VAHİT LÜTFÜ SALCI
1875-1950 İstanbul-Kırklareli
Alevi Bektaşi edebiyat ve musikisini incelemiş, bir çok eserler vermiş ünlü bir bilgindir. Muzıkai Bahriye Hümayundan mezun olmuştur. Trakya bölgesini köy köy gezmiştir. Ünü yurt dışında da sürmüştür. Ölümünden sonra eserleri Metrukat adı altında derlenmiştir.
NEYZEN TEVFİK
1879-1953 Bodrum-İstanbul
SEVDA VADİSİNE DÜŞTÜMSevda vadisine düştüm, pür gamım Şahım Ali,Kimsesiz kaldım karanlık günde gümrahım Ali,Doğmuyor mihri ümidim çıkmıyor mahım Ali,Gelmiyor mu kulağına ahı eyvahım Ali.Merhamet et halime, her şeye agahım Ali,Var mı senden başka söyle, ilticagahım Ali.Bir günahkar insanım ben yok yüzüm peygambere,İstemem bir türlü gitmek, böyle huzur mahşere,Tesadüf eylerim derken belki bir gün rehbere,Düşmüşüm elsiz ayaksız bak aslanı Haydere.Merhamet et halime, her şeye agahım Ali,Var mı senden başka söyle, ilticagahım Ali.Çıkmıyor bir an ciğerden derd-i sevda hançeri,Hakkın aşkına esir olduğum günlerden beri,Zikreylerim ismini ben, kal-ü beladan beri,O kadar yandım yakıldım ki, unuttum her yeri.Merhamet et halime, her şeye agahım Ali,Var mı senden başka söyle, ilticagahım Ali.Ne ararsın Tanrı ile aramda Sen kimsin ki orucumu sorarsın? Hakikaten gözün yoksa haramda Başı açığa neden türban sorarsın? Rakı, şarap içiyorsam sana ne Yoksa sana bir zararı, içerim İkimiz de gelsek kıldan köprüye Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim. Esir iken mümkün müdür ibadet Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et... Senin gibi dürzülerin yüzünden Dininden de soğuyacak bu millet. İşgaldeki hali sakın unutma Atatürk'e dil uzatma sebepsiz Sen anandan yine çıkardın amma Baban kimdi bilemezdin şerefsiz. ...................KOŞMA Hicran kucaginda tuttugun sirdaş, Çaglamiş, bulanmiş, durulmuş olsun, Sözüne, sazina güven de yanaş, Kulagi ezelden burulmuş olsun. Boş kafa gezdiren seyyahlar gibi Keşkülünün delik çikmasin dibi, Arifden anlasin seçsin garibi, Hakikat yolunda yorulmuş olsun. Taban tepmiş olan gam kervaninda, Dostunu konuklar tatli caninda, Koçlar gibi duran pir meydaninda, Aslanlar yurdunda kurulmuş olsun. Gel dese de bakma nakes aşina, Bir firsat arar da kakar başina, Dostun namert dehrin mihenk taşina, Felaket pazarin da vurulmuş olsun. Duysun aşkin elindeki rebabi, Okusun alninda çille kitabi, Neyzen gibi günahinin hesabi , Mezara girmeden sorulmuş olsun ...................... GEÇER Izdırabın sonu yok sanma, bu alem de geçer, Ömr-i fani gibidir; gün de geçer, dem de geçer, Ram karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer, Devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer, Gece gündüz yok olur an-ı dem adem de geçer. Bu tecelli-i hayat aşk ile büktü belimi, Çağlıyan göz yaşı mı, yoksa ki hicran seli mi? İnleyen saz-ı kazanın acaba bam teli mi ? Çevrilir dest-i kaderle bu şu'unun filimi, Ney susar, mey dökülür, gulgule-i Cem de geçer. İbret aldın okudunsa şu yaman dünyadan, Nefsini kurtara gör masyad-ı mafihadan, Niyyet-i hilkatı bu aşk-ı cihan aradan, Önü yokdan, sonu yokdan bu kuru da'vadadan, Utanır gayret-i gufranla cehennem de geçer. Ne şeriat, ne tariykat, ne hakiykat, ne türe, Süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre, Cahilin korku kokan defterini Tanrı düre! Ma'rifet mahkemesinde verilen hükme göre, Cennet iflas eder, efsane-i Adem de geçer. Serseri Neyzen'in aşkınla kulak ver sözüne, Girmemiştir bu avalim, bu bedyi' gözüne. Cehlinin kudreti baktırmadı kendi özüne . Pir olur sakiy-i gül çehre bakılmaz yüzüne, Hak olur pir-i mungan, sohbet-i hemdem de geçer Sözlük : Ram : Boyun eğen,itaat eden Hande-i hurrem : Şen gülüşler Devr-i şadi : Memnunluk, sevinçlilik devri Gussa-i matem : Matemin kederi An-ı dem adem : İnsanın soluk alma anı Tecelli-i hayat : Hayatın talihi ( veya cilvesi) Saz-ı kaza : Mealen : kaderin sazı Dest-i kader : Kaderin eliyle (yardımıyla) Şu'un : Olaylar ( "olup biten " ) Gulgule-i Cem : "Cem" özel isim olarak yazıldığından Hz. Sülayman'ın lakabı olarak alınır (Aynı zamanda Büyük İskender'in de lakabıdır) ve çeviri "Hz. Süleyman'ın sesi" olarak yapılabilir. Niyyet-i hilkat : Yaradılışın amacı Aşk-ı cihan : Dünya aşkı Ara : Mıntıka bölge Gayret-i gufran : Affetme, merhamet etme niyeti Türe : Hak hukuk adalet Efsane-i Adem : Hz. Adem efsanesi Avalim : Dünyalar Bedyi' :Güzellikler Cehlinin : Cehaletinin Pir olmak : Yaşlanmak,ihtiyar olmak Sakiy-i gül çehre : Gül sunan çehre(yüz). Hak : Toprak Pir-i mugan : Meyhaneci Sohbet-i hemdem : Canciğer arkadaş sohbeti(Muhabbeti) ................... KOŞMA Dudağında yangın varmış dediler, Tâ ezelden yayan koşarak geldim. Alev yanaklara sarmış dediler, Sevdâ seli oldum; taşarak geldim. Kapılmışım ak oduna bir kere, Katlanırım her bir cefâya, cevre Uğraya uğraya devirden devre Bütün kâinatı aşarak geldim. Yapmak, yıkmak senin bu gamlı ömrü. Ben gönlümü sana verdim götürü. Sana meftûn olduğumdan ötürü Sarhoş oldum Neyzen, coşarak geldim. .............. Kime sordumsa seni, doğru cevap vermediler; Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus! dediler... Künyeni almak için, partiye ettim telefon, "Bizdeki kayda göre, şimdi o meb'us!" dediler... ............................. * Kim demiştir kanun alınmıştır ayak altına, Böyle bir halin vukuunda hamiyyet çiğnenir. Devleti yolsuz görenler halt eder bir beldede, Kaldırım olmazsa kanun-ı hükûmet çiğnenir. * Felsefemdir kitab-ı imânım, Taparım kendi rûhumun sesine. Secde eyler hâkikatim her ân, Kalbimin âteş-i mukaddesine. * Gözünü aç daha meydan var iken, Dizginin canbaz elinde Neyzen! Girmedim ya, kapısından baktım, Cennet'i at pazarı sandım ben. * Bî-namaz deyip beni Hak'dan uzak gören, Sığmaz senin hayâline mihrâb ü mübrem. Sen sade beş vakitte ararsın Allahını, Ben her zaman onunla emîn ol beraberim. * Asrın yeni bir umdesi var, hak kapanındır. Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır. Geçmez ele bir pâye, kavuk sallamayınca, Kürsî-i liyakat pezevenk, puşt olanındır! * Hayliden hayli kalınlaştı yobazlık yeniden, Softalık zorlu anırtı ile aldı yürüdü. Kara bir kinle taassub pusudan çıktı yine, Yurdu şâhâne cehâlet yeni baştan bürüdü ........................... BİR NUTK-I HÜMAYUN Kal'a-i âsâr-ı zulme verdim istihkâm-ı tam Ettim istibdad ile tarihe ibka-ı nâm Öyle tarsîn eyledim olsa cihan zir ü zeber Attığım üss-i mezâlim haşre dek eyler devam Ben o cellâdım, vatanda açtığım her yârenin İltihâbı bir zaman etmez kabul-i iltiyâm Nerde Cengiz, Engizisyon, nerde Haccac ü Yezid, Nerde Timur, Hülâgû, nerde ecdâd-ı izâm Nerdedir Şeddâd ü Nemrûd, nerdedir Ad-u Semûd Her cihetçe zâlimân-ı dehre ben oldum imâm Ben ölürsem mülk-ü millet bitmeden volkan gibi Ka'r-ı lâhdimden tüter eflâka dûd-i intikam! ................... İKİLİKLER Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti, Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti! * Kâbe'den maksat varmaktır yâra, Kör gibi tapınma kuru duvara. * Mey'de Bektâşi göründüm, Ney'de oldum Mevlevî, Meşrebim Mollâ-yi Rûmî, mezhebim Bektâşidir * Üstüne alma fakat dinle samur kürkçüyü sen, Nasıl olsa kabahat sahibini terk etmez. * Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti, Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti! * Kâbe'den maksat varmaktır yâra, Kör gibi tapınma kuru duvara. * Mey'de Bektâşi göründüm, Ney'de oldum Mevlevî, Meşrebim Mollâ-yi Rûmî, mezhebim Bektâşidir * Üstüne alma fakat dinle samur kürkçüyü sen, Nasıl olsa kabahat sahibini terk etmez. ........................NEYZEN TEVFİK
..............
