HAK ÂŞIKLARI - 11


1900-19.. Sivas-Sivas

DERVİŞ ALİ

1900-2000
 19. Yüzyil Bektasi ozanlarindandir. Iki siirinde 1856-1860 tarihlerini veriyor. Siirlerinden Orta Anadolulu, daha çok Sivas köylüsü oldugu seziliyor. Oldukça güçlü bir sanatçidir. Yeniçeriligin kaldirilisindan sonra Anadolu ve Rumeli'deki tekkelerin kapatilmasindan duydugu üzüntü üzerine yazdigi nefesten, yeniden kurulus ve kurtulus için Sah'in yollarini gözledigi anlasiliyor. Bir siirinden Haci Bektas Veli evlatlarindan, çagdasi Feyzullah Çelebiyi mürsit tanidigi anlasiliyor. Onu çok sevdigi belli.

Gerçek kimligi, dogum-ölüm tarihleri bilinmeyen Dervis Ali'nin, on dokuzuncu yüzyilin son yarisina degin yasamis bir Alevi ozani oldugu biliniyor. Ancak, yine de yasami hakkinda ayrintili ve toplu bir sey bilinmemektedir. 1897'de yazmis oldugu iki siirinden zamanini çikarabiliyoruz.

Son dönemlerde düzenlenmis yazma dergilerde, bir çok siirine rastlaniyor. Sosyal ve kisisel elestirilerle dolu, ögütsel kurallar içeren kosma tarzinda yazdigi siirler yaninda, din disi doga güzelliklerini yansitan siirleri de vardir.

Coskulu sade bir söyleyisi var. Inançlarini ve sevgisini basite düsmeden yalin bir dille söylemistir. Çagina göre daha duru bir dil kullanir. Siirleri kitap halinde yayinlanmamistir.



Eserlerinden bazilari:

         BEN ALİDEN BAŞKA TANRI GÖRMEDİM
 

Yeri göğü arşı kürsü yaradan,

Men Ali’den başka Tanrı görmedim.

Yaratıp kulunun kısmetin veren,

Men Ali’den başka Tanrı görmedim.

 

Bin bir ismi var bir ismi Allah,

Eğer inanmazsan hem vallah, hem billah,

Adem’i görmüşüm, elhamdülillah,

Men Ali’den başka Tanrı görmedim.

 

Cennet-i alanın altındır taşı,

Her ne görür isen hikmettir işi,

Yüz yirmi dört bin nebi başı,

Men Ali’den başka Tanrı görmedim.

 

Ali gibi er gelmedi cihana,

Ona da buldular türlü bahana,

Yedi kez uğradım ulu divana,

Men Ali’den gayrı Tanrı görmedim.

 

DERVIŞ ALI’M bu ikrara belli dir,

Dilim söyler ama, kendim delidir,

Allah bir Muhammed Tanrı Ali’dir,

Men Ali’den başka Tanrı görmedim.


...............

Ta ezelden meyil verdik bu sirra
Mayasi Hak'dandir boyandik nura
Arsdan yüz dört kitab inince yere
Kur'an Muhammed'e inen Ali'dir

Ali'm Zülfikar'i ele alinca
Seriati tarikatta bulunca
Kudüs-Serif cami'ine girince
Temcid ezani okuyan Ali'dir

Sems ü Kamer zuhur etti cihane
Sofu yoktur tuttugu is bahane
Yarin varilinca ulu divane
Divanda suçunu soran Ali'dir

Kim getürdü muvafiki cemine
La'net olsun ol Yezid'in sanina
Taliblik etmedi kerem Kanina
Yezid'i dergahdan süren Ali'dir

Dergaha akiyor pinarin basi
Alninda yildizi tugradir basi
Imam Hasan on iki imamlar basi
Günes Hüseyn dersin veren Ali'dir

Imam Zeynal kalbimizde salavat
Sah imam Bakir'dan bulduk mahabbet
Ca'fer'i görünce artiyor firkat
Serimi sevdaya salan Ali'dir

Kazim-i Musa Riza'ya varalim
Taki Naki Askeri'yi görelim
On iki imamlara yüzler sürelim
Imamlari candan seven Ali'dir

Hasan Askeri'nin açildi bahti
Doksan bin erle kila hucceti
Mensurun sahibi Muhammed
Mehdi Kiyamda yarasin saran Ali'dir

Isa peygamberim Sam'a girince
Yer ve gök titredi Ali gelince
Ali'm Zülfikar'i ele alinca
Yezid'i bölük bölük eden Ali'dir

Gel hey Dervis Ali'm Hizir üstadim
Muhammed Ali'den vardir küsadim
Yedi derya gibi artar feryadim
Içüp serçesmeden kanan Ali'dir

......................

Erenler, Veliler, Kirklar, Yediler
On iki imamlar kurbaniyiz biz
Okundu tekbiri, durduk kibleye
On iki imamlar kurbaniyiz biz

Sahim sen kimseye bulma bahane
Bir zaman söylensin iki cihane
Riza lokmasini ulu divane
On iki imamlar kurbaniyiz biz

Anamiz Meryem'dir, atamiz
Cibril Nefesten zahirdir hükmüne kail
Bizi saha kurban etti Azrail
On iki imamlar kurbaniyiz biz

Yedi kerre yüncegizim kirptilar
Ibrahim'in sürüsüne kattilar
Etimi de pare pare ettiler
On iki imamlar kurbaniyiz biz

Kurbanlik koç ile bile yikandim
Feristehler çaldi, ben de sayildim
Kirklar makaminda ben de doyuldum
On iki imamlar kurbaniyiz biz

Dervis Ali' im, kanin na-haka dökme
El ne derse desin, sen ana bakma
Sah yürümedikçe postundan çikma
On iki imamlar kurbaniyiz biz

.....................

Mahlasi Dervis Ali'ye ait türküler :

Ala Gözlü Nazli Pirim

Ala Gözlü Nazli Pirim
Gönül Senin Pervendedir
Ben Severim Sen Kaçarsin
Iman Senin Nerendedir

Sultanim Ali Lokmanim Ali
Rehberim Ali Yetis Ya Ali

Dervis Alim Der Övdügüm
Askin Hayalin Kurdugum
Suç Benim Degil Sevdigim
Sana Meyil Verendedir
 
.......................

Gönül Gel Seninle

Gönül Gel Seninle Muhabbet Edelim,
Araya Kimseyi Alma Sevgilim.
Ya Benim Kimim Var Kime Yalvarayim,
Kaldir Kalbindeki Karayi Gönül.

Solmazsa Dünyada Güzeller Solmaz,
Bu Dünya Fanidir Kimseye Kalmaz.
Yalan Dolan Ile Sofuluk Olmaz,
Mümin Olan Bekler Sirayi Gönül.

Dervis Ali’m Ögüt Verir Özüne,
Gönül Lütfeyledi Geldi Sözüne.
Azrail Konarsa Gögsün Düzüne,
O Zaman Görürsün Karayi Gönül.

....................

Nefes Harceyleme

Nefes harceyleme salma araya
Bir özün bilmeze bildiremezsin
Müsteri olmadan gelip geçene
Gel al demeyinen aldıramazsın

Ne güzel kapıdır görünen kapı
Ordan gelir geçer kulların hepi
Yüzbin emek çeksen yapılmaz yapi
Kumdan duvar örme kaldıramazsın

Dervis Alim derki koyman hayini
Herkes begenmistir kendi huyunu
Dibi delik kaba hakkin suyunu
Taşıyıp yorulma dolduramazsın

............

 

İndik devah ettik Koçu Babayı,

Bugün yaylımdadır geliyor koçlar.

Mübarek cemale seyran eyledik,

Bugün yaylımdadır geliyor koçlar.

...............................

GELDİM ŞU ALEMİ ISLAH EDEYİM 

Şu alemde ıslah olayım dedim
Gönül muradına erdi sonradan
Zamane halkına sırrımı verdim
Sermayeden zarar ettim sonradan

Şu Ebu Cehil'in kara yüzleri
Ey - olmuyor yaramazın gözleri
İki dinli her cahilin sözleri
Durdukça kar etti cana sözlerin

Geldin benim ile kondun konuştun
Kadehi ver dedin doldurdun içtin
Bir Hak lokmasıydın müşteri düştün
Kalbin çürük imiş bildim sonradan

Gidi münafıklar girdi kanıma
Cefa etti cesedime canıma
Hangi peygamber girdi deve donuna
Ah ettikçe ben de bildim sonradan

Yol bir olunca erkan da bir olur
Yalancılar bu meydandan sürülür
İpi çürük olan bir gün üzülür
Sarma ile temel tutmaz sonradan

Derviş Ali'm eder bir kar edelim
On iki imam meclisine girelim
Mülceme Muaviye'ye lanet edelim
Dönme ile talib olmaz sonradan  

  

BUDALA (AŞIK BUDALA)

1900-2000 SİVAS DİVRİĞİ- ŞAHİN KÖYÜ
19. yüzyılda yaşamıştır. Sivas'ın Divriği ilçesi Şahin köyünde doğduğu tahmin ediliyor. Asıl adı İsmail’dir. Şiirlerinde "Budala"yahut "Budala İsmail" mahlaslarını kullanmıştır. Âşık Budala’nın, hakkında bilinenler çok azdır.  Genellikle Bektaşi itikadını dile getiren şiirler söylemiştir. Şahin köyü, folkloru, âşıkları ve kendine has ezgileriyle şöhret bulmuş olan Çamşıhı yöresi köylerinden birisidir. Bunun yanında sosyal konulu şiirleri de vardır. İtikada bağlı terimlerin dışında dili sadedir. Şiirleri muhteva yönü ile oldukça kapsamlıdır. Çamşıhı yöresinde iyi saz çaldığı kulaktan kulağa aktarılmaktadır.
3 no’lu cönk: 19x26 boyutunda olup 29 yapraktır. Sayfaları lekelidir. 20. yüzyılın başlarında Divriği’de tutulmuştur. Başından sonuna kadar aynı yazı ile yazılmıştır. İçinde 26 âşığın 64 şiiri bulunmaktadır. Şiirlerine yer verilen başlıca âşıklar şunlardır. Ahi Ali, Ali Dede, Balım Sultan, Budala, Cafer Abdal, Deli Şükrü, Dertli, Derviş Ali, Derviş, Hüseyin, Geda Müslim, Hatayi, Herdemi, Hüseyin, İbrahim, Kaygusuz, Kemter, Kul Himmet, Pir Sultan Abdal, Pir Sultan, Rahmi, Recep Dede, Sefil, Seyyid, Şah Hatayi, Teslim Abdal, Veli Dede,
4 no’lu cönk: Cöngün aslı Kangal’ın Karanlık köyündeki Ali Ekber Öztürk’tedir. Boyutları; 16x20 cm. boyutlarında olup Yaprak sayısı: 29’dur. R.1331 (M.1915) yılında Kangal’ın Karanlık köyünde yazılmıştır. Cönkte 26 şaire ait 58 şiir bulunmaktadır. Şiirlerine yer verilen başlıca âşıklar şunlardır. Budala, Deli Boran, Fedai, Feyzi, Fuzuli, Hasreti, Hatayi, Hulki, İrfani, Kemteri, Kul Himmet, Muradi, Mehemmed, Nesimi, Noksani, Pehlül Divane, Pir Sultan Abdal, Sadık, Sefil Kul Himmet, Sefil Mehmet, Şi’ri, Veli, Virani, Visali.
6 no’lu cönk: Cöngün aslı, Divriği’nin Höbek köyünde bulunmaktadır. Cönk, 10x20 cm. boyutlarında ve 18 yapraktır. Divriği yöresinde yazıldığını tahmin etmekteyiz. Yazılış tarihi, R. 1290 ( M. 1875)’tir. İçinde 22 âşığın 38 deyişi bulunmaktadır. Âşıkların başlıcası şunlardır. Abdal Pir Sultan, Âşıki, Dedemoğlu, Dertli, Derviş Ali, Gevheri, Hatayi, Hasreti, İsmail, Kemter Himmet, Kul Himmet, Kul Sevindik, Nesimi, Niyazi Mısri, Öksüz, Seyyit Seyfi (Nizamoğlu), Türabi, Virani.
7 no’lu cönk: İlk ve son sayfaları eksik olan bu cönk tahminimize göre 19. yüzyılın ortalarında tutulmuştur. Aslı, Divriği’nin Karakale köyündeki Hüseyin Demirteş’tadır. Cönk, 14.5x21.5 cm. boyutlarında ve toplam 123 yapraktır. İçinde 40 şairin 140 şiirine yer verilmiştir. Bu şairlerin başlıcası alfabetik sıra ile şöyledir: Asri, Arif, Âşık Umman, Budala, Cafer, Cefai, Derviş Ali, Dertli, Dedemoğlu, Deli Boran, Fedai, Feryadi, Gedai, Gevheri, Gulami, Hasreti, Hatayi, Hüseyin, İsmail, Kul Himmet, Kul Himmet Üstadım, Kul İsmail, Kul Sevindik, Mirati, Nesimi, Noksani, Pir Sultan Abdal, Sadık, Sefil Ahmet, Sefil Ali, Sefil Edna, Sıtkı, Sırrı, Şem’i, Şi’ri, Teslim Abdal, Veli, Virani, Visali.
9 no’lu cönk: R. 1320 (M. 1904) yılında Tokat’ın Abdülfettah mahallesinde oturan Deli Mehmetoğulları’ndan Mustafa oğlu Hasan Emiri Efendi tarafından tutulmuş, daha sonra Divriği’nin Höbek köyünden Yakup Aslan 11x16 cm. boyutlarındaki 135 yapraklı bir deftere aktarılmıştır. Defterde 51 şaire ait 120 şiir bulunmaktadır. Şairlerin başlıcası şunlardır. Abdal Abdal Dede, Ali, Asri, Âşıki, Azizi, Budala, Dedemoğlu, Deli Boran, Deruni, Dertli Kâzım, Dertli Kerem, Derviş Ahmet, Derviş Ali, Derviş Haydar, Derviş Musa, Emrah, Fuzuli, Güdeşlioğlu, Hasan, Hatayi, Hüseyin, Hüseyin Abdal, Karacaoğlan, Kaygusuz, Kul Himmet, Kul Himmet Üstadım, Kul Hüseyin, Kul Yusuf, Mesruri, Mirati, Nesimi, Nihani, Nutki, Öksüz Kul Himmet, Pir Sultan Abdal, Sadık, Sefil Türabi, Seyyit, Sefil Ahmet, Sefil Ali, Sefil Hasan, Sefil Kul Himmet, Sefil Mehmet, Sefil Öksüz, Sırrı, Sıtkı, Sultan Muhammet, Teslim Abdal, Veli, Virani.
10. no’lu cönk: Adı geçen cönk 13x16 boyutlarında olup 108 sayfadır. Divriği yöresinde tutulmuştur ve cöngün orijinali Divriği Anzağar köylü Garip Tuncer’de bulunmaktadır. Cönkte 42 âşığa ait 87, söyleyeni bilinmeyen 10, toplan 97 şiir mevcuttur. Cönkte şiiri yer alan âşıklar şunlardır: Âşıkı, Ârifoğlu, Abdal, Budal’a ismail, Derviş Süleyman, Dertli, Dedemoğlu, Esiri, Eşrefoğlu, Fedayi, Gevheri, Hasreti, Hatayi, Hüseyni, Kusuri, Kul Sıtkı, Kul Mustafa, Kul Himmet Üstâd, Kul Fakir, Kemter, Noksani, Pir Sultan Abdal, Sultan Muhammed, Sofioğlu, Sefil Öksüz, Sefili, Sadıki, Şir’i, Türabi, Teslimoğlu, Teslim Abdal, Veli, Viran Abdal.
20 no’lu cönk: Oldukça hacimli olan bu cönk 13x20 cm. boyutlarında ve 325 yapraktır. Aslı Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı’dadır. Oldukça ince ve çizgili bir kağıda yazılmıştır. İçinde 134 şairin 563 şiiri kayıtlıdır. Ayrıca 40 mahlassız şiir, Darname metni ve dualar yer almaktadır. Belirli sayfalarında bazı özel bilgiler bulunmaktadır. İlk olarak 1907 yılında yazılmaya başlanmış bu 1947-1948’e kadar devam etmiştir. Değişen yazı karakterlerinin de gösterdiği gibi üç ayrı kişinin elinden çıkmıştır.
Neme Yetmez
Bülbül oldum gülistanda şakırım
Öz bağında biten gül neme yetmez
Süleyman’ım kuş dilinden okurum
Bana ta’lim olan dil neme yetmez

