tir. Cafer ve Emine oğludur. 2 yıl medrese eğitiminin ardından İstanbul’a gelmiş ve 7 yıl kalmıştır. Kendini iyi yetiştirmiş ve yazdığı hicivleriyle çevresindekiler rahatsız olmaya başlayınca padişaha jurnallenmiş ve Kayseri’ye dönmek zorunda kalmıştır. Hayatının kalan kısmı yokluk içinde geçmiştir. Şiirlerinde değersiz devlet adamlarını ve sofuları acımasızca eleştirmiştir. İçli ve samimi bir dil kullanmıştır. Eserleri Haşim Nezihi Okay tarafından derlenip yayınlanmıştır.
 Eğlen Hocam Eğlen Bir Sualim Var

Eğlen hocam eğlen bir sualim var
İz'an nedir erkân nedir yol nedir
Seni bana gayet fâzıl dediler
İçerimde bir yaram var bil nedir

Cennetin kapısın Sallâllah açar
Şeriat işini Muhammed seçer
Seksen bin evliya yurdundan göçer
Onları bekleten mutlu kul nedir

Muhammed dinidir taptığım tapı
Bozulmaz Mevlâ'nın yaptığı yapı
On iki bahçede kırk sekiz kapı
Eşiği bekleyen iki kul nedir

Kıldan ince derler Sırat'ın yolu
Önünde Devletlü, ardında Ali
Üçyüz altmış birdir selvinin dalı
Dalında açılan iki gül nedir

Başına bağlamış al yeşil çember
Kokuyor ağzında misk ile amber
Seksen bin evliya yüzbin peygamber
Önünde gidiyor iki kul nedir

Seyranî der diyar diyar gezmedim
Kalem alıp kaşın gözün yazmadım
Elim ile bir gemicik düzmedim
Gemi nedir derya nedir yol nedir

 

..................

Asırda Acaip İşler Çoğaldı


Asırda acaip işler çoğaldı
Bilmem bu işleri kimler ediyor
Dünyayı hep rezil köpekler aldı
Gelen ümeraya karşı geliyor


Biraz bahsedeyim ehl-i zamandan
Yahşılar aşağı düştü yamandan
Aralık itleri olmuş kumandan
Uyuz it kurtlara kumand'ediyor


Buğday unu beğenmiyor enikler
İplikten aşağı düştü ipekler
Hep sedire geçti itler köpekler
Hânedan ayakta hizmet ediyor

Koltuk kılı fark olmuyor sakaldan
Tüccarlar aşağı indi bakkaldan
Aslanlara çoban düşmüş çakaldan
Şimdi aslanları çakal güdüyor

Mekteple medrese ortadan kalktı
Meyhane kerhane meydana çıktı
Ar namus denen şey ortadan kalktı
Şimdi kişi bildiğine gidiyor

Sarhoşlar çoğaldı kalmadı ayık
Bu asır böylece hallere lâyık
Müzevirin adı muhbir-i sâdık
Şimdi kişi bildiğine gidiyor

Şahinler yurdunu tuttu yarasa
Baklava yerine geçti pırasa
Şimdi rağbet deyyus ile terese
Zamane bunlara rağbet ediyor

Boy kürkünü beğenmiyor köçekler
Babasına akl'öğretir çocuklar
Yumurtadan burnu çıkan cücükler
Horoz oldum diye cık cık ediyor

Küçükler büyüğe çorap geydirir
Tatlıyı insana acı yedirir
Seyranî zamane böyle dedirir
Şimdi kişi bildiğine gidiyor


..........

TAŞLAMA

 

Eyvah fukaranın beli büküldü,

Medet ticaretin gücüne kaldık.

İyiler alemden göçtü çekildi,

Bizler zamanenin piçine kaldık.

 

Rüşvet ile yazar hakim hücceti,

Hüccet ile alır kadı rüşveti.

Halk bilmiyor dini, şeri sünneti,

Bozuldu sikkenin tuncuna kaldık.

 

Sene bin iki yüz altmış beş tamam,

Okunur ezanlar boş bekler imam,

Seyrani bu nutkun sonu vesselam,

İnanın dünyanın ucuna kaldık.  [108]

 

 

 …………………

 

 

TAŞLAMA

 

Mahkeme meclisi icat olduğu,

Çeşme-i rüşvetin ahmaklığından.

Kaza bela ile alem olduğu,

Kazların kadıya uçmaklığından.

 

Selefin rüşvetle hüccet yazması,

Halefin anlayıp hükmün bozması,

Yıkılan binanın birden tozması,

Asıl sermayenin topraklığından.

 

Asıl sermaye-i niyabetleri,

Emvali eytamdır ticaretleri,

Davet-i rüşvete icabetleri,

Sıdık ile gönlünün alçaklığından.

 

Bülbülün aşkıdır dalda öttüğü,

Çobanın sütedir koyun güttüğü,

Toprağın Kabil’i kabul ettiği,

Şüphesiz yüzünün yumuşaklığından.

 

Dünyadan ahrete gidip gelmemek,

Olmasa iktiza ener ölmemek,

Balık baştan kokar bunu bilmemek,

SEYRANI gafilin ahmaklığından.

 

KOŞMA

 

Eski libas gibi aşığın gönlü,

Söküldükten sonra dikilmez imiş.

Güzel sever isen gerdanı benli,

Her güzelin kahrı çekilmez imiş.

 

Bülbül daldan dala yapıyor sekiş,

O sebepten gülle ediyor çekiş,

Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş,

Kıyamete kadar sökülmez imiş.

 

Sevdiğim değildin böylece ezel,

Aşkımın bağına düşürdün gazel,

İbrişimden nazik sandığım güzel,

Meğer pulat gibi bükülmez imiş.

 

SEYRANI’nin gözü gamla yaş imiş,

Aşkı sevda cümle derde baş imiş,

Ben bağrımı toprak sandım taş imiş,

Meğer taşa tohum ekilmez imiş.

 

KOŞMA

 

Gönül serden geçer yardan geçemez,

Bağlanmışım ikrara kavi özlüyüm.

Her sözüm dinleyen özüm seçemez,

Sırat köprüsünden ince sözlüyüm.

 

Benim sözüm çürük değil, sağ gibi,

Çürük sözler erir akar yağ gibi,

Üzerinden kervan geçer dağ gibi,

Yokuşluyum sanma beni düzlüyüm.

 

Yolcu ateş yakmak ile yol yanmaz,

Erenlerin dokuduğu çul yanmaz,

Cehennemde günah yanar, kul yanmaz,

Ben günahtan sürmelenmiş gözlüyüm.

 

Sığındım SEYRANI Kayyım-u Ferde,

Aşkı sevda ile düştüm bu derde,

Tuttum günahımdan yüzüme perde,

Rabbin divanında kara yüzlüyüm.

 

NEFES

 

Dağlarda nergis sanırdım,

Ala gözlü mestim seni.

Sözünden özün tanırdım,

Fehmederdim dostum seni.

 

Lokma oldum hamurlardan,

Ben soyundum samurlardan,

Olur olmaz çamurlardan,

Sakınmazdım üstüm seni.

 

Varsam Kırklar Mekke sine

Tuğra olsam sikkesine,

Bir gerçeğin tekkesine,

Seremedim postum seni.

 

Dersim aldım İsmi Hu’dan

Kara toprak kanlar yudan,

SEYRANI keyfimce sudan,

Doldurmadım testim seni.

 

KOŞMA

 

Ahvali alemden yar sorsa beni,

Müptelayım canım gibi tenime,

Muhabbet bir yana ben de bir yana,

Güzel sevmek zarar değil dinime.

 

Uftadeyim bülbül gibi güle ben,

Çevrildim turna gibi göle ben,

Yarin ismin aldım dilden dile ben,

Sürüklerim gömmek için sineme.