KOŞMA
Ruhuma sundugun mukaddes günah, Kanimda ateşten bir şarap oldu. Sevdanin şimşegi çakinca gönlüm, Nagmesi alevden bir rebap oldu. Gökyüzü yikildi, yildizlar söndü, Güneş hiç dogmadi, ay geri döndü. Kainat gayb oldu hiçe büründü, Aşkindan başkasi hep harap oldu. O hirçin hayalin ey sarhoş melek, Serencam besteler bana bana gülerek, Son gece verdigin zehirli çiçek, Hicranlar şerheden bir kitap oldu. Vefasiz, talihim bir kara kaya, Yalvardim, söylettim bu sirri naya, Varligim yok oldu gün saya saya Içinden çikilmaz bir hesap oldu ............... AŞIK MEHMET ( YAKICI)1879-1950 KONYA-KONYA1879 yılında Konya’da dünyaya gelmiş. Rençperlik ve esnaflık yapmış. Babası Göçü kçyünden Bekir Ağa’dır. Soyadı kanunundan sonra “Yakıcı” soyadını almışlardır.UYUZ DESTANIUyuz derler bir illete uğradık,Al kan ettik tırnak ile doğradık.Zeytin yağın ilaç ettik bağladık,Tesir etmez hidayet kıl İlahi.Fısır fısır her taraftan kaynıyor,Bir hararet ciğerimi yakıyor,Kaşınırken hep el alem bakıyor,Bu derdime derman ver İlahi.Varıp bir adama halim şu demez,Perhiz eder peynir yoğurdu yemez,Nasıl derttir hiçbir derde benzemez,Senden gayri kimim vardır İlahi.Akşam olunca didişme artıyor,Kaşınırken akıl baştan fırtıyor,Ev horantam, çocuklara serpiyor,Yakın vakıt dermanın ver İlahi.Evvelden bu derdi kale almadım,Sonradan da artacağın bilmedim,Arayıp da dermanını bulmadım,Derman senden hidayet kıl İlahi.Hararetten geceleyin yatamam,Uykusuzum kirpiklerim kapamam,Sen var iken başka yere bakamam,Sen derdimin dermanı ol İlahi.Aşık Mehmet der ki gel sabırlı ol,Sabredenler Mevla indinde makbül,Elbet verir cennet alaya bir yol,İsterim didarın görmek İlahi. [141]
(Ozanın çağdaşı olan Sefil Ali’nin (1884-1960) “Uyuz Destanı” ile karşılaştırınız. Aynı dönemde aynı dertten şikayetler dikkat çekici. ACUN)
……………
TÜRKÜGonca gülsün has bahçede bitersin,Bülbül gibi gül dalında ötersin,Garip bülbül beni mahzun edersin,Bulunmaz emsalin, eşin belalım.Karanfilsin bahar gelir açarsın,Her tarafa güzel koku saçarsın,Bülbül gibi gül dalında uçarsın,Ağrımasın senin başın belalım.Aşık Mehmet yapan bu senin methin,Ne kadar methetsem değer kıymetin,Çok beğendim senin sözün sohbetin,İnci gibidir senin dişin belalım.
Kaynak: Tahir Kutsi, Türk Halk Şiiri; Toker Yayınları, 3.Basım İstanbul 1986.s.62
SEFİL ALİ
1884-1960 ÖZBEK KÖYÜ-ŞABANÖZÜ-ÇANKIRI
Sefil Ali 1884 yılında Çankırı Şabanözü Özbek köyünde doğmuştur. Kendi kendini yetiştirmiş ve Halk şiiri dalında güzel şiirler yazmıştır.
UYUZ DESTANIEy ağalar ben tutuldum uyuza,Günden güne akça bağlar fayıza,İlacını ben bulamadım ne ise,Canım yandı pis uyuzun elinden.Ey ağalar uyuz oldum kaşındım,Çaresini bulamadım şaşırdım,Geceleri çok kapıya taşındım,Kurtulmadım pis uyuzun elinden.Gün aşınca uyuz ister tımarı,Kaşındıkça arsız uyuz şımarı,Kendimde olmasa çalsam şamarı,Canım yandı pis uyuzun elinden.Kaşınsan kaşınsan tımara gelmez,Yürütür sözünü sözünden dönmez,Her yerde bitiyor uyuz tükenmez,Perişanım pis uyuzun elinden.………………..……………….Eve verdik elde olan parayı,Uyuz ile bulamadık arayı,Yıkıldı gönlümün köşkü sarayı,Canım yandı pis uyuzun elinden.Hükmetti elime verdi tabağı,Genç yaşımda belim büktü bayağı,Hep çalındık evde tükettik yağı,Kurtulmadım pis uyuzun elinden.Çoluk çocuk ocak başı bekleşti,Yağlandıkça Munda uzun kökleşti,Bilemedik bize neden elleşti,Canım yandı pis uyuzun elinden.Topal etti göndermedi işime,Uyuz olda yiğit isen kaşınma,Mundar uyuz ne getirdi başıma,Kurtulmadım pis uyuzun elinden.Bilemedim çok kaşındım azdırdım,At üstünde nice yerler gezdirdim,Her hafta merhemini düzdürdüm,Kurtulmadım pis uyuzun elinden.Lanet olsun pis uyuzun yüzüne,Yırtmalı derini uysan sözüne,Dünya malı hiç geliyor gözüne,Canım yandı pis uyuzun elinden.Bir zaman da perhiz ettim yemedim,Hiç kimseye ben uyuzum demedim,Hep çalındım hiç de ilaç komadım,Kurtulmadım pis uyuzun elinden.Karılar da yatağına koymadı,Çoluk çocuk hatırımı saymadı,Mundar uyuz bizde hörmet koymadı,Canım yandı pis uyuzun elinden.Her gün geceleyin çatmalı ocak,Keskinli kızı sert bizi dövecek,Küçük avrat bizi evden kovacak,Canım yandı pis uyuzun elinden.Adı uyuz, bir büyücek dert imiş,Yedi vücudumu, bir aç. Kurt imiş,Sıçanotu her ilaçtan mert imiş,Hep kurtardı pis uyuzun elinden.Sorarsanız zemheride tutuldum,Yaz bahar ayında sele atıldım,Ayran çıktı yavaş yavaş kurtuldum,Canım yandı pis uyuzun elinden.Mundar uyuz kemiklerde gidişir,Yürekte yankısı sinem tutuşur,Sefil Ali, üç ay geçti yetişir,Canım yandı pis uyuzun elinden.[142](Bu destanın aslı 20 kıtadır)
(Ozanın çağdaşı olan Aşık Mehmet (1879-1950) “Uyuz Destanı” ile karşılaştırınız. Aynı dönemde aynı dertten şikayetler dikkat çekici. ACUN)
Kaynak: Tahir Kutsi, Türk Halk Şiiri; Toker Yayınları, 3.Basım İstanbul 1986.s.161
FAHİR YUSUFİ NİZAMETTİN ATAER
1884-1966 İSTANBUL-İSTANBUL
DERVİŞ RUHULLAH (RIFKİ)
1885-
NİHANİ
1889-
MELULİ (KARACA)
1892-1989 Kötüre k.-Afşin
| ||||||||
AŞIK VEYSEL ŞATIROĞLU
1894-1973 Sivralan-Şarkışla/SİVAS
Aşıklık geleneğinin unutulmaya yüz tuttuğu bir zamanda ortaya çıkan ve 20. yüzyıl Türk Halk Şiirinin önde gelen siması olarak kendini kabul ettiren Aşık Veysel Şatıroğlu, 1894 yılında Sivas İli Şarkışla İlçesinin Sivrialan Köyü'nde dünyaya gelmiştir. Babası Karaca Ahmet, Annesi Gülizar Hatun'dur.
Yedi yaşına kadar akranları gibi sağlam ve gürbüz olan Veysel bu yaşta yakalandığı çiçek hastalığı sonucu sol gözünü kaybeder. Hastalıktan etkilenen sağ gözüne perde iner. Bu gözü ile nisbeten görebilirken, sağım esnasında annesini beklemekteyken ineğin vurması sonucu sağ gözünü de tamamen kaybeder.
Karanlık ve ızdırapla tanışan Veysel'i düştüğü boşluktan kurtarmaya çalışan Baba Karaca Ahmet, oğlunu 10 yaşında bağlama ile tanıştırır. İlk dersini köylüleri Molla Hüseyin'den daha sonra da baba dostu Çamşıhlı Ali Ağa'dan alan Veysel 1933 yılına kadar Pir Sultan Abdal, Aşık Kerem, Karacaoğlan, Yunus Emre ve Emrah gibi tanınmış ustaların eserlerini çalıp söyler.
1919 yılında 25 yaşında ilk evliliğini yapar. İki yıl aradan sonra annesi ve babasını kısa aralıklarla kaybetmesi onu derin acılara ve çaresizliğe sürükler. Sonrasında eşinin de kendisini terketmesiyle Veysel daha da yıkılır. 1921 yılında hayatını ikinci eşi Gülizar Hanımla birleştiren genç Veysel'in bu evliliğinden ikisi erkek altı çocuğu olur.
Ömrü yoksulluk ve çilelerle geçen Veysel, köyünden ilk defa ayrıldığı 1933 yılında Sivas Aşıklar Bayramı'na katılır. "Türkiye'nin İhyası Hazreti Gazi" Şiiriyle dikkat çeker. Ahmet Kutsi Tecer Bey'in ilgisine mazhar olan Veysel, Köy Enstitülerinde bir süre saz öğretmenliği yapar. Bu yıllar hasret şiirlerinin birikimini oluşturur.
Şiirlerinde birlik ve bütünlük mesajları veren, bilim ve teknolojiyi önemseyip benimseyen Veysel, özünde ve sözünde samimidir. Karanlıklar dünyasından aydınlıklar çıkarırken sevecendir. Sadık yarim dediği kara toprakta yeşerttikleriyle murada eren Veysel, bilinçli bir ziraatçıdır.
Yarım yüzyıldan fazla sanatına gönül vermiş olması karşılıksız bırakılmamıştır. 1965 yılında TBMM Ana Dilimiz ve Milli Birliğimize katkılarından dolayı özel kanunla Vatan Hizmet tertibinden O'na maaş bağlanmıştır.
Aşık Veysel 21 Mart 1973 tarihinde sadık yari kara toprakla kucaklaşarak aramızdan ayrılmıştır.
DOSTLAR BENİ HATIRLASIN
Ben giderim adım kalır, Dostlar beni hatırlasın. Düğün olur, bayram gelir, Dostlar beni hatırlasın. Can bedenden ayrılacak, Tütmez baca, yanmaz ocak, Selam olsun kucak kucak, Dostlar beni hatırlasın. Açar solar türlü çiçek Kimler gülmüş, kim gülecek Murat yalan, ölüm gerçek, Dostlar beni hatırlasın. Gün ikindi akşam olur, Gör ki başa neler gelir, Veysel gider, adı kalır Dostlar beni hatırlasın.
GÜZELLİĞİN ON PARA ETMEZ
Güzelliğin on para etmez Bu bendeki aşk olmasa Eğlenecek yer bulaman Gönlümdeki köşk olmasa. Kim okurdu kim yazardı Bu düğümü kim çözerdi Koyun kurt ile gezerdi Fikir başka başk'olmasa. Güzel yüzün görülmezdi Bu aşk bende dirilmezdi Güle kıymet verilmezdi Aşık ve maşuk olmasa. Senden aldım bu feryadı Bu imiş dünyanın tadı Anılmazdı Veysel adı O sana aşık olmasa.
ALDANMA CAHİLİN KURU LAFINA
Aldanma cahilin kuru lafına Kültürsüz insanın kulu yalandır Hükmetse dünyanın her tarafına Arzusu hedefi yolu yalandır Kar suyundan süzen çeşme göl olmaz Gül dikende biter diken gül olmaz Diz diz eden her sineğin bal'olmaz Peteksiz arının balı yalandır İnsan bir deryadır ilimle mahir İlimsiz insanın şöhreti zahir Cahilden iyilik beklenmez ahir İşleği ameli hali yalandır Cahil okur amma alim olamaz Kamillik ilmini herkes bilemez Veysel bu sözlerin halka yaramaz Sonra sana derler deli yalandır
ANLATAMAM DERDİMİ DERTSİZ İNSANA
Anlatamam derdimi dertsiz insana Derd çekmeyen dert kıymetin bilemez Derdim bana derman imiş bilmedim Hiçbir zaman gül dikensiz olamaz Gülü yetiştirir dikenli çalı Arı her çiçekten yapıyor balı Kişi sabır ile bulur kemali Sabretmeyen maksudunu bulamaz Ah çeker aşıklar ağlar zarınan Yüce dağlar şöhret bulmuş karınan Çağlar deli gönül ırmaklarınan Ağlar ağlar göz yaşların silemez Veysel günler geçti yaş altmış oldu Döküldü yaprağım güllerim soldu Gemi yükün aldı gam ilen doldu Harekete kimse mani olamaz GEZERKEN AKLIMIN EVİNE VARDIMGezerken aklımın evine vardım,Akıl gitmiş, fikir evde yoğ idi.Üslubu takındım usula sordum,Akılın evinde hırt-hış çoğ idi.Akıl bezirgandır gezer getirir,Müvazene onu tartar oturur,Zihin çeker ambarına götürür,Fikir orda hükmü cari bey idi.Baktık ki gayretle durmaz çalışır,Tamah onu görür güler yılışır,Kanatla tamah durmaz sürtüşür,Tamah bilmem kimden almış öğüdü.Sahavet tamaha vurunca yıktı,Hırs meydana bir velvele bıraktı,Sabır hırsın duluğuna bir çaktı,Kin ve kibir ele aldı ağıdı.Baktım ki yalan geldi dikildi,Gerçek geldi, yalan kaçtı sıkıldı,Arayan gerçekle yalanı buldu,Hele görsen orda seyir çoğ idi.Yalanı görünce bereket kaçtı,Vicdanla yalan bir kavralaştı,Vicdan yalanları çiğnedi geçti,Her ana doğurmaz böyle yiğidi.Fikir geldi düzenledi o şarı,Döğe döğe barıştırdı onları,Kahretti yalanı kovdu dışarı,Pişmemişti daha, yalan çiğ idi.Bunların hepisi mevcut Veysel’de,Yoktur diyeceğim emare elde,Çamuruma karışmıştır temelde,Sabır bunun cümlesine bağ idi.
ASLIMA KARIŞIP TOPRAK OLUNCA
Aslıma karışıp toprak olunca Çiçek olur mezarımı süslerim Dağlar yeşil giyer bulutlar ağlar Gök yüzünde dalgalanır seslerim Ne zaman toprakla birleşir cismim Cümle mahluk ile bir olur ismim Ne hasudum kalır ne de bir hasmım Eski düşmanlarım olur dostlarım Evvel de topraktır sonra da adım Geldim gittim bu sahnede oynadım Türlü türlü tebdilata uğradım Gahi viran şen olurdu postlarım Benden ayrılınca kin ve buğuzum Herkese güzellik gösterir yüzüm Topraktır cesedim güneştir özüm Hava yağmur uyandırır hislerim Alemler alemi ölçer biçerler Hamını hasını eller seçerler Bu dünya fanidir konar göçerler Veysel der ki gel barışak küslerim.
AŞIKLAR 1
Karadeniz gibi kükrer coşarsa Dalgası gelince yaman aşıklar Hırs gelip de ayranlığı şişerse Kaybeder irade, dümen aşıklar Ağzına geleni hemen atarlar Ben aşığım diye çalım satarlar Haram demez helal demez yutarlar Bibersiz baharsız çemen aşıklar Karanlıkta ayna görse ay sanır Üryada şarap içse mey sanır Mezarlığa yol uğrasa köy sanır Gözleri kararmış duman aşıklar İyi demez kötü demez metheder Bakarsın ki bir tel kırmış çat eder Sorsan baksan aşka binmiş at eder Yorulup yollarda kalan aşıklar Şehvetle aşıktır kıza geline Arı olan tuz katar mı balına Ebrişimden nazik ipek teline Tadarlar çeşitli yalan aşıklar Kabını yumaya bulamaz karı Hind'ten Hindistan'dan bahseder yari Beğenmez topalı bulamaz körü İsterler bir kaşı keman aşıklar Asıl aşıkların arzu cemaldir Arifler bilirler ehl-i kemaldir Aşıklar bizlere yüz yıllık yoldur Koşsak da peşinden hemen aşıklar Aşıklar çoğaldı sadık az kaldı Fikreyle ey Veysel ne zaman geldi Şiirde ne özet ne bir öz kaldı Savurur denesiz saman aşıklar.
AŞKIN BENİ ELDEN ELE GEZDİRDİ
Aşkın beni elden ele gezdirdi Çok dolandım bulamadım eşini Beni candan usandırdı bezdirdi Tuzlu imiş yiyemedim aşını Benim ile gezdin beni arattın Beraber oturup beraber yattın Türlü türlü güllerinden koklattın Aşık ettin güle bülbül kuşunu Altmış iki yıldır seni ararım Tükendi sabrım yoktur kararım Dağa taşa kurda kuşa sorarım Kimse bilmez hikmetini işini Her millete birer yüzden göründün Kendini sakladın sardın sarındın Bu dünyayı sen yarattın girindin Her nesnede gösterirsin nakşını Görenlere açık körlere gizli Kimine göründün oruç namazlı Veysel'e göründün cilveli nazlı Tutan bırakır mı senin peşini.
BİR KÜÇÜK DÜNYAM VAR İÇİMDE BENİM
Bir küçük dünyam var içimde benim Mihnetim ziynetim bana kafidir Görenler dar görür geniştir bana Sohbetim ülfetim bana kafidir İstemem dünyanın saltanatını Süslü giyimini Arap atını Bilirsem Türklüğüm var kıymetini Vatanım milletim bana kafidir İsterdim hayatta düşmanla savaş Milletime kurban olaydı bu baş Nasip değil imiş şehitlik kardaş İmanım niyetim bana kafidir Dünya geniş olsun ister dar olsun Yeter ki kalbimde iman var olsun Her zaman milletim bahtiyar olsun Rütbemle mesnedim bana kafidir İçimde beslerim bir büyük ordu Çiğnesin düşmanı yükseltsin yurdu Azmi zihniyeti Veysel'in derdi İşte bu niyetim bana kafidir.
BİR HAYAL PEŞİNDE DOLANDIM DURDUM
Bir hayal peşinde dolandım durdum Asla terk etmezem sanma unuttum Sönmez ümidlerden beklerim yardım Bu gün yarın dedim gönlüm avuttum Gahi zengin oldum hülya yaşattım Nerde güzel gördü isem laf attım Sevda denizinde gönlüm aldattım Arzularım suya düştü ne ettüm Gahi fakir oldum hayli süründüm Gahi mecnun oldum aba büründüm Nerde güzel gördü isem yerindim Ucu çıkmaz bir küçücük yol tuttum Veysel bu sevdadan vazgeç dediler Olup bitenleri yaz geç dediler Sevdiğin kapıdan az geç dediler Acı sözü sevdiğimden işittim.
BU ALEMİ GÖREN SENSİN
Bu alemi gören sensin Yok gözünde perde senin Haksıza yol veren sensin Yok mu suçun burda senin Kainatı sen yarattın Herşeyi yoktan var ettin Beni çıplak dışar'attın Cömertliğin nerde senin Evli misin ergen misin Eşin yoktur bir sen misin Çarkı sema nur sen misin Bu balkıyan nur da senin Kilisede despot keşiş İsa Allah'ın oğlu demiş Meryem Ana neyin imiş Bu işin var bir de senin. Kimden korktun da gizlendin Çok arandın, çok izlendin. Göster yüzün çok nazlandın Yüzün mahrem ferde senin. Binbir ismin bir cismin var Oğlun, kızın ne hısmın var Her bir irenkte resmin var Nerde baksam orda senin.
Türlü türlü dillerin var,
Ne acayip hallerin var,
Ne karanlık yolların var,
Sırat köprün nerde senin.
Ademi sürdün bakmadın,
Cennette de bırakmadın,
Şeytanı niçin yakmadın,
Cehennemin var da senin.
Veysel neden aklın ermez,
Uzun kısa dilin durmaz,
Elleri tutmaz, gözleri görmez,
Bu acayip sır da senin.
HACI BEKTAŞMedet muret deyip kapına geldim,İsteğim dileğim ver Hacı Bektaş.İndim eşiğine yüzümü sürdüm,Kusurum günahım var Hacı Bektaş.Kul olanın elbet olur kusuru,Nesli Peygambersin, cihanın nuru,Alisin, Velisin, Pirlerin Piri,Kalma kusurlara Pir Hacı Bektaş.Horasandan ayak bastın Uruma,Mucizeler şahit oldu Pirime,Bak şu vaziyete, bak şu duruma,Eşin yok cihanda bir Hacı Bektaş.Geçmem dedin duvarımda sinekten,Yalan sadır olmaz ervahı pekten,Sana inanmışım ervahtan kökten,Sana inanmayan kör Hacı Bektaş.Sana yalvarıyor Veysel biçare,Yine senden olur her derde çare,Bir arzuhal sundum gahi Hünkare,Keremin ihsanın bol Hacı Bektaş.
ÇAMLIBEL
Bir yar için diyar diyar dolandım Yoruldum da Çamlıbel'e yaslandım Irmak oldum çalkalandım bulandım Duruldum da Çamlıbel'e yaslandım. Gahi gönül oldum yüksekten uçtum Ferhat oldum aşk uğrunda çalıştım İrenk irenk çiçeklere karıştım Dirildim de Çamlıbel'e yaslandım. Yıldızdağı Pir Sultan'ın yaylası Kılıç kalkan kırat beylerin süsü Kulağıma değdi Köroğlu sesi Dirildim de Çamlıbel'e yaslandım. Feleğinen çok oynadım ütüldüm Bir zalimin tuzağına tutuldum Haraç mezat dost uğrunda satıldım Verildim de Çamlıbel'e yaslandım. Veysel der bir yarin derdine düştüm Aşkın dolusunu elinden içtim Kendi kaçtı hayaline ulaştım Sarıldım da Çamlıbel'e yaslandım.
ÇARIK MES KONUŞMASI
Çarık söylüyor: Aman kardeş çok üşüdüm Sen köşede ben dışarda Senin ile kardeş idim Sen köşede ben dışarda Mes söylüyor: Elin, yüzün çamur bu ne Git ahırda kızınsene Laf istemem uzun çene Ben köşede sen dışarda Çarık söylüyor: Sen de deri, ben de deri Görüyon mu kör kaderi Sen tutmuşsun mevkileri Sen köşede ben dışarda Mes söylüyor: Neler gördüm tezgahlarda Hiç gezmedim uzaklarda Hakkım vardır bu haklara Ben köşede, sen dışarda Çarık söylüyor: Güzel güzel halı kilim Senin kılın benim kılım Tepeleyip etme zulüm Sen köşede ben dışarda Mes söylüyor: Ben kimseye etmem zulüm Ne çare ki böyle yolum Halı gene benim halım Ben köşede sen dışarda Çarık söylüyor: Sen gezersin halılarda Güzel güzel balolarda Ben gezerim çalılarda Sen köşede ben dışarda Mes söylüyor: Mes çarıktır, çarık mestir Yürürlerse aynı sestir Veysel söyler bir nefestir Gah içerde, gah Dışarda.
EY HOCAM KARIŞMA HİKMETULLAHA
Ey hocam karışma Hikmetullaha O derya derindir giren boğulur Allah birdir inanmışız Allaha İki diyen o dergahtan kovulur. Aslım Türk'tür Elhamdüllah Müslüman Şükür Amentüye etmişiz iman Kalbime yaraşmaz şirk ile gumen Kalbimiz nur ile dolu sayılır. Karışma hikmete halini konuş Müşkülat var ise üstad bul danış Bu sırrın aslına eren olmamış Bir ermiş varsa veli sayılır. Sen mi attın dünyanın temel taşını Ne bilirsin yaradanın işini Görsene dünyanın yürüyüşünü Burdan söyle Vaşingtonda duyulur. Yürü ileriye bakma geriye Nasıl işler bakmaz mısın arıya Nar-d-Allahın Nur-d-Allahın nurriye Cehennem yobazın yolu sayılır. Cahil ile sohbet etmek zor olur Kulağı sağırdır gözü kör olur Her sözünde kavga niza var olur Cahiller dikenli çalı sayılır. Yetişmeyecek yere elin uzatma Ben bilirim diye halkı aldatma Manasız mantıksız kem laf sarfetme Boş sözler kavganın dili sayılır. Baykuş gibi durup durma yuvada İnsanlar kuş olmuş gezer havada Giriş Veysel kollarını sıva da Çalışan Allah'ın kulu sayılır.
GÖNÜL SANA NASİHATİM
Gönül sana nasihatim Çağrılmazsan varma gönül Seni sevmezse bir güzel Bağlanıp da durma gönül. Ne gezersin Şam'ı Şark'ı Yok mu sende hiç bir korku Terk edersin evi barkı Beni boşa yorma gönül. Yorulursun gitme yaya, Hükmedersin güne aya, Aşk denilen bir deryaya Çıkamazsın girme gönül. Ben kocadım sen genceldin, Başa bela nerden geldin Kahi indin kah yükseldin Şimdi oldun turna gönül. Bazı zengin bazı züğürt, Bazı usta bazı sakird Bazı koyun bazı aç kurt Her irenkten derme gönül. Veysel gönülden ayrılmaz, Kahi bilir kahi bilmez, Yalan dünya yarsız olmaz, İster saçı sırma gönül..
MEMLEKETE DESTAN OLDUM
Memlekete destan oldum Karım beni beğenmedi Eşten oldum dosttan oldum Yarim beni beğenmedi.
Ne söylesem "deli" dedi
"Meyva vermez çalı" dedi "Açma bana kolu" dedi Sarım beni beğenmedi. Ben gönlümün valisiyim Altı çocuk velisiyim Bir güzel delisiyim Durum beni beğenmedi. Yine düştüm dilden dile Göz yaşlarım sile sile Attı beni gurbet ele Yarim beni beğenmedi. Geçti güzelliğin çağı Gölköy'e kurdum otağı Güz geldi döktü yaprağı Dalım beni beğenmedi. Veysel yönüm yare döndüm Lodos değmiş kara döndüm Yeşillenmiş yare döndüm Pirim beni beğenmedi.
GALİBA DÜNYANIN SONUNA GELDİK
Galiba dünyanın sonuna kaldık Gelin belli değil kız belli değil Ne nasihat duyduk ne öğüt aldık Sohbet belli değil söz belli değil. Dünya güzellendi tadı kalmadı İnsanın edebi udu kalmadı Günahın sevabın adı kalmadı Hakikata giden iz belli değil. Aylarca yol çeken develer atlar Onları kurtardı bu ferasetler İnsanlar yol için taktı kanatlar Yokuş belli değil düz belli değil. Hasta gönlün tedavisi zoraldı Gizli sır kalmadı aşikar oldu İrenkler çoğaldı boya bozuldu Kumaş belli değil bez belli değil. Veysel nene gerek dünyanın hali Kimi hasır dokur kimisi halı Tam çalgıya karıştırdık kavalı Davul belli değil saz belli değil.
UZUN İNCE BİR YOLDAYIM
Uzun ince bir yoldayım Gidiyorum gündüz gece Bilmiyorum ne haldeyim Gidiyorum gündüz gece. Dünyaya geldiğim anda Yürüdüm aynı zamanda İki kapılı bir handa Gidiyorum gündüz gece. Uykuda dahi yürüyom Kalmaya sebeb arıyom Gidenleri hep görüyom Gidiyorum gündüz gece. Kırkdokuz yıl bu yollarda Ovada dağda çöllerde Düşmüşüm gurbet ellerde Gidiyorum gündüz gece. Şaşar Veysel işbu hale Gah ağlayan gahi güle Yetişmek için menzile Gidiyorum gündüz gece.
UYANMADI KARA BAHTIM
Çok yalvardım çok yakardım Uyanmadı kara bahtım Şansım küsmüş etmez yardım Uyanmadı kara bahtım. Uyur uyanmaz ikbalim Nic olacak benim halim Boynuna olsun vebalim Uyanmadı kara bahtım. Kader kadere eş oldu Ağladım gözüm yaş oldu Uzun boylu savaş oldu Uyanmadı kara bahtım. Tecellim bozuk temelden Gitti gençlik çıktı elden Aşka mahkumuz ezelden Uyanmadı kara bahtım. Kısmet beni diyar diyar Dolandırır bilmem ne var Veysel oldu candan bizar Uyanmadı kara bahtım.