Derviş oldum pir eteğin tutarım
Hakk’a doğru çekilmiştir katarım
Baykuş gibi garip garip öterim
Issız virâneler çöl neme yetmez

Aşk kitabın ele aldım yazarım
Dâim Hakk’a doğru meylim nazarım
Neme gerek dağ başında gezerim
Ol Kerim’e giden yol neme yetmez

Bu dünyanın n’olacağı ma’lumdur
Bu sırrın aslına inen Ali’mdir
Az yaşa çok yaşa sonu ölümdür
Bana hırka ile şal neme yetmez

Budala’m sırrına kimseler ermez
Tevekkül malını erteye koymaz
Kişi kısmetinden ziyade yemez
Bana kısmet olan mal neme yetmez


Aşık Budala

Yine Bir Zulumat Çöktü

Yine bir zulumat çöktü serime
Hünkar Hacı Bektaş Veli gel yetiş
Elim ermez yaranıma eşime
Balım Sultan Kızıl Deli gel yetiş

Efendimsin sana döndüm yüzümü
Dermana gönderem yavru bazımı
Balım Sultan ayırma körpe kuzumu
Şah Kalender Balım Sultan gel yetiş

Bilemedim nere gider yolumuz
Kusur bizim bağladılar kolumuz
..... feta kan ağlıyor dilimiz
Şah Hanım Kadıncık Dolu gel yetiş

İnkar olan inkar Hakk’a kul olmaz
İnsafı yok merhameti var olmaz
Seyf-i sadık Ehl-i Beyt’ten yad olmaz
Kerbela`da yatan şehit gel yetiş

Budala İsmail umudum Balım
Boğazım zincirde nic`olur halim
Mürvet hey erenler gayrete gelin
Yedi iklim bekçisi Ali gel yetiş

Aşık Budala

Şiirin bir kısmı okunamamıştır.
Cihan Heva İken
Cihan heva iken melek hulk etti
Cemalinden yaktı nar geldi geçti
Cebrail yarattı üstadın sordu
Dehana dönüldü dur geldi geçti

İcazet istedi pirini açtı
Doksan bir yıl müdam havada uçtu
Cebrail gözüne bir kubbe açtı
Uğruna rehnüma nur geldi geçti

Cebrail üstattan sabağın aldı
Naz niyaz eyledi dergaha geldi
Pire rahmet demek ol zaman kaldı
Hünkarın sülbünden sır geldi geçti

Sıçradı kuddamın basınca ferşe
Elif taç başında ol arşa
Feriştahlar baş indirdi Bektaş’a
İnan dü cihanda bir geldi geçti

Zülfikar’la talib olan Ali’ye
Biat itmez Hacı Bektaş Veli’ye
Tab’ii ................. Süfyan kuluya
Katır şu cihanda kör geldi geçti

Arif Ehl-i Beyt’e ikrar yetirdi
Onların tahtına sultan oturdu
Kimi şehvet ile kendin yitirdi
Kimisi pinhana dir geldi geçti

İsmail’in bu sözlerin alana
Tekebbür emeğin vermiş talana
Çar gamir şeş cihanda bilene
Hünkar Hacı Bektaş pir geldi geçti

Aşık Budala

 
Elhamdülillah Şükür Gördüm
Elhamdülillah şükür gördüm de bildim
Rabbü`l-Alemin Hak yola geldim
Errahmanirrahim`den rahmet buldum
Malikiyevmüddin Ali görünür

İnna atayna sure-yi Kevser`in başı
Kevser dağıtmak Ali`nin işi
Hasan`ın oddan yoğruldu aşı
Hüseyin`in aldan tonu görünür

İmam Zeynel de zindanda durdu
Hel eta suresi dilinde virdi
Nasrun minallah Bakır`a erdi
Ve feth-i karib Ca`fer yolu görünür

Elem neşrahleke Yasin Kef Ha
Musa-yı Kâzım da çok çekdi cefa
Irıza`yı sevmek mü`mine safa
Muhabbetin doğru yolu görünür

Ve’ş-şemsi Muhammed Taki`de gördüm
Ve aleyke Naki`ye erdim ayet-i Hak bildim
Can u gönülden ikrarım verdim
Kırklar meydanının zarı görünür

Elif-la dedim de bu dara durdum
Askeri Mehdi`ye yüzümü sürdüm
Budala İsmail`in darını gördüm
Hakk`ın bin bir ismi Ali görünür

Aşık Budala
Elime Aldım Kalemi
Elime aldım kalemi
Seyrettim cümle alemi
Arifler seçer kelamı
Güher incilmez incilmez

Dünya tebdil düzen olmuş
İkrarından bezen olmuş
Her talip bir hezan olmuş
Yunsan incelmez incelmez

Bu yollarda olmaz yalan
İmanını verme talan
Yorulup da yolda kalan
Hergiz dincelmez dincelmez

Budala’yım der ki bilin
Dinleyin sesin bülbülün
Vakti geçince bir gülün
Solar goncalmaz goncalmaz

Aşık Budala
Haziret-i Hızır Selam Göndermiş
Haziret-i Hızır selam göndermiş
Oturduğu postu pak etsin deyu
Muhammed kandilden indi buyurdu
Yediği lokmayı hak etsin deyu

Giyinip yediği meydanla erle
Yolu doğru tut da erkanı birle
Kimi talip olmuş kimisi pirle
Onu birbirine kat etsin deyu

Katardan ayrılmış bir devesi var
Cemde kabul olmuş bir duası var
Bin katar devede bir devesi var
Anı ileriye çek etsin deyu

Kurbanlık koyunu sürüden seçme
Aç otur keçinin sütünü içme
Direksiz köprüyü uğrayıp geçme
Onun temeli yok yık etsin deyu

Bir kişi rehbere gidemez ise
Rehberin buyruğun tutamaz ise
Hakk cem`ine meyil katamaz ise
Yükü saman çaya dök etsin deyu

Budala`m der cehennemin ateşi
Rehbere bağlıdır talibin başı
Müdarayla yola gitse bir kişi
Yeri cehennemdir dık etsin deyu

Aşık Budala

Kara (Seherde Uğradım)
S
eherde uğradım ben bir güzele
Güzel dedim zülüflerin ne kara
Korkarım ki ela gözler göz ala
Gözler sürmeli kaşların ne kara

İsmi çıkıp âlemlerde öğüle
Dudu kumru haber vermiştir güle
Seher davlumbazı her dem döğüle
Zülüf çevgan yanakların ne kara

** (Eksik)
İki gözüm doldu kanlı yaş ile
Dostum kumaşın uydurmuş yeşile
Ne aldır ol ne kırmızı ne kara

Ne ziba yaratmış Yaradan Gani
Sel oldu aktı gözlerimin kanı
Gel bana rahmeyle mürüveet kani
Ben söylerim ne ak söyler ne kara

Budala’m der neylerim ben malı
Sohbet ile bulmuşum bu kemali
Mahbup derler gösterem gül cemali
Ne yağmura ne güneşe ne kara

Aşık Budala
** işaretli bölüm, el yazmalarında okunamamış.
 
Yüğrük Olur Gönül Kuşu

Yüğrük olur gönül kuşu
Evliya söyletir taşı
İrfanını bilen kişi
İrfanda niyaz eylesin

Ali yoludur yolumuz
Hakk’a malumdur halimiz
Daim irfanda dilimiz
İrfanda niyaz eylesin

Âlâ gözlü arap atlar
Ahdi bütün koç yiğitler
Yeryüzünde biten otlar
İrfanda niyaz eylesin

Hacc’a giden can hacılar
Görmesin ağrı acılar
Yol oğlu müslim bacılar
İrfanda niyaz eylesin

Der Budala’m dünya fani
Veren alır birgün canı
Kusura kalmasın Ali
İrfanda niyaz eylesin

Der Budala’m oldu tamam
İşte geldi sahip zaman
Şeyh safiyan Oniki İmam
İrfanda niyaz eylesin
Aşık Budala
Kömür Gözlüm (Gideyim)
Kömür gözlüm bana dertlerin çoktur
Çık bir yol salın ki andan gideyim
Hayli demdir seni gördüğüm yoktur
Çık bir yol salın ki andan gideyim

Çıkıp çıkıp bu yolları bağlama
Ciğerciğim aşk oduna dağlama
Gidi kömür gözlüm beni eğleme
Çık bir yol salın ki andan gideyim

Gideceğim yollar kıştır borandır
Gidiyorum geleceğim gümandır
Yardan ayrılmışım hayli zamandır
Çık bir yol salın ki andan gideyim

Gideceğim yollar yollu yokuşlu
Ak gerdana çifte benler nakışlı
Üsküfün eğdirmiş şahin bakışlı
Çık bir yol salın ki andan gideyim

Budala`m da eydür ömrümün varı
Canımın cananı gözümün nuru
Ben gidenden sonra var salın yarı
Çık bir yol salın ki andan gideyim

Aşık Budala


 


AŞIK TALİBİ
1900-        ŞARKIŞLA/SİVAS
 
Talibi, 1900 yılında Şarkışla'nın Tonus (Altınyayla) köyünde doğdu. Babasının adı Mustafa, annesinin adı ise Meryem'dir. Çocukluğu çobanlık yapmakla geçen şair, 14 yaşında iken bir rüya sonucu şiir söylemeye başlamıştır. "Talibi" mahlasını ise sevdiği Keklik Emine'ye talip olup ona ulaşamaması nedeniyle almıştır. Keklik Emine'ye ulaşamaması hayatını hazin bir şekilde etkilemiştir. Talebî'nin Keklik Emine için yazdığı şiirler halk şiirinin en güzel örnekleri arasında yer almaktadır. Keklik Emine'ye olan tutkusundan dolayı alay konusu olmuş ve Sivas'tan ayrılmıştır. Sürekli dolaşan şair, Evliya Çelebi'yi rüyasında görmüş ve sürekli dolaşmak için ondan icazet almıştır.

Talibinin şiirlerindeki hakim tema milli duygudur. Bunun yanında aşk ve yurt konularına da yer vermiştir. Onun şiirleri de yaşayışı gibi derbeder bir söyleyişe sahiptir. Övgüleri ve taşlamaları bir yana bırakılırsa gençliğinde yazdığı şiirler arasında hayli başarılı olanları vardır. Kişiliğinde ise Türk köy insanının en güzel davranışları toplanmış.1976 yılında Ankara'da ölen Talibi Coşkun'un basılmış eserleri şunlardır:
Talibi Coşkun ve Keklik Emine, Büyük Ölüm Acısı (Atatürk'ün ölümü üzerine ağıt), Zelzele Seylâp Destanı, Ankara Destanı, Trakya Destanı, Seher Yeli Gibi, Dolaştı Dünyayı Aldı Diline, Çukurova Sesleniyor, Trabzon'da Coşan Gönül, Felek Yaresi, İnkılâp Sesi, Erciyes Yaylası ve Kıbrıs Destanı. 