 

SEYRANI mürşidim severim gayet,

Bu sevgi benim için büyük ibadet,

Tamuda yanmaya etmem kasavet,

Yanarım gafletle geçen günüme [109]

 

 

 

NEFES

 

Hak yoluna gidenlerin,

Asa olsam ellerine.

Er pir vasfın edenlerin,

Kurban olsam dillerine.

 

Torunuyuz biz dedenin,

Tohumuyuz bir dedenin,

Münkir ile cenk edenin,

Silah olsam bellerine.

 

Bir üstada olsam çırak,

Bir olurdu yakın, ırak,

Yapsalar kemiğim tarak,

Yar zülfünün tellerine.

 

Yönüm yare çevirseler,

Vücudumu kavursalar,

Harman gibi savursalar,

Muhabbetin yellerine.

 

SEYRANI kaldır parmağın,

Vaktidir Hakka durmağın,

Deryaya akan ırmağın,

Katre olsam sellerine.

................................

 

 

 

Ey sevdiğim artık yeter,

Bana yosma bakışın var.

Ateşlerden daha beter,

Aşıkları yakışın var.

 

Erdin güzellik çağına,

Bağlandın zülfün bağına,

Bizi hüsnün ayağına,

Nal mıh gibi çakışın var.

 

Sağlıktır her işin başı,

Sabırdır ekmeğin aşı,

Aferin ey çeşmim yaşı,

Yar yoluna akışın var.

 

Güzel senin hüsnün sebep,

Olup gören eyler talep,

Cennetten mi çıktın acep,

Tavus gibi nakışın var.

 

Güzellerin çok gencisin,

SEYRANI’ye birincisin,

Aşk ipine zevk incisin,

Güzel delip takışın var. [110]

..............

 

 

Şu kimsesiz sahralarda,

Diken oldu gülüm benim.

Oğrun oğrun tenhalarda,

Ağlamaktır halim benim.

 

Gülü dikene katalı,

Diken elime batalı,

Yar beni yardan atalı,

Büküldü belim benim.

 

Arı geçmez çiçeğinden,

Çiçek geçmez peteğinden,

Pir erenler eteğinden,

Kesme Rabbim elim benim.

 

Yedim acı teresinden,

İçtim kanlı şiresinden,

Seyrani gam deresinden,

Cuş eyledi selim benim. [111]

 

 

............

 

Ne hikmettir şu dünyaya,

Gelen ağlar gideb ağlar.

Soralım yoksula baya,

Derdi nedir neden ağlar.

 

Bir deveci yeder deve,

Yularından seve seve,

Birbirinden eve eve,

Deve ağlar yeden ağlar.

 

Ömrümün defterin dürdüm,

Haki paye yüzüm sürdüm,

Bir acaip kala gördüm,

Burcu baru beden ağlar.

 

SEYRANİ’ye acep n’olmuş,

Derunu derd ile dolmuş,

Kimi etmiş, kimi bulmuş,

Bulan ağlar, eden ağlar. [112]

 

……………

 

Edelim nazım ile bir hoş nasihat,

Dinlesin talibi destan olanlar.

Verirse de nazmım cahile siklet,

Kadrin bilir sahip, irfan olanlar.

 

Görmüş yok cihanda, cahilden vefa,

Vefa umup etme kendine cefa,

Olur mu insana zehirden şifa,

Fikr etsin gönülden ihvan olanlar.

 

Sultan isen koyma boynunda vebal,

Her işin sonunda var elbet zeval,

Bir mezaristana git eyle sen sual,

Kimdir o hak ile yeksan olanlar.

 

Niçin garip oldu hükmü şeriat,

Kadının, müftünün yediği rüşvet,

İçkiden, zinadan cahile nöbet,

Vermiyor hafızı kur’an olanlar.

 

Küçük lokma ile dolmaz avurdu,

Ne yaman insanı kastı kavurdu,

Cihanın külünü göğe savurdu,

Geçti sadarete hayvan olanlar.

 

Bizleri bu ateş haşredek yakar,

Sanma şimdi sular engine akar,

Boşuna zannetme gırtlağa çıkar,

Ecelden kalbine ferman olanlar.

 

Alırsın rengini yeşilli, morlu,

İlletin yok iken olursun çorlu,

Kılıç vuran düşman olursa zorlu,

Kurtulmaz mı süngü, kalkan olanlar.

 

Kimsenin kimseye yoktur sayesi,

Katıldı sütlere cehlin mayesi,

Tilkiye verildi aslan payesi,

Tilki gölgesinde aslan olanlar.

 

Herkes belasını azdı da buldu,

İnsanda evvelki sadakat n’oldu,

Eski sarayları beğenmez oldu,

Yere sığmaz oldu sultan olanlar.

 

Çarh-ı felek kadim dönüp öğünmez,

Dönerse de daha iyiliğe dönmez,

Yedi derya suyu dökülse sönmez,

Bu zalimin narından suzan olanlar.

 

Seyrani, Kamiller ta’nın eylesin,

Cahiller nutkunu zemmin eylesin,

Bundan ala destan yapıp söylesin,

Şairlikte merd-i meydan olanlar. [113]

 

…………..

 

Bende bir ateş var yanmadan tüter,

Tütünsüz ateşe yandığım yeter.

Lütfuna muhtacım, iş sende biter,

Sensin cümle derde derman olan yar.

........................ 
İdris terziliği icat etmeden

İdris terziliği icat etmeden
Endazeden geçti boynumuz bizim
Anka yaratılıp Kaaf'a gitmeden
Bin Kaaf'ı beklerdi toyumuz bizim

Kalıbını değiştirse birimiz
Zâhit bin yıl yusa çıkmaz kirimiz
Hayatta pâk eder bizi pîrimiz
Murdar ölmek değil bizim huyumuz

Bir Seyranî vardır başı feslimiz
Cümlemiz çarıklı, yoktur meslimiz
Münkire karışmaz bizim neslimiz
Mehdi'den ayrılmaz soyumuz bizim

Seyrimde Bir Şehre Eyledim Nazar
Seyrimde bir şehre eyledim nazar
Gördüm elvan türlü meyhaneler var
Teşne var mı diye sâkiler gezer
Ellerinde dolu peymâneler var

Bir takım doldurur bir takım sunar
Bir takım susamış bir takım kanar
Bir takım söğünmüş bir takım yanar
Bir takım çevrilir pervâneler var

Bir eli kâseli bir eli taslı
Bir takım keyifli bir takım yaslı
Bir takım deli var bir takım uslu
Bir takım aşk içre mestâneler var

Âşık olan mürşidine yan verir
Bu Seyranî dilden dile şan verir
Hast'olmadan pîr önünde can verir
Nice bizim gibi dîvâneler var
........
Dini Bütün Müslümanın Gözleri
Dini bütün Müslümanın gözleri
Merhamet bahrine dalmada olur
Ârif söylemeden duyar sözleri
Kıssadan hisseyi almada olur

Bulunca ârifi can kurban verem
Ayağı altına yüzlerim sürem
Eyi gün dostuna eylesem kerem
Bir gözü kusura kalmada olur

Ârif kalkan edip sabr ü hilmini
Onunla def'eder zâlim zulmünü
Anlayan avcı avın ilmini
Kuşunu dumana salmada olur

Tabiplerin ilmin ehl-i dert okur
Derd-i Seyranî'ye derman mert okur
Ham sofular tesbih çeker vird okur
Gözü hayvan yemin çalmada olur
............

KAYNAK: 1. Gözler, H.Fethi; Yunus’dan bugüne Türk Şiiri, İnkişlap ve Aka Kitabevi2.Basım, 1970,s.148

2. Kutsi, Tahir; Dadaloğlu, Toker Yay, İstanbul 1987, 3.Basım s. 173

3. Kocatürk, Vasfi Mahir; Türk Edebiyatı Tarihi, Edebiyat Yayınevi, Ankara 1970.s.582

............
  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.