SAZIMA
Ben giderim sazım sen kal dünyada Gizli sırlarımı aşikar etme Lal olsun dillerin söyleme yada Garip bülbül gibi ah u zar etme. Gizli dertlerimi sana anlattım Çalıştım sesimi sesine kattım Bebe gibi kollarımda yaylattım Hayali hatır et beni unutma. Bahçede dut iken bilmezdin sazı Bülbül konar mıydı dalına bazı Hangi kuştan aldın sen bu avazı Söyle doğrusunu gel inkar etme. Benim her derdime ortak sen oldun Ağlarsam ağladın gülersem güldün Sazım bu sesleri turnadan m'aldın Pençe vurup sarı teli sızlatma. Ay geçer yıl geçer uzarsa ara Giyin kara libas yaslan duvara Yanından göğsünden açılır yara Yar gelmezse yaraların elletme. Sen petek misali Veysel de arı İnleşir beraber yapardık balı Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı Ben babamı sen ustanı unutma.
MİMAR..
Bu dünyayı kuran mimar Ne boş sağlam temel atmış İnsanlığa ibret için Kısım kısım kul yaratmış. Kimi yaya kimi atlı Kimi uçar çift kanatlı Dünya şirin baldan tatlı Eyvah balı tuza katmış. Kazması yok küreği yok Ustası var çırağı yok Gök kubbenin direği yok Muallakta bina çatmış. Bu çark böyle döner durmaz Ehli aşklar yanar durmaz Aşk meyinden kanar durmaz Sevgi muhabbet yaratmış. Hep biliriz dünya fani Oyalıyor seni beni Adem atadan bu yana Nice insan gelmiş gitmiş. Bu dünyaya gelen gülmez Bir yok var ki giden gelmez Bu hikmeti kimse bilmez Ona sır demiş kapatmış. Bu nizamı böyle kurmuş Kendi çekilmiş oturmuş VEYSEL'e türlü dert vermiş Durmadan derman aratmış.
KIZILIRMAK
Daima bulanın, asla durulman, Nedir bu sendeki hal, Kızılırmak? Çağlayıp akarsın, hiç mi yorulman? Seni zapteyleyemez göl, Kızılırmak. Bahar gelir, bulanırsın, coşarsın, Dalga vurur, kenarlara taşarsın. Dünya kurulalı böyle yaşarsın, Tükenmez ömrün var bol, Kızılırmak. Toplanır suların yayladan, köyden, Kuvvetler alırsın çeşmeden, çaydan. Fariğ olup vazgeçmen mi bu huydan? Kimseye vermezsin yol, Kızılırmak. Yel estikçe dağlar karın eritir, Güneş olur, çayır çimen yürütür; Dünyada bâkisin, hükmün câridir, Sana kuvvet verir sel, Kızılırmak. Zara dağlarından toplaşın gelin, Sivas'ın kenarın dolaşın gelin, Yıldız ırmağına ulaşın gelin, Göksu'yu beraber al, kızılırmak. Kızıldağ'dan doğru çıkıp gelişin, Kayseri'de Karasu'ya karışın, Cahdın nedir, yola devam çalışın, Delice ırmağın bul, Kızılırmak. Ulu sular ile akıp gidersin, Tavşanlı dağına bakıp gidersin, Uğradığın yeri yıkıp gidersin, Git Karadeniz'e dol, Kızılırmak. Veysel'in gözünden çağlayan sular; Derdim gizli durur, yüzlerim güler, Seni tutsun beni tutan uykular, Derin uykulara dal, Kızılırmak. [143]
SON ŞİİRİ
Veysel için, sağlığında ve ölümünden sonra, çok kişi çok şeyler söyledi. Söylemeye de devam ediyorlar. Ancak hepsinin ortak yönü, söylenenlerin hepsi onu övmeye, onun niteliklerini daha çarpıcı cümlelerle ortaysa koymaya yöneliktir. Bunlardan biri de en çok desteğini gördüğü dostu Şair yazar Ümit Yaşar Oğuzcan’dır. O, şair gözüyle büyük ozan aşık Veysel’i bakın nasıl görüyor, nasıl cevaplıyor?Selam saygı hepinize Gelmez yola gidiyorum Ne şehire ne de köye Gelmez yola gidiyorum Gemi bekliyor limanda Gideceğim bir ummanda Gözüm kalmadı cihanda Gelmez yola gidiyorum Eşim dostum yavrularım İşte benim sonbaharım Veysel karanlık yollarım Gelmez yola gidiyorum. DOSTLAR SENİ UNUTUR MU?Doldurulmaz yerin senin,Dostlar seni unutur mu?Hiç sönmezdi nurun senin,Dostlar seni unutur mu?Tertemiz bir özün vardı,Apaydınlık yüzün vardı,Söylenecek sözün vardı,Dostlar seni unutur mu?Her gerçeği gören sendin,Aşk sırrına eren sendin,Gönüllere giren sendin,Dostlar seni unutur mu?Çektin, yazdın ve söyledin,Verdin, almak istemedin,Sadık yarim toprak dedin,Dostlar seni unutur mu?Hiç kimseyi incitmedin,Kalp kırmadın, kin gütmedin,Dostlarını unutmadın,Dostlar seni unutur mu?Şiirde sağlam temeldin,İnsanlıkta en güzeldin,Biz bir ümit sen Veysel’din,Dostlar seni unutur mu? [144]23 MART 1973Kaynak: 1. Aşık Veysel Şatıroğlu, derl.Ümit Yaşar Oğuzcan, Dostlar Beni Hatırlasın; T.İş Bankası Kültür Yay.96, 4.Baskı İst.19742. Tahsin Saraç; Aşık Veysel, MEB.Yay.Ankara 1965 | ||||||||
1899-1963 SİVAS - ANKARA Muzaffer Sarısözen 1899 yılında Sivas’ta doğdu. İlkokulu Sivas’ta bitirdikten sonra, lise öğrenimine Sivas’ta başladı. Ancak öğrenimini tamamlamadan Sivas Valiliği tarafından müzik öğrenimi görmesi için İstanbul Belediye Konservatuarına gönderildi. Burada 4 yıl öğrenim gören Sarısözen, bir süre, konservatuar müdürü Yusuf Ziya Demircioğlu’yla birlikte folklorla ilgili çalışmalar yaptı. Daha sonra Sivas’a gelerek, önce öğretmen okulunda, sonra da lisede müzik öğretmenliği yaptı. Öğretmenliği sırasında, bir yandan da halk müziği ve oyunlarıyla ilgili derleme çalışmalarını sürdürdü. Halk oyunlarından halaylarla ilişkin ilk yazılar Sarısözen’in imzasıyla 1930’lu yıllarda bazı gazete ve dergilerde yayımlanmaya başladı.Muzaffer Sarısözen’in Türkiye’deki folklora katkısı, türkü ve oyun havalarının derleme ve notaya alınmasından başka, Türkiye düzeyinde yaygınlaştırılması, tanıtılması konusunda oldu. Sivas’ta öğretmenliği sırasındaki çabalarından dolayı Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerince 1938 yılında Ankara Devlet Konservatuarı (Ankara Musiki Muallim Mektebi) folklor arşivine atandı. 1937-1951 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Türkiye’nin birçok yöresinde derleme çalışmaları yapıldı. Bu derlemelerin çoğuna katılan Sarısözen, derlenen bu türkü ve ezgilerin arşivde bir düzen içinde saptanması, korunması ve değerlendirilmesini sağladı. Halk müziğiyle ilgili radyo yayınları Sarısözen’in 1938’de Ankara’ya gelmesiyle, önceleri birer ikişer solo program olarak sürmüş, Milli Musiki Sanatkarları Kolu adıyla Türk Halk Müziği ve Klasik Türk Müziği birlikte yürütülmüştür. Halk müziği yayınlarının dikkatle dinlenmeye başlandığı 1938-1941 yılları arasında, müzik yayınları şefi Mesut Cemil Sel, halk müziğinden sorumlu şef yardımcısı iseSarısözen’di. Sarısözen, o yıllarda Ankara Radyosuna gelip zaman zaman programlar yapan yöre sanatçılarını bir araya getirip ilk halk müziği programlarını başlattı. 1940 yılından sonra zamanla artan halk müziği yayınları 1941 yılının sonlarına doğru Sarısözen yönetiminde »Biz Türkü Öğreniyoruz« ve »Yurttan Sesler« adı altında Klasik Türk Müziği korosundan ayrılarak yayınlarını sürdürmeye başlamıştır. Bu topluluk elemanlarının sayıları gün geçtikçe artmış, böylece Türkiye Radyolarının ilk Yurttan Sesler Korosu, Muzaffer Sarısözen’in öncülüğünde resmen kurulmuş oldu. Bu gelişmeyi çağdaş halk müziğindeki birinci kopuş ve yeniden yapılanma olarak adlandırmak yerinde olur. 1953 yılında İzmir Radyosu, 1954 yılında İstanbul ve daha sonraki yıllarda da Erzurum Radyosu Yurttan Sesler Korosu kurulmuştur.1940’lı yıllarda radyolarda 5-10 kişiyi geçmeyen halk müziğine gönül veren profesyonellerin sayısı bugün binlere ulaşmış durumda. Muzaffer Sarısözen, bugün sesini ve sazını dinlediğimiz birçok sanatçının öğretmeni olup, ilk Ankara’ya gelişinde Ankara Devlet Konservatuarı Folklor Arşivi’ndeki görevi sırasındayken başlattığı tarih ve halk oyunları öğretmenliğini uzun yıllar sürdürerek, pekçok öğrencinin bu alanda yetişmesini sağladı. Türkiye’nin birçok yöresinde Mahmut Ragıp Gazimihal, Ahmet Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Halil Bedii Yönetken, Nurullah Taşkıran ve Rıza Yetişen’den oluşan derleme ekibiyle birlikte on binlerce türkü ve öykü derledi. Bunların binden çoğunu Muzaffer Sarısözen notaya aldı, değerlendirdi. Türkiye’de az sayıda yapılan halk müziğine ilişkin basılı yayınların başında, 1926’da İstanbul Belediye Konservatuarının yayımladığı 14defter durumundaki »Anadolu Halk Şarkıları« adlı kitapların dışında önemli bir yayın olarak, Sarısözen’in 1941 yılında yayımladığı »Seçme Köy Türküleri« adlı kitabı gelmektedir. Sarısözen daha sonra, 1952 yılında »Yurttan Sesler«, 1962 yılında günümüzde halk müziği ile ilgili önemli bir kaynak olan »Türk Halk Musikisi Usulleri« adlı kitabını yayımladı. Sarısözen, ilk Türk Halk Müziği toplu çalışmalarına başladığı yıllarda bağlamaların ses perdelerinin eşit olmasını sağlamaya çalışıp, koma seslere ayrı numara verdi. 1949-50 yıllarında İtalya ve İspanya’da yapılan halk oyunları şenliklerine Türkiye’den ilk kez halk oyunları ekipleri Sarısözen’in başkanlığında gönderildi ve büyük başarı sağladı. 1952 yılında bir bankanın kurduğu halk oyunlarını yayma ve yaşatma kurumunda da önemli görevlerde bulundu. Özellikle halk müziğine ilişkin görüşlerini çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlayıp, genç kuşağı halk müziğinin derlenmesi, araştırılması ve tanıtılması konusunda özendirmeye çalıştı. 4 Ocak 1963 günü Ankara'da öldü ve orada toprağa verildi. ALİ YILMAZ
1900-2000
Pirim Hünkar Bektaş Velisin,Cümlenin muradı verici sensin.Gümanım yok şek getirmem Alisin,Müminin namazı niyazı sensin.Kızı oğlan eden yüce Velisin,İsmin alemlerde gezer dolusun,Abdal Musa Sultan, Hızır Delisin,Münkiri kahredip kırıcı sensin.Muhammed’in nuru yüzünde ayan,Alinin sırların eyledin beyan,Ser çeşme olduğun, gün gibi ayan,Alimlere sual sorucu sensin.Sadettin Mollanın kibrini kırdın,Nurettin Hocayı zindana verdin,Velayet elinle taşları deldin,Çobanı Frengistan’a atıcı sensin.Velayetin şehri gelmez kaleme,Şöhretin yayılmış bütün aleme,Zahidi düşürdün hüzne eleme,Kağıdı kara taş edici sensin.ALİ YILMAZ durmaz methini eder,Münkir ne söylese etmez hiç keder,Doğru yol Hakka Pirimden gider,Mümine inayet edici sensin.
..............
BEDRİ NOYAN
1900-
MEHMET ALİ METİN
1900-1969 ADANA-ADANA
1912 - 20 Eylül 1985. Van’da doğdu. Asıl adı Mehmet’tir. 1. Dünya Savaşı yıllarında anababasını yitirdi. 10yaşına kadar yoksul bir ailenin yanında yaşadı. Daha sonra Adana Öksüzler Yurdunda yatılı okudu. İlkokul 4. sınıfta keman çalmaya başladı. 1925 yılında Ankara’da kurulan Musiki Muallim Mektebini kazanmasına karşın, öksüzler yurdundaki öğrencilerin askere alınmasından dolayı İstanbul’da bir askeri okula gönderildi. Okuldan kaçarak Ankara’ya gidip müzik okumak istedi ancak yakalanarak geri gönderildi. Daha sonra çürüğe çıkarak okuldan ayrıldı. Daha sonra kemanıyla katıldığı sınavdan sonra son sınıfın bir altından Musiki Muallim Mektebine alındı. 1935-36 yıllarında Riyaseticumhur Filarmonik Orkestrasında (Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) görev aldı. 1936 yılında Musiki Muallim Mektebini bitirdi ve kemanı bırakarak şana geçti. Daha sonra (1942) Devlet Konservatuarının şan bölümünü bitirdi. Çeşitli okullarda öğretmenlik yaptı. Ankara Radyosunda yayımlanan çeşitli türkü programları düzenledi. Devlet opera sanatçısı olarak birçok operada görev aldı. Bu görevi 1952 yılında tutuklanmasına dek sürdü. Ölümüne dek türkü söylemeyi sürdüren Ruhi Su, Pir Sultan’dan Karac’oğlan’a değişik ozanların türkülerinden oluşan 12 uzunçalar hazırladı. Yazıları ve şiirlerini ise »Ezgili Yürek« adlı bir kitapta topladı. Ayrıca çeşitli halk oyunlarını notaladığı »Türk Halk Oyunları« adlı bir kitabı yayımlandı. Başlıca albümleri şunlardır:
Ruhi SuYunus Emre
Ruhi SuYunus Emreİmece İmece Ruhi SuKaracaoğlan İmece Ruhi Su Pir Sultan Abdal İmece Ruhi SuŞiirler - Türküler İmece Ruhi SuKöroğlu İmece Ruhi Su El Kapıları İmece Ruhi Su Sabahın Bir Sahibi Var İmece Ruhi SuSemahlar İmece
Ruhi Su
Ruhi SuZeybeklerÇocuklar ● Göçler ● Balıklar İmece İmece
Ruhi SuPir Sultan'dan Levni'ye
Ruhi SuEzgili Yürekİmece İmece Ruhi Su Ekin İdim Oldum Harman İmece Ruhi SuKadıköy Tiyatrosu Konseri 1 İmece Ruhi SuKadıköy Tiyatrosu Konseri 2 İmece Ruhi SuBeydağı'nın Başı İmece Ruhi SuDadaloğlu ve Çevresi İmece Ruhi SuHuma Kuşu & Taşlamalar İmece Ruhi SuSultan Suyu İmece Ruhi Su ● SümeyraDostlar Tiyatrosu Konseri İmece Ruhi SuAnkara'nın Taşına Bak İmece
Ruhi SuBarabar
İmece Ruhi SuUyur İken Uyardılar İmece Ruhi SuAman Of İmece Ruhi SuSeçmeler & Hapishane Türküleri İmece Dünyanın üzerinde kurulu direk,Emek zayi olmadan sızlar mı yürek,Bu düzeni kim kuracak biz nerden bilek,Söyle canım söyle dinlesin canlar.NOKSANİ BABA
1900-2000 Sivas-Kangal
Bu şiirin Pir Sultan’ın çağdaşı Noksani’ye ait olduğunu düşünüyorum. Oraya naklettim.Bir mürvetim vardır gerçek erlere,Muhammed Mustafa Ali’den medet.Fatma Hatice candan yarlere,Hasan, Hüseyin, Veli’den medet.Zeynel-i Bakır’ı ezbere bilirdim,Cafer-i Sadık’a yüzümü sürdüm,Musa Kazım Rıza’ya mürvete geldim,Şah Tagı ve Nağı uludan medet.Hasan Ali Askeri Şaha varalım,Muhammed Mehdi’den didar görelim,Masum-u paklara can baş verelim,Hünkar Hacı Bektaş Veliden medet.Şeh Safi üstadım gürüh-u Naci,Sedrinde Muhibbi haneden tacı,Veysel Karani dertler ilacı,Suna Sultan, Hızır Deli’den medet.Mikail, İsrafil deryaya kaçan,Azrail elinden canu mahut içen,Delili Cebrail göklere uçan,Nurdan tertibatı yol eden medet.Kamber’i Kamber edip kaldıra,Düşmüşüz elimiz ala kaldıra,Zülfikar ile bed neslimiz öldüre,Cümle erbaplara kul eden medet.Koca Seyit, Köse Seyit Pirlerle,Seyit Namçık, Pir Seyit erlerle,Seyit Zebun, Baba Mansur nurlarla,Sarı Saltık, Kızıl Deli’den medet.Minnet eyleyelim üryan Hızır’a,Abdal Musa, Garip Musa hazıra,Gözcü Karaca Ahmet yolda nazıra,Bin ile kar kış doludan medet.Ali Abbas Sultandır alemin nuru,Güruhun Şahları onların yari,Gönlümüz arzu eder güzel Hünkarı,Baldan inen zehri bal eden medet.Kara Pirvet yardım eder düşküne,Abdulvahap yol gösterir şaşkına,Derviş Halil, Pir Cemal aşkına,Mansur çeşmesini göl eden medet.Urfa’da bekleyen Halil-i Rahman,Sultan Senem ili her derde derman,Şeyh Hasan’la güzel Şeyh Çoban,Şeyh Ahmet Deli’ye gel eden medet.Sultan Melik nikap çekmiş yüzüne,Kendim evliyanın düştüm izine,Cücük Baba, Kurt Babanın tozuna,Karışalım Himmet Ali’den medet.Pir Sultan Abdal’ı nuruna katıp,Sultan Hatayi’den dest devak tutup,Kul Himmet’le her bir sırlara yetip,Nesimi’nin derisin yüzdüren medet.Sefil Kemter, Er Mustafa, Virani,Kul Yusuf’la etna kulum Kul Veli,Kul Siyah, Kul Hüseyin, Şeyhoğlu,Kaygusuz Sersemi gel eden medet.Fuzuli, Niyazi, Derviş Sezayi,Usuli sandı hayran dağı,Eşrefoğlu, Aşık Emin Hidayi,Aşkıyla babında kül eden medet.Hakkı İbrahim’le kıla nidayı,Kemal ulu hafız, Mansur Hudayı,Sala deyip, işleyenler sedayı,Candan doyanları dirilten medet.Nice bir aşkın vardır İlahi,Cümlesi bir dilden söyler her gahı,Dünü günü seyredenler dergahı,Her taraf cemalına yol eden medet.Bu dünyada gerçek erler çoktur,Vasfı etmeye kudretim yoktur,Üçler, Beşler, Yediler Haktır,Dört kapıdan Hakka gel eden medet.Niyazım seksen bin Urum Erine,Yetire doksan bin Horasan Pirine,Yüz Şah evliyasın nuruna,Bağışla gel bizi yaradan medet.Bir nefesle cihanın binasın kuran,On sekiz bin alemin kalbine giren,Cana nasıl şeş cihetten dem veren,La Mekan iline yol eden medet.İptida vücuda Ademi kuran,Havva ile cennet içinde oturan,Bitent alıp bu dünyayı götüren,Naci ile Şit’e yar eden medet.Ezel kudret kandilinde nur idin,Ol zamanda Adem ile yar idin,Güruh-u Naci kavlinde sır idin,Möhüp kullarını sır eden medet.Yetmiş iki milleti icat eyleyen,Her birine bir dil ile söyleyen,Naci deryasına dalıp boylayan,Halktan ırak halka yar eden medet.Evliyayı yetmiş ikiden seçen,Güruh-u Naci’ye rahmetin saçan,Cisminde can olup varından geçen,Lahmade kulunu hür eden medet.Nuh Naci ile gemiyi çatan,Kimini gark edip, kimisin batan,Magrıpta top atıp maşrıkta tutan,Ad kavmine hışımla bil eden medet.Yunus ile balık karnında gezen,İlyas ile yedi deryada yüzen,İsa ile balçıktan yarasa düzen,Cercis’i öldürüp dirilten medet.Hıdır Abdal ile mermeri atan,Sultan Samuli ile birliğe yeten,Yalıncak Sefil’lerin carına yeten,Seydi Battal Gazi Veli’den medet.Şah İbrahim de bir gürbüz erdir,Kara Hacı ile hem sadık yardir,Abuzer Gaffari bir gizli sırdır,Ebül Müslüm ile car eden medet.Yakup ile ağlayıp zar eden,Halil İbrahim’i narı nur eden,Yusuf’u kuyuda yitiptar eden,Mısır’a Sultan şad eden medet.İshak Nebi Nübüvvet veren,Hızır ile abı hayata giren,Yuşa ile Zulkefil’e dem veren,Münkirlerin gözünü kör eden medet.İsmail’i kurban diye emreden,Koçu gönderip sed eyleyip hem gelen,Musa ile bir bir kelam söyleyen,Davud’a ahengi mum eden medet.Eyüp ile sabreyleyen her derde,Lokman gibi deva olan her yerde,İskender Şahap Salih göherde,Yemini ismini verip dem eden medet.Kaf dağında Süleyman’a yol açan,Zekeriya’yla bile özünü biçen,İlyas ile cevahir saçan,Üzeyir ölmüşken dirilten medet.Arafatta bekleyen Halilürrahman,Sultan Saharlı dertlere derman,Şeyh Hasan ile güzel Şeyh Çoban,Şeyh Ahmet Dede’yi kül eden medet.Muhammet ile Hatemi Enbiya olup,Yüz yirmi dört bin Nebiden gelip,Nuri nubuvveti Ali’den bulup,Bu cihan Sultan Veli’den medet.NOKSANI kulunum ister keremi,Gönlümüzden kaldıra derdi veremi,Tabip olup yaralarımı saramı,Güle derde deva eyleyen medet.Noksani |
HAK ÂŞIKLARI - 10
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.