AŞIK ALİ İZZET ÖZKAN

1902-1981 Höyük-Şarkışla


Şarkışla’nın Höyük Köyünde 1902 yılında doğmuş. Babası Musa ve annesi Kamer’dir. Dedesi Palabıyık Mustafa ile annesinin akrabası İğdecikli Aşık Veli, tanınmış aşıklar arasındadır. Höyük çevresi aşıklarla doludur. Aşık Sabri, Aşık Ali yakın komşularıdır. Kılıçcı köyünden Agahi, Sarıkaya köyünden Aşık Hüseyin Gürsoy, Kale köyünden Aşık Kemter Baba, Sivralan köyünden Aşık Veysel, Kümbet köyünden Suzi, Hardal köyünden Aşık Hüseyin, Ortaköylü Hulusi, Höyükten Sabri, Saraç köyünden Haydari, Tuzla köyünden Şevki, Beyyurdu köyünden Ali, Yalıncak köyünden Aşık Resul ile arkadaşlık ve dostluklar kurmuştur. Hacıbektaş'ı ziyaret etmiş ve oradaki hizmetlerinden kendisine İzzeti adı verilmiştir. İlk şiirleri 1931 yılında tutulan defterde kayıtlıdır. Ancak kendisi 12 yaşında şiir yazmaya başladığını söylemiştir. 1940 yılından itibaren daha sıklıkla şehirleri gezmeye ve konserler vermeye başlar. Nihayet 1981 yılında hakkın rahmetine kavuşur. 

             TANRIYA

 

Haşa hikmetine karışmam amma,

Aşıkınım duramıyom görünce.

Senin işin var mı bu ne muamma,

Günah m’olur hata m’olur sorunca.

 

Gizli sırrı ayıpları görürsün,

Mekanın yok imiş nerde durursun,

Gönlün olduğuna bol bol verirsin,

Bir cömert ganisin gönlün olunca.

 

Sesin duyun deniz coşar bulanır,

Yüzün gören dağlar yanar küllenir,

Deryan mı çoğalır neren bollanır,

Şu gözümün yaşın yere dökünce.

 

Sağ yüzün gündüzdür yakar lambayı,

Sol yüzün gecedir ışıtır ayı,

Şimden sonra kınamayın kimseyi,

Sen gibi büyükler hatır yıkınca.

 

Harun karun ettin kimini Tanrı,

Kimini aç susuz koydun ahiri,

Ben cömerdim deyi öğünme bari,

Al’İzzet kuluna böyle bakınca.

............

      

             AMAN ALLAHIM

 

Aman Allah şaşılacak işin var,

Bu gökler ne, bu yerler ne, bu hal ne.

Yazın var güzün var karın kışın var,

Bu afat ne, bu yağmur ne, bu sel ne.

 

İsa ta yanına varmak istedi,

Musa cemalini görmek istedi,

Alçak Nemrut seni vurmak istedi,

Bu şeytan ne, bu fitne ne, bu kul ne.

 

Korkutursun cehennemden kulları,

Sen gösterdin doğru eğri yolları,

Yıkarsın yaparsın sen bu illeri,

Bu şimşek ne, bu hışım ne, bu yel ne.

 

Kulun ne suçu var emreden sensin,

Her işi yap deyip seyreden sensin,

Yine bu şerleri hayreden sensin,

Bu ağu ne, bu zehir ne, bu bal ne.

 

Şu gökleri Amerika yapmadı,

Şu yerleri Urusuya yapmadı,

Al’İzzet’i hiçbir üstat yapmadı,

Yapan sensin, yıkan sensin, bu el ne.

............

 

         AÇLIK DESTANI

 

Bin dokuz yüz kırk ikinin yılında,

Nice tüccar, nice zengin aç kaldı,

Mal kalmadı ireşberin elinde,

Tükendi samanlar hayvan aç kaldı.

 

Çiftler sürülmedi koşumsuzluktan,

Tarlalar boş kaldı tohumsuzluktan,

Çok atlar tay attı bakımsızlıktan,

Arpa yoktur has küheylan aç kaldı.

 

Köpekler uludu yalım yok diye,

Gitmedi davara halim yok diye,

Aşiret ağladı malım yok diye,

Göçmedi yaylaya Türkmen aç kaldı.

 

Ak bez bulamadık şal palaz giydik,

Kefensiz çok ölü mezara koyduk,

Un bulgur yok mısır kulağı yedik,

Çoluk çocuk sabi sıbyan aç kaldı.

 

Işıklar karardı, gazlar tükendi,

Kabadayı köy ağaları utandı,

Aş ekmek yok süslü odalar kapandı,

Hanedana gelen mihman aç kaldı.

 

Dilenciler odalardan kesildi,

Un çuvalı seklemlere basıldı,

Düğün bayram bir köşeye kısıldı,

Köy ağaları sağdıçlar gelin aç kaldı.

 

Ekmek İsa oldu göğe çekildi,

Nice nazlı kızlar otlar yayıldı,

Yolcular yoruldu düştü bayıldı,

Kesildi dermanlar insan aç kaldı.

 

Camuzlar ma dedi baktı samana,

Öküzler inekler meledi dana,

Başka zaman değil hele bu sene,

Aşık Ali İzzet Özkan aç kaldı.

.......

 

BALIK SENİN GÖL SENİN

 

Ya Rab makamında gözüm yok,

Gökler senin yerler senin il senin,

Haşa senin birliğinde sözüm yok,

Dünya senin ahret senin hal senin.

 

Bu alemi ben değil sen yarattın,

Bazı var eyledin, bazı yok ettin,

Yunus Nebi’yi de sen suya attın,

Derya senin balık senin göl senin.

 

Hikmetinden asla sual sorulmaz,

Derin bir muamma akıl erilmez,

İsmin çoktur amma, cismin görülmez,

Gösteren sen gören sensin yol senin.

 

Her nereye baksam seni görüyom,

Sen’arıyom seni senden soruyom,

Ben bir kiracıyım handa duruyom,

Tapu senin tarla senin mal senin.

 

Gafur ismin varikene ya Hüda,

Kim var, kime gidem senden dah’öte,

Çık mülkümden dersen Ali İzzet’e,

Yalvarırım günah benim kul senin.

 

.........

 

 

 

BELLİ DEĞİL

 

Millet kan uykuda yurtta soygun var,

Hırsız belli değil, iz belli değil.

Her tarafta oylum oylum yangın var,

Ateş belli değil, köz belli değil.

 

Sağlar can veriyor, ölüler vergi,

Aslanlar şal giydi, tilkiler kürkü,

Her şey pahalandı geçim ne zor ki,

Çarşı belli değil, bez belli değil.

 

Sudan ucuz bizden fakir hızan yok,

Gömlek yok, kefen yok, mezar kazan yok,

Hortladı istibdat tat yok, düzen yok,

Şeker belli değil, tuz belli değil.

 

İstedik ki şeker ine elliye,

Gittikçe artmakta fiat belli ya,

Karanlıkta kaldık, Allah kolluya,

Mazot belli değil, gaz belli değil.

 

Yine eski şamar, yine eski el,

Eksik değil yüzümüzden çal ha çal,

Kıyamet mi koptu ya Rab bu ne hal,

Afat belli değil, yaz belli değil.

 

Oy dilencileri köy köy geziyor,

Asılsız fasılsız vaadler yazıyor,

Varlık deryasında yokluk yüzüyor,

Çoklar belli değil, az belli değil.

 

Ardıçlar kad’oldu çamlar da müftü,

Gaz yok, tuz yok, bez yok geçim ne zor ki,

Gücü gücü yeten’oldu İzzeti,

Ağız belli değil, söz belli değil.

.......

 

AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU’NA

 

Veysel’sin visale ereyim diye,

Sen alimsin ustam irfana geldim.

Kevser ırmağını göreyim diye,

Bir kuru çeşmeyim ummana geldim.

 

Sen bir Süleyman’sın ben bir karınca,

Bayram eder dostlar dosta varınca,

Selavat getirdim yüzün görünce,

Küfrü terkeyledim imana geldim.

 

Aşıklar Sultanı ayan beyansın,

Görmez derler ama gören duyansın,

Mansur gibi kanlı gömlek giyersin,

Enelhak bazarı meydana geldim.

 

Allah zati severse bir insanı,

Mülke malik eder yükselir şanı,

Sazın sözün hayran etti cihanı,

Muhabbet bülbülü gülşana geldim.

 

İzzeti’yim ziyaretim kabul et,

Mürşidi kamilsin müşkülüm hallet,

 Arafat dağısın lokmam kabul et,

Koç gibi kapına kurbana geldim.

.......

 

ALLAH GİZLİ DEĞİL

 

Cenazeme imam oldu nazarım,

Öldüren de benim, ölen de benim.

Mezarımı eliminen ben kazdım,

Ağlayan da benim, gülen de benim.

 

Allah gizli değil, sana benziyor,

Canı, katı, teni, bana benziyor,

Gah doğar, gah batar güne benziyor,

Gidenler de benim, kalan da benim.

 

Mansur Allah benim dedi yüzüldü,

Meydanda taşlandı cismi ezildi,

Şanımıza yüzdört kitap yazıldı,

Bildiren de benim, bilen de benim.

 

Al’İzzet’i bir Al’İzzet arıyor,

Al’İzzet’ten Al’İzzet’i soruyor,

Allah benim desem Allah görüyor,

Gerçekler de benim, yalan da benim.

 

........

 

SELAM GETİRDİM

 

Adem’den Havva’ya selam getirdim,

Habil Kabil oldum al kan göründüm.

Hak emretti melekleri okuttum,

Şerre memur oldum şeytan göründüm.

 

Nuh ile bir olduk bir gemi çattık,

Her cins mahluk aldık içeri attık,

Bir zaman balığın karnında yattık,

Hikmet deryas’oldum umman göründüm.

 

Süleyman’a Belkis oldum sevildim,

Allahgilin dergahından kovuldum,

İsa oldum çarmıhlara gerildim,

Asmana kaçtım Yuhan göründüm.

 

Halil ile bir evyaptık Allaha,

Halkı secd’ettirdik o Beytullaha,

İsmail’e imdat geldik vallaha,

Arafat dağında kurban göründüm.

 

Üç yüz yıl uyuduk mağrada nihan,

Kıtmir’i kapıya bekçi ettik heman,

Muhammed Ali’nin geldiği zaman,

Hizmet kapısında Selman göründüm.

 

Çok geldim gittim zaman içinde,

Çok kalıp eskittim cihan içinde,

Çok şekile girdim devran içinde,

Bugün de Al’İzzet Özkan göründüm.

 

........

 

SEVDİM SEVİLDİM

 

Allah’a komş’oldum sevdim sevildim,

Kafir iken ben Müslüman olmadan,

Kilisede papaz idim kovuldum,

Kur’an yazılmadan, ilan olmadan.

 

İncil okur idim, puta tapardım,

Dülger idim Lat ü Menat yapardım,

Günde üç beş tane tanrı satardım,

Küfür pazarında iman olmadan.

 

Hidayet erişti isbat eyledik,

Şahadet eyledik sücut eyledik,

Hakteala bir dedik inat eyledik,

Allahgilden emir ferman olmadan.

 

Ölüm bize düğün bayram yol olur,

Dostlar ile zehir yesem bal olur,

Çok müşküller mürşit ile hallolur,

Adam insan olmaz irfan olmadan.

 

Çirkin imiş ahretteki kolcular,

Haber verdi bize gelen elçiler,

Veliler nebiler ulu yolcular,

Gitmez Al’İzzet’e mihman olmadan.

......

 

KÖR ŞEYTANA UYDU

 

Arzuhalim iyi oku Sübhan’ım,

Eşkiyalar yurdu oldu yurdumuz.

Tilki kovdu ülkesinden aslanım,

Kedi oldu aslanımız kurdumuz.

 

Canavarı çoban ettik sürüye,

Hallerimiz yaman Allah koruya,

Anca Eyüp dayanır bu yaraya,

Lokman gelse çaresizdir derdimiz.

 

Bozul alemin düzeni tadı,

Şahanın payını kargalar yedi,

Zulumun adını hürriyet koydu,

İdam oldu yiğidimiz merdimiz.

 

Ölenler kurtuldu eyvah sağlara,

Şer yağmuru yağdı bu yıl dağlara,

Hırsızları bekçi ettik bağlara,

Yaman oldu hallerimiz partimiz.

 

Köylü can veriyor, şehirli hasta,

Her evde bir ölü var gibi yasta,

Türkler Müslümanlar demir kafeste,

Kör şeytana uydu yiğit ordumuz.

.....

 

VERMEZ PARASIZ

 

Oğlun kızın bacın avradın karın,

Eline bir tas su vermez parasız.

Hem eşin hem dostun sevgili yarin,

Eğlenip yanına durmaz parasız.

 

Bir zengin hast’olsa çok hekim gelir,

Avrupa’dan yarasına em gelir,

Bir fakirin ölüsüne kim gelir,

Hoca bile elin vurmaz parasız.

 

Bir arzuhal yazsan makama varsan,

Ağlasan derdini devanı sorsan,

Ağır hasta olsan hekime varsan,

Yarene bir ilaç sürmez parasız.

 

Yandı adaletin evi köşesi,

Şimdi ürüşvetin işler şişesi,

Hacısı hocası beyi paşası,

Allah için bir iş görmez parasız.[145]

 ........
 EVIMIZ KABE

Ta anadan dogma meroglu merdim
Kahpe kari gibi baci degilim
Korkmayiz tilkiden kurdoglu kurdum
Kapi kapi gezen böcü degilim

Kitmir gibi Yediler`e yar oldum
Hü dost dedik bir magraya sir oldum
Ismail`i kurban ettim nur oldum
Koyun aslindanim keçi degilim.

Ne seytan taslariz ne eli(?) derim
Ne helalzadeyim ne haram yerim
Koyu Bektasiyim Ali`ye yarim
Allah sahit ben yalanci degilim.

Gerçek erenleriz yolda çokluguz
sehit torunuyuz gazi ogluyuz,
Ehl-i Beyt`in partisine bagliyiz
Bal serbeti olduk aci degilim.

Al`izzet canimiz canana caba
Sefaat memuru Hak Al-i Aba
Gönlümüz Beytullah evimiz Kabe
Mekke`yi dolasan haci degilim.

Kaynak: Ali İzzet Özkan ; Bütün Şiirleri,

Türk Halk Müziğinin güçlü seslerinden biri olan Zaralı Halil, 1906 yılında Sivas'ın Zara ilçesinde doğdu. Asıl adı Halil Çataltepe'dir. Ancak zamanın kaymakamının ısrarı üzerine Çataltepe olan soyadını "SÖYLER" e çevirmiştir. 
Zaralı Halil, ailenin 3. Çocuğudur. Kendisinden büyük iki ablası vardır. Halil doğunca erkek evlatlarının olduğu düşüncesiyle ailesi çok sevinmiştir. 
Zaralı Halil zayıf bünyeli bir çocuktu, çabuk hastalanan, nazik bir bünyesi vardı. Annesi Gülsüm Hanım onun sağlıklı olması için her türlü çabayı harcıyor, "inşallah bu incik ölmez" diye dua ediyordu.
Öksüz kalan Halil, bir daha rahat yüzü görmez. Babası Halil İbrahim de kayalardan balyozla taş kırmaya çalışırken taş yığınlarının altında kalarak sakatlanır. İki yıl tedavi görürse de sonunda o da hayata gözlerini yumar. 
 Annesiz ve babasız kalan Halil, Sivas Yetiştirme Yurduna yerleştirilir. Halil yurda yerleşmekle yepyeni bir hayata başlar. Dayanışmayı, paylaşmayı, grupla bir arada yaşamayı öğrenir.
Dört yıl kaldığı yurtta saz çalmayı öğrenir. Sanatçı kişiliği ortaya çıkar. Zara'ya geldiğinde Zaralılar onu yalnız bırakmazlar, hemşerilerine kucak açarlar, bağırlarına basarlar. 
Saz çalmayı gittikçe geliştiren Halil, sesinin de güzelliği ile sıra gecelerinin, düğünlerin, eğlence merkezlerinin aranılan insanı olur. Annesi ona hep "incik" derdi. Bu incik halk arasında, kişiliğine de uygun olarak "ince"ye dönüştü. Artık adı Sivas'ta "İnce Halil" olmuştu. Herkes ondan "İnce Halil" diye bahsediyordu.
İl dışında ise adı Zaralı Halil'di. O yıllarda herkes doğru yer ile anılırdı. Diyarbakırlı Celal, Malatyalı Fahri, Divrikli Nuri Üstünses gibi... 
Sırtı kamburdu Halil'in. Hatta o sıralar Sivas'ta Halil'in sesinden güzelliği ve gürlüğü sırtındaki kamburundan geliyor derlerdi. 
Halil şöhretini pekiştirmek üzereyken bu sefer de askere alınır. Askerde de kendisini gösterir. Orada düzenlenen her eğlenceye şair olarak çıkar. Ama Halil hastadır. İçkiye düşkünlüğü vücudunu iyice yıpratmıştır. Gördüğü tedaviler onu iyileştirmez. Hastalık raporu alarak memleketi Zara'ya döner. Askerliğini de zar zor raporla, izinli bitirir. Önce Suşehri, Sivas, Erzurum gibi yerlerde kendini göstermeye başlar. Gittiği her yerde büyük ilgi görür, sesi çok beğenilir. 
Artık büyük şehirlere açılma zamanının geldiğini düşünür. Kendisini çok seven ve beğenen manifaturacı Şükrü Efendi onun elinden tutup İstanbul'a götürür. Bir p lak şirketiyle anlaşır. Plak şirketi plak doldurduktan sonra vaat ettiği parayı vermez, mahkemelik olurlar. Ancak Halil'in doldurduğu plak büyük ilgi görür, Plakları yok satar. Şöhreti tüm ülkeye yayılır. Artık Halil plakçıların değil, plakçılar onun peşindedir. Eğlence dünyası onu Diyarbakırlı Celal ile Erzincanlı Şeref'le birlikte anmaya başlarlar. O günkü sanat dünyasının önde gelen isimlerinden Zehra Bilir, Muzaffer Akgün, Nurettin Dadaloğlu gibi dev sanatçılar Zaralı Halil'i grupları içine alıp yurt turnesine çıkarlar.  
Şöhreti arttıkça Zaralı Halil'in içkiye düşkünlüğü de artar. Evini, ailesini, çocuklarını aramaz olur. Yedi yıl memleketine uğramaz. Ailesi ona hasret kalır. Sağlığı iyice bozulan Halil, sonunda yalnızlığa ve bekarlığa dayanamaz, memleketine döner. Ama hastalığı ilerlemiştir. Hiçbir tedavi onu iyileştirmez. Sonunda 15.01.1964 tarihinde Zara''a hayata gözlerini kapar. 
Zaralı Halil'in yoğun bir duygu dünyası vardır. Merttir. Dostluklara büyük önem verir. Başkalarının sevinç ve acılarını paylaşmasını bilir. Zaralı Halil, hem o devrin büyük sanatçılarından ilham almış, hem de Sivaslı sanatçılardan Hafız Halid Efendi, Feryadi, Hafiz Hakkı Bey, Divrikli Nuri Üstünses'le meşk ederek onlardan etkilenmiştir. Plaklarını okurken de kendisine o devrin en ünlü sanatçıları eşlik etmiştir. 
Zaralı Halil'in TRT repertuarlarında sekiz türküsü bulunmaktadır. Bu türkülerin hepsi de merhum Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiş ve notaya alınmıştır. Ancak sanatçının bir çok türküsü de başka isimlerde başka yörelere mal edilmiştir. "Bu gün de günlerden cumadır Cuma" türküsü Binali Selman kaynak gösterilerek Bayrut yöresine, " Ey hamame bu hamama güzellerden kim gelir" isimli türküsü, Aşık Davut suları kaynak gösterilerek Erzincan yöresine mal edilmiştir. "Göç göç oldu göçler yola dizildi" türküsü ise Mükerrem Kemertaş kaynak gösterilerek Erzurum'a mal edilmiştir.
  
KARLI DAĞLAR KARANLIĞIN BASTI MI?
 Karlı dağlar karanlığın bastı mı?
Kahpe felek ayrılığın vakti mi?
Karlı dağlar ne olur ne olur
Asker ağam gelse yaralarım ey olur.
 Bir bulut kaynıyor Sivas elinde
Ucu telli mektup geldi yarimden
Karlı dağlar ne olur ne olur
Asker ağam gelse yaralarım ey olur
 Allah şu askere ömürler vere
Tezkeresin alıp geriye döne
Karlı dağlar ne olur ne olur
Asker ağam gelse yaralarım ey olur.


AŞIK HÜSEYİN
1907 - 1942 SİVAS ŞARKIŞLA- AĞACAKIŞLA
Aşık Hüseyin Sivas, Şarkışla ilçesi Ağacakışla bucağına bağlı Kürtaraposman köyünde 1907 de dünyaya geldi. Babası Kara İsmail'dir. Köyde hocadan okuma yazmayı öğrenmiştir. Genç yaşta aşık olduğu Alakilise köyünden Şehriban'ı görmek için sık sık bu köye bütün tehlikeleri göze alarak gider. Bir kış günü gene Alakilise'ye giderken derede kurtlar önünü çevirir, bağırtısına yetişen çobanlar tarafından kurtarılır ve Hüseyinde şu demeyi söyler: [171]
Gidin kurtlar gidin beni yemeyin,
Siz de mi düştünüz peşime benim.
Beni nazlı yare hasret komayın,
Neden kar atarsız başıma benim.
Beş kurt beni çevirdiniz buradan,
Bir zerre hak iken bizi vareden,
Aç kurdun kısmetin veren yaradan,
Biraz uzak gedin taşıma benim.
Ahımda zarımda titirer yerler,
Cana kıymaz derler er oğlu erler,
Aşıkı yollarda kurt yemiş derler,
Kem haberim gider eşime benim.
Şu alemde şöhretimi şanımı,
Çoban duydu geldi benim ünümü,
Dökmen kar içine kızıl kanımı,
Nola girmeyeydi düşüme benim.
Gidin kurtlar gidin yolum bağlatman,
Ciğerciğim ateşlere dağlatman,
Yeter Aşık Hüseyin'i ağlatman,
Bakın gözden akan yaşıma benim.
....................
KAYNAK: OYAT, Fazıl; 20 HALK ŞAİRİ, İstanbul Ülkü Basımevi 1948, s.40


AŞIK NİMRİ DEDE1909-19.. ELAZIĞ NİMRİ-PINARLAR KÖYÜ


       
1909 yılında Elazığ'ın Keban ilçesine bağlı Nimri (şimdiki adıyla Pınarlar) köyünde doğdu. Mahlasını köyünün eski adından almıştır. 12 yasındayken baba ve annesini yitirdi. Kardeşleriyle birlikte yetim ve öksüz kaldı.

       1925 yılında İstanbul'da yasamakta olan uzak bir akrabası Nimri Dede'nin yetimliğine acır ve kendisini İstanbul'a aldırır. Nimri Dede'yi İstanbul'daki Numune-i İrfan adli bir okulda üç yıl okutur. Ne var ki okula geç yasta başlayan Nimri Dede, yasinin büyüdüğü gerekçesiyle üç yil sonra öğrenimden uzaklaştırılır. Asık Nimri Dede'nin Hz. Mevlana'ya da bağlılığı bilinmektedir.

       Nimri Dede, çoksu ve cebre ozanıdır. Tasavvufta hal ehli sayılıp da şiirlerindeki kafa tutucu deyimleri hoş görülen asıklarımızdan birisidir. Tüm deyimlerini, çıkış noktası ne olursa olsun kutsal inancın sağlam temellerinde oturmakta gecikmez. Düşünce ve felsefesi Pir Sultan'ların, Kaygusuz Abdal'ların etkisini taşır.

       Nimri Dede 1966 yılında Konya'da düzenlenen Türkiye Asıklar Bayramlarına aralıklı olarak katıldı. (F. Halici)

       Saz çalmayı bilmediği için yarışmalara atışma ve şiir dalında katildi, büyük ilgi ve beğeni kazandı.


Eserlerinden bazıları:

İnsan Olmaya Geldim

İkilik Kinini İçimden Atıp
Özde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Taht Kuralı Ariflerin Gönlüne
Sözde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Meğerse Ask İmiş Canin Mayası
Ona Mihrab Olmuş Kaşın Arası
Hakkin İslediği Kudret Boyası
Yüzde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Bütün Mürşidlerin Tarif Ettiği
Sadıkların Menziline Yettiği
Embiyanın Evliyanın Gittiği
İzde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Ben De Bir Zamanlar Baktım Bakıldım
Nice Yıllar Bir Kemende Takıldım
O Aşkı Mecazla Yandım Yakıldım
Közde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Süregeldim Ask Meyini İçerek
Her Bir Akı Karasından Seçerek
Varlık Dağlarını Delip Geçerek
Düzde Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Gör Ki Nimri Dede Simdi Neyleyi
Gerçek Aşkı Her Gönüle Söyleyi
Her Türlü Sefaya Veda Eyleyi
Sazda Ben Bir İnsan Olmaya Geldim
Serimi Meydana Koymaya Geldim

Elveda
Ben kendi kendimi bulduğum dem dem,
Küllü men aleyha fena elveda.
Onda hak ile hak olduğum dem dem,
Çar anasır keti nuna elveda.

Çok raksettim bu elvanın faslına.
Simdi bütün yüzler döndü aslına,
Can canan bir oldu misli misline,
Artik inan, ikrar, dine elveda.

Ayan oldu vahde-hu'nun esran,
Habbelerde bile yoktur inkarı.
Bu vech-i Hüda'nım yoksa kenan,
Zaman, mekan, emr-i küne elveda.

Mahlukat gafletle olunur ayan,
Hak, halk ile oldu; halk kaldı nihan,
Daim var göründü Hazret-i İnsan,
Cehlimle gördüğüm ane elveda.
 

Öğren

Ey Dede maksud'un sensin hakikat,
Bir yürümüş hakikatla şeriat.
Var kendi kendine eyle muhabbet,
Artik olsun nami sane elveda. Öğren

Eğer tabiatın özün ararsan,
Evvela var, hissi insani öğren!
İdrak içinde ruh denen ceryanın,
Kalbinde yaptığı devrani öğren!

Hem tahlil et, mevcut olan kanını,
Neresinde bulursan gör canini.
Orada sarfeyle her imkanını,
Canin eğlendiği mekanı öğren!

Gör ne incelik var organlarında,
Beyne bağlanmışlar aklin yanında,
Havadis verirler tam zamanında,
Ordaki nizami, erkanı öğren!

Öğren O dizilmiş kemiklerini,
Gör nasıl giymişler etle derini!
Sen bir yana koy da bildiklerini,
Nimri'den bu ilmi irfanı öğren!
Eylemis

Bizi her nebatin her nüvesinde,
Terkibimiz Tanrı ferman eylemiş.
Her birinden bir yol açıp babaya,
Anada seklimi insan eylemiş.

Sönmez bir ocaktır ana sevgisi,
Bilmem ki, bu nasıl Tanrı vergisi?
Ne zaman ki ana olsa birisi,
Canini yavruya kurban eylemiş.

Ana kainatın anahtarıdır,
Ana her varlığın iftiharıdır.
Ana bu Nimri'nin sadik yaridir,
Çünkü her derdine derman eylemiş..


Geldim


Atamın beline inmezden evvel,
Sol kudretten terkip oldum da geldim.
Ana rahminde bir tezgaha düşüp,
Sureti insani buldum da geldim.

Bütün azan o tezgahta dokundu,
Terkip olan kudret ol kaba kondu.
Tekamül müddetin dokuz ay on'du,
Orda nizamatla doldum da geldim.

İşte bu libasla geldim cihane,
Buna konup, bundan çıktım ayana.
Hoş gelsem sığmazdım hiç bu mekana,
Asik Nimri'yim kul oldum da geldim.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.