Sayfalar

ERENLER-13


VEYSİ

1561-1628 Alaşehir Manisa-Üsküp

 

Çağının düşkünlüğünü, utandırıcı uygulamalarını mısralarına şöyle dökmüştür:

 

Yetime şefkat etmesiz, alırsız göz göre malın,

Değil mi hazırı nazır buna razı mıdır Allah,

 

Ne dine taptınız bilmem, ne mezhep tuttunuz haşa,

İmamlar kavline uymaz, buyurmaz dört kitabullah,

 

Nedendir böyle hainler, emanet sahibi olalar,

Acep hiç ehli İslam’da bulunmaz mı eminullah,

 

Vezire itimat etme, benim devletli hünkarım,

Olardı düşmeni dinin olardır devlete bedbah,

 

 Vezaret sadrına geçmiş oturmuş bir bölük hayvan.

.....................

 

Kısmet diye Ekmekçi gibi zalimi dunun,

Çalmakla sen altununu oldun mu sen ihya,

Bir müftü-i  İslama bu zillet yaraşır mı,

Olsun sana lanet ulema kırması Yahya. [62] 

..........

 

Otyam, A. Tevfik; Bektaşiliğin İçyüzü, Karacan Yay.1984.S.281

 

 

 

 


 

NEFİ ÖMER

1572-1635 Erzurum-İstanbul

 

 

 

 

ABDAL

1600-1700

 

 

 

 

AŞIK HASAN  (TAMAŞVARLI GAZİ HASAN)

1600-1700 TAMAŞVAR
 17.yüzyılda yaşamaış, Avrupa’da bir çok savaşlara katılmış bir yeniçeri olabilir.  Tamaşvar Kalesinin terk edilmesi 1683, II.Viyena Kuşatması, Uyvar,Eğriboz, Estergon Kalelerinin elden çıkması, Budin’in 1686, Belgrad’ın 1688 düşmesi olaylarına tanıklık etmiştir. Bunları şiirlerinde işlemiştir.

 

KOŞMA

 

Bilmem sarhoş mudur uykudan kalkmış,

Taramış zülüfleri gerdana atmış,

Beyaz ellerine al kına yakmış,

Dedim: Öpüşelim? Dedi ki yok yok.

 

Dedim: Selvi nedir? Dedi boyumdur,

Dedim: Bu güzellik? Dedi soyumdur,

Dedim: Bu cilveler? Dedi huyumdur,

Dedim: Kucuşalım? Dedi ki yok yok.

 

Dedim: Ölüm yok mu? Dedi aynımda,

Dedim: Öz vebalin? Dedi boynumda,

Dedim: Turunçların? Dedi koynumda,

Dedim: Koklaşalım? Dedi ki yok yok.

 

Dedim: Yanakların? Dedi gülümdür,

Dedim: Kaküllerin? Dedi sünbülümdür,

Dedim: O Garip Hasan? Dedi kulumdur,

Dedim: Sarmaşalım, Dedi ki yok yok.[63]

……………..

 KAYNAK: Gözler, H.Fethi; Yunus’dan bugüne Türk Şiiri, İnkişlap ve Aka Kitabevi2.Basım, 1970,s.130

  

 

 

 

AŞIKOĞLU

1600-1700

BABA AHU

1600-1700

 

 

 

CAFEROĞLU

1600-1700

 

 

 

DERVİŞ MEHMET

1600-1700

 

 

 

 


 

ERÇİŞLİ EMRAH

1600-1700 Erçiş-Van

 

 

XVII. Yüzyılın ilk yarısında yaşamış bir şairdir. Van’ın Erçiş ilçesinde doğmuştur. Van yöresinde ve Çukurova bölgesinde dolaşmıştır. Hayatı üzerine “Emrah ile Selvi” hikayesi kurulmuştur. Erzurumlu Emrah ile karıştırmamak gerekir.

 

SEMAİ

 

Dedim ay kız ne güzelsin,

Dedi dersim hecelenmiş.

Dedim sensin tan yıldızı,

Dedi hayli yücelenmiş.

 

Dedim dilber bu ne haldır,

Dedi ebrularım yaydır,

Dedim bedirlenmiş aydır,

Dedi on beş gecelenmiş.

 

Dedim dilber yüzün mahı,

Selvi’sin güzeller şahı,

Dedim unutma Emrahı,

Dedi neylim kocalanmış.

 

……………

 

KOŞMA

 

Yine Bahar oldu coştu yüreğim,

Akar boz bulanık selli dereler.

Sıla derdi, vatan derdi, yar derdi,

İflah etmez bu dert beni pareler.

 

İtibar olmazmış yüze gülene,

Canım kurban olsun kadir bilene,

Kefen yetişmemiş garip ölene,

Belki yarin çevresine saralar.

 

Hayal oldu Aşık Emrah halları,

Deyi yare, gözlemesin yolları,

Herkesin sevdiği giyer alları,

Ko benim sevdiğim giysin kareler.[64]

 

 …………………..

 

 

ERÇİŞLİ EMRAH (bkz. EMRAH ERÇİŞLİ)

 

Bu gün ben bir güzel gördüm,

Bakar cennet sarayından.

Kamaştı gözümün nuru,

Onun hüsnü cemalinden.

 

Salındı bahçeye girdi,

Çiçekler selama durdu,

Mor menekşe boynun burdu,

Gül kızardı hicabından.

 

Bahçenin kapısı güldür,

Dalında öten bülbüldür,

Emrah bir edna kuldur,

Bağışla geç günahından.[65]

 

Kaynak: 

 

 

 

 

Kaynak: 1. Tahir Kutsi, Türk Halk Şiiri; Toker Yayınları, 3.Basım İstanbul 1986

        2. Saim Sakaoğlu, Türk Dili, Türk Şiiri Özel Sayısı III

 

 

 

 

 

FAKİR EDNA

1600-1700

 

 

 

GEDA MUSLİ (MUSLİH)

1600-1700

 

 

Geda Musli XVI.yüzyılda yaşamış bir halk ozanıdır. Kendisi bir akıncıdır. Mağrip ocaklarında (Libyua-Tunus-Cezayir) fetihlerde bulunmuştur. Denizcidir. 1609 yılında cereyan eden Sicilya (o zamanlara İspanya’ya ait bir vilayet) Valisinin oğlunun kaçırılıp İstanbul’a getirilmesi olayını konu alan şiiri meşhurdur.

 

KOÇAKLAMA

 

Gör imdi ne demiş Cezayirli de,

Vermeziz oğlunu, bilmiş ol sen de.

Biz onu gönderdik Sultan Ahmet’e,

Kara haberlerin almış ol sen de.

 

Yürütmeyiz Akdeniz’de gemini,

Hakkı koyup puta tuttun yönünü,

Çevir İslama şol kafir dinini,

Gel yezit müslüman olmuş ol sen de.

 

Yine büktük İspanya’nın belini,

On dört beyzadeyle aldık malını,

Hoş eğlenir idin Mısır yolunu,

Hele ettiklerin bulmuş ol sen de.

 

Geda Musli eydür gördüm cuşunu,

Gece gündüz ağla salma yaşını,

Kilisenin taşına sür başını,

Yürü var bir zaman çalmış ol sen de. [66]

 

 

 

Kaynak: Tahir Kutsi, Türk Halk Şiiri; Toker Yayınları, 3.Basım İstanbul 1986, s. 99

 

   

 


GEVHERİ (MUSTAFA) (MEHMET)

1600-1716 Kırım-İstanbul

1600 - 1720

 

Asıl adı Mustafa’dır. Mehmet olarak da bilinir. Doğumu, değişik yerlere bağlanmakla birlikte, kuvvetli bir ihtimalle İstanbulludur. Yüzyılın ortalarındaki mecmualarda şiirlerinin görülmesinden yola çıkan araştırmacılar doğum tarihi olarak yüzyılın ilk çeyreğinden biraz sonrasını ileri sürmektedirler. Kırımlı olduğunu ileri sürenler vardır. Şiirlerinde Anadolu ve Rumeli'yi dolaştığı anlaşılıyor. İyi bir eğitim almıştır. Mehmet Bahri Paşa ve Mustafa Paşa’nın divan katipliğini yapmıştır.


         Onun, İstanbul ve Bursa'daki divan katipliklerini, imparatorluğun diğer büyük memleketlerinde de kısa aralıklarla yürüttüğüne bakılırsa medrese tahsili gördüğü anlaşılmaktadır. Aruz ile yazdığı şiirlerindeki söyleyiş de bunun başka bir delildir. Ölümü 1127/1715 'ten sonradır.

         Şükrü Elçin, bazı şiirlerinde geçen Hacı Bektaş adını, onun Hacı Bektaş Veli'ye intisabından çok bir Bektaşi taraftarı olmasının işareti olarak kabul eder.

         Aruz ile yazdığı şiirlerinde basta Fuzuli olmak üzere klasik sairlerimizin tesiri görülür. Yüzyılın baslıca adlarından biri olmasında, belki de, aruz veznini hece vezni kadar basarili bir şekilde kullanan ender sairlerden biri olmasını da rolü vardır.

         Usta bir aşık olması, onun sevilip örnek alınmasına vesile olmuştur. Pek az asığa nasip olan bir husus da, sadece onun şiirlerine yer veren bir mecmuanın bulunmasıdır.

        Şiirleri arasında çeşitli tarihi olaylara yer verenler de vardır. Avusturya'ya karşı açılan 1663 ve 1689 seferleri için söylediği şiirlerini bu arada sayabiliriz.

        Şairname'lerden sadece Gubari'de adi geçmektedir; Sun'i ve Hizri'de ise Cevheri adıyla kayıtlı olan sairin Gevheri olması muhakkaktır.

 

 

 TAŞLAMA

 

Hey ağalar zaman azdı,

Düşmüşe il üşer oldu.

Küllükte sürünen eşek,

Cins atla yarışır oldu.

 

Palas üstünde yatmayan,

Bıyığına pala batmayan,

Porsuk ardından yetmeyen,

Ceylana ulaşır oldu.

 

Evlerinin önü yazı,

Yayılır turnası kazı,

Yaşına yetmedik kuzu,

Koç ile vuruşur oldu.

 

GEVHERİ der işler hata,

Katırlar baskındır ata,

Olur olmaz maslahata,

Çocuklar karışır oldu. [67]

.................


MERHAMET KIL

Merhamet kıl kaşı keman
Ehl-i imana benzersin
Sallanıp gezdiğin zaman
Selvi revana benzersin

Mah yüzünden nur saçılır
Gerdanda zemzem içilir
Türlü çiçekler açılır
Baharistana benzersin

Gevheri metheder seni
Yaş yerine döker kanı
Gel mahzun gönderme beni
Ulu divana benzersin 
.....................

 

Dost bağının meyveleri erişti
      Ayva benim alma benim nar benim
      Çeşmim yaşı ummanlara karıştı
      Cefakarım sitemkarım var benim

Yedi derya boz-bulanık selinden
Halk-i alem aciz kaldı dilimden
Ben bülbülüm ayrı düştüm gülümden
Efgan benim matem benim zar benim

      Mail oldum kisvesine tacına
      Bend olmuşum siyah zülfü ucuna
      Mansur gibi asılırım saçına
      Kakül benim, perçem benim dar benim

Gevheri der kime gönül katayım
Gevherimi nadanlara satayım
Dost bağında bülbül gibi öteyim
Gülsen benim güller benim har benim

......................


Şunda bir güzele gönül düşürdüm
Öpmeli kocmalı değmeli değil
Aşkın deryasını boydan aşırdım
Karadır gözleri sürmeli değil

Dilber senin ile yiyüp içmedim
Yiyüp içüp ak göğsünü açmadım
Fırsat elde iken bel in koçmadım
Beni öldürmeli döğmeli değil

        Dilber haram olup yola durmuşsun
        CeIlad olup cana basa kıymışsın
        Kuzum bu gün al hareler giymişsin
        Göğsü sıra sıra düğmeli değil

Gevheri der yola durur varırlar
Adam öldürürler kana girerler
Çok güzeller gördüm zekat verirler
Zekatsız dilberi sevmeli değil

.........................


Ne kaçarsın benden ey yüzü mahım,

Seni seven var mı benden ziyade,

Ruzu şeb durmayıp alırsın ahım,

Aşığım ağlatma bundan ziyade.

 

Gece gündüz bir visale ermedim,

Bülbül olup gonca gülün dermedim,

Bu cefalar nedir ben de bilmedim,

Var mı ki bir zalim senden ziyade,

 

Söyle muradını ben de bileyim,

İnsaf eyle, çok ağlattın güleyim,

Kabul eyle sözüm kurban olayım,

Haddim yoktur sana bundan ziyade.

 

Hercaisin gonca gülün kokulmaz,

Geçer gider hatırcığın sorulmaz,

Der GEVHERİ mah yüzüne bakılmaz,

Yakar hüsnün beni nardan ziyade.

..........

 

Ah elinden zülf-i kemendim benim
         Müjen urdu sinem yaralandı gel
         Güzel başın içün ağlatma beni
         Dilber gam başımdan aralandı gel

Gamdan hasar oldu mekanım yurdum
İsidüp avazım dinlemez virdim
Bir değil beş değil on değil derdim
Yaralar baş verdi sıralandı gel

         Aceb gafil midir gelür mü Leyla
         Bu gam bu kasavet kalur mu böyle
         Çok tuz ekmek yedik gel helal eyle
         Bu garibin gönlü zarelendi gel

Gevheri yar gelür haftada ayda
Sevüp ayrılması vermeyor fayda
Başım yastıktadır gözlerim yolda
Gözümün beyazı karalandı gel
......................

Sözün bilmez bazı nadan elinden,

Erkan ağlar, usul ağlar, yol ağlar.

Bülbülün feryadı gonca gülünden,

Gülşen ağlar, bülbül ağlar, gül ağlar.

 

Her kaçan cuş edip çağlasa seller,

Açılır laleler sümbüller güller,

Davlumbaz çalınır çalkanır göller,

Şahin ağlar, turna ağlar, tel ağlar.

 

İyi ile konuş olasın iyi,

Öter defler gibi sinemin neyi,

Bu çarkın elinden el’aman deyi,

Geda ağlar, sultan ağlar kul ağlar.

 

Gevheri der dertli gönlümüz hasta,

Sözünü beğendir ellere dosta,

Kimi abdal olup girmiştir posta,

Hırka ağlar, post ağlar çul ağlar.

 

…….

 

 

Bahar oldu yine güller açıldı,

Bülbül feryad eder ağlar ne güzel.

Yarin dudağından dürler saçıldı,

Safalar sürmeye bağlar ne güzel.

 

Bülbülün feryadı her dem har ile,

Aşıkların işi ahü zar ile,

Ayrı düştüm şu gurbette yar ile,

Hayali gönlümü dağlar ne güzel.

 

Gece demem gündüz demem ağlarım,

Derdime dert ile merhem bağlarım,

Vefasın tutmazsan deyi ağlarım,

Akar gözüm yaşı çağlar ne güzel.

 

Gevheri der benim canü cananım,

Yoluna fedadır baş ile canım,

Gel çıkıp gidelim benim sultanım,

Laleli sümbüllü dağlar ne güzel.

 

…………

 

 

Bülbül ne yatarsın yaz bahar oldu,

Çağrışıp ötmenin zamanı geldi.

Söğütler yeşerdi, çiçekler doldu,

Cana can katmanın zamanı geldi.

 

Benim yarim yanakların allıdır,

Ak ellerin deste deste güllüdür,

Dertli olan bakışından bellidir,

Her derdi atmanın zamanı geldi.

 

Fırgatla ağlayıp, şevkle gülünce,

Gözümden dökülen yaşı silince,

Bir dilberin elin ele alınca,

Yaylaya çıkmanın zamanı geldi.

 

 

Aşık Gevheri de gider dostuna,

Gidi rakiplerin bize kasti ne,

Evvel bahar çayır çemen üstüne,

Sarılıp yatmanın zamanı geldi.

 

……………..

 

 

 SEMAİ

 

Ala gözlü nazlı dilber,

Seni kandan sakınırım.

Kandan değil hey efendim,

Seni candan sakınırım.

 

O yana bu yana bakma,

Beni ateşlere yakma,

Elini koynuna sokma,

Seni senden sakınırım.

 

Gevheri der ben bir merdim,

Yüreğimden çıkmaz derdim,

Sen bir kuzu ben bir kurdum,

Seni benden sakınırım.[68]

...............................

Bu gün ben bir bağa girdim
          Ne bağ duydu ne bağbancı
          Gülün şeftalisin derdim
          Ne bağ duydu ne bağbancı

Bağın duvarından astım
Kırmızı gülüne koştum
Öptüm sardım helallaştım
Ne bağ duydu ne bağbancı

          Bağın kapusunu açtım
          Sanasın cennete düştüm
          Doldurdum badesin içtim
          Ne bağ duydu ne bağbancı

Seherin tan yeri attı
Bülbül elvan elvan attı
Gevheri yükünü tuttu
Ne bağ duydu ne bağbancı
 
...........................

 

……….

 

KAYNAK: 1. Tahir Kutsi, Türk Halk Şiiri; Toker Yayınları, 3.Basım İstanbul 1986, S.100

                   2. Gözler, H.Fethi; Yunus’dan bugüne Türk Şiiri, İnkişlap ve Aka Kitabevi, 2.Basım, 1970,s.126

 

 

 


 

KARACAOĞLAN

1606-1679 Toroslar

 

XVII. Yüzyıl halk ozanıdır. Hangi yılda ve nerede doğduğu kesin olarak bilinmemekle beraber 1606 yılında doğduğu kabul edilir. 1679 yılında aynı bölgede vefat etmiştir.  Ali Rıza Yalgan, Bahçe ilçesi Farsak köyünde doğduğunu ileri sürüyor. Asıl adı Hasan ve Babası Türkmen aşiretinden Kara İlyas’tır. Şiirleri dil yönünden Toroslarda yaşayan Türkmenlerinkine benzemektedir. Bugünkü dilimize en yakın öztürkçe kelimeler kullanmıştır. Güçlü bir şairdir. Sazıyla ve sözüyle Türk halkının sesi ve dili olmuştur. Bir çok yerde mezarı bulunmaktadır.

Yunus Emre için “öteki dünya” ve “Tanrı sevgisi” neyse, Karacaoğlan için “bu dünya” ve “insan sevgisi” odur. İçinden çıktığı Türkmen oymaklarının gelenek ve göreneklerine, yaşam tarzına sıkı sıkıya bağlıdır. Söyleyeceklerini kısa ve kestirme yoldan, sade ve açık bir dille, konuşma rahatlığı içinde söyler. Hayalci değil, gerçekçidir.

 

Yüce dağ başında bir top kar idim,

Rüzgar değdi, yağmur yağdı eridim,

Evvel ben de muhabbetli yar idim,

Şimdi uzaklardan bakan ben oldum.

..........

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Kokuya benzettim güller içinde.

İnceciktir belin, hilaldir kaşın,

Selviye benzettim dallar içinde.

 

Benim dostum gelişinden bellidir,

Ak elleri deste deste güllüdür,

Güzel seven yiğitlerde bellidir,

Melil mahsun gezer iller içinde.

 

Karşımızdan gelen acep yar m’ola,

Benim gibi yaraklanmış zar m’ola,

Benim sevdiceğim güzel var m’ola,

Hakkın yarattığı güller içinde.

 

KARACAOĞLAN söyler biz de varalım,

Kelpler rakip olmuş biz de görelim,

Halin hatırını anın soralım,

Götürüp giderler sallar içinde.

........

 

Bir yiğit gurbete çıksa,

Gör başına neler gelir.

Mert sılayı andıkça,

Yaş gözüne dolar gelir.

 

Bağrıma basarım taşlar,

Akıttım gözümden yaşlar,

Yavrusun aldıran kuşlar,

Yuvasına döner gelir.

 

Kocadım çekemem nazı,

Bağrıma dökemem közü,

Yarin bana kötü sözü,

Kara bağrım deler gelir.

 

Evlerinin önü söğüt,

Atalardan kalmış öğüt,

Yarinden ayrılan yiğit,

Sılasına döner gelir.

 

Yaşa KARACAOĞLAN  yaşa,

Ben söylerim coşa coşa,

İş düşünce garip başa,

Düşünerek gider gelir.

........

 

Yücesinde namlı namlı karın var,

Seni yaylayacak zamanım dağlar.

Başından aşmaya yoktur takatım,

Kalmadı dizimde dermanım dağlar.

 

Yağmur yağar mor sümbüller bitirir,

Yel estikçe kokuların getirir,

Sarı çiçek sarvan kurmuş oturur,

Karışmış güllere çimenim dağlar.

 

Sarı çiçek sallanıyor naz ile,

Dem sürerdim on beşinde kız ile,

Şimdi öksüz kaldım kırık saz ile,

Ah ettikçe tüter dumanım dağlar.

 

Obası olanlar çevrilir konar,

Güzeller suyundan içip de kanar,

Küpeler kulakta mum gibi yanar,

Gördükçe artıyor imanım dağlar.

 

KARACAOĞLAN der ki çöktüm oturdum,

Bağ bahçe diktim de meyve yetirdim,

Alnı top perçemli yavru yitirdim,

Bir köşesinde kaldı gümanım dağlar.

...........

 

Vara vara vardım ol kara taşa,

Hasret ettin beni kavim kardaşa,

Sebep ne gözden akan kanlı yaşa,

Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm.

 

Nice sultanları tahttan indirdi

Nicelerin gül benzini soldurdu,

Nicelerin gelmez yola gönderdi,

Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm.

 

KARACAOĞLAN der ki kondum göçülmez,

Acıdır ecel şerbeti içilmez,

Üç derdim var bir birinden seçilmez,

Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm.

..............

 

İncecikten bir kar yağar,

Tozar Elif Elif diye.

Deli gönül abdal olmuş,

Gezer Elif Elif diye.

 

Elif’in uğru nakışlı,

Yavru balaban bakışlı,

Yayla çiçeği kokuşlu,

Kokar Elif Elif diye.

 

Elif kaşların çatar,

Gamzesi sineme batar,

Ak elleri kalem tutar,

Yazar Elif Elif diye.

 

Evlerinin önü çardak,

Elif’in elinde bardak,

Sanki yeşil başlı ördek,

Yüzer Elif Elif diye.

 

KARACAOĞLAN eğmelerin,

Gönül sevmez değmelerin,

İliklenmiş düğmelerin,

Çözer Elif Elif diye.

............

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Ben güzel görmedim senden ziyade.

Bilmem huri misin gökten mi indin,

Bu gün güzelliğin dünden ziyade.

 

Merhametin çoktur beni karıma,

Beni görüp mah yüzünü bürüme,

Çıkıp eller ile gezip yürüme,

Seni seven yoktur benden ziyade.

 

Doğar aylar doğar görünür,

Kırmızılar giyip çıkar salınır,

Ah ettikçe kara bağrım delinir,

Sayılmaz benlerin benden ziyade.

 

Karacaoğlan eder bu sözüm çoktur,

Alemi seyrettim emsalin yoktur,

Sineme vurduğun temrenle oktur,

Dahi cürüm var mı bundan ziyade.

........

 

Bir kız ile bir gelinin ahdı var,

Gelin der ki giydiğimiz al olur.

Ala göze siyah sürme çekince,

Gören aşık divan’olur lal olur.

 

Kız der ki ben sözümü tuttururum,

Bağ u bahçemi timar ettiririm,

Ergenlere malı davarı sattırırım,

Beni gören başka başka hal olur.

 

Gelin der ki benim yüce başım var,

Yüce baş altında hilal kaşım var,

Ey kız senin bir gecelik işin var,

İkincisi kervan aşan yol olur.

 

Kız da derki sarı yıldız doğma mı,

Doğup doğup orta yere gelme mi,

Bir gecem de bin gecene değme mi,

Bozulmuş bahçede nasıl gül olur.

 

Karacaoğlan der ki dağlar meşesi,

İki güzel birbirine düşesi,

Biri güldür, biri gül menevşesi,

Karacaoğlan ikinize kul olur.

.......

 

Sevda sevda derler behey yarenler,

Görmeyince bir acayip hal olur.

Varıp bir kız on yaşına girince,

Açılmadık bir tomurcuk gül olur.

 

On birinde mah yüzüne bakılır,

On ikide kızın kahrı çekilir,

On üçünde ak gül olur açılır,

On dördünde her bir yeri bal olur.

 

On beşinde sevda düşer başına,

On altıda yadlar girer düşüne,

On yedide gezer kendi başına,

Çok sallanma zülüflerin tel olur.

 

On sekizde gayet yüksekten uçar,

On dokuzda gözlerinden kan saçar,

Yirmisinde sevdiğinden vaz geçer,

Son deminde bir kötüye kul olur.

 

Karacaoğlan der ki kaşları kara,

Yüreğime vurdun hançersiz yara,

Çok varıp gelirsen olmaz her yere,

Ya muhabbet kalkar ya bir hal olur.

.......

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Ben güzel görmedim senden ziyade.

Bilmem huri misin gökten mi indin,

Bu gün güzelliğin dünden ziyade.

......

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

İbrişim atkının telinden misin.

Kadir Mevlam seni övmüş yaratmış,

Cenneti alanın nurundan mısın.

......

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Söyle gözellerin mahı sen misin,

İndirirler seni yüksek havadan,

Gözleri dumanlı kuğu isen de.

.......

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Kokuya benzettim güller içinde.

İnceciktir belin hilaldir kaşın,

Selviye benzettim dallar içinde.

.....

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Gel bizi elleri gez kerem eyle.

Nice kulların var gezer kalemle,

Al beni deftere yaz kerem eyle.

........

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Eğlenin de bizim ilde kalın mı.

Senin ile canı cana değişsek,

Kömür gözlüm benden üste alın mı.

.......

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Şirin kelamına yürek doyar mı.

Ben bir divaneyim bir şey bilmezim,

Güzel olmayanı gönül sever mi.

......

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Bu yiyip içmeği işlemek gerek.

Sevdiği güzel olan neyler uykuya,

Uyanıp cilveye başlamak gerek.

........

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Dünya başıma dar oldu tez gel.

Garip bülbül gibi artıyor ahım,

Göğsünde din iman var ise tez gel.

.........

 

Ala gözlüm ben bu ilden gidersem,

Zülfü perişanım kal melil melil.

Kerem et aklından çıkarma beni,

Ağla göz yaşını sil melil melil.

.......

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Gel kara zülfüne kullar olayım.

Ak memeler domur domur terlemiş,

Sil kara zülfüne kullar olayım.

........

 

Ala gözlüm benim ile dilersen,

Bahar ayları, gelsin de gidelim.

Bağlar almış ılkımını karını,

Yollar çamur, kurusun da gidelim.

.......

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Sana bir tenhada sözüm var benim.

Kumaş yüküm dost köyüne çezildi,

Bir zülfü siyaha nazım var benim.

.......

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Sana bir sözüm var diyemiyorum.

Bilmem deli miyim mecnun gezerim,

Sırrımı yadlara veremiyorum.

.......

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Sevgini sevdamdan ay’ramıyorum.

Gündüz hayalimde gece düşümde,

Bana bir hal oldu bilemiyorum.

........

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Güzellikte yarim idin bir zaman.

Gece gündüz kız sevdana yelerdim,

Can içinde canım idin bir zaman.

.......

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Gezer miydin yaran ilen eşinen.

Irak yerden kem haberin duyarsam,

Dövünürüm kara bağrım taşınan.

.......

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Yar senin ahdına durmaz mı sandın.

Hatırın hoş olsun birin bin olsun,

Senden alasını bulmaz mı sandın.

.........

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Dikerler ağacı dal benim için.

Aşam dedim aşamadım başından,

Yağıyor yollara kar benim için.

.........

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Şad edip illeri gülmeseneydin.

Muhabbettir güzelliğin nişanı,

Bakıp uğrun uğrun gülmeseneydin.

......

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Niçin benden böyle şüphelenirsin.

Bizlere gelince naz üstüne naz,

İllere gelince cilvelenirsin.

.......

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Niçin benden ay yüzünü dönderdin.

Yoksa hizmetinde kusur mu koydum,

Niçin gül dalına harı kondurdun.

........

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Şu gelip geçtiğin yollar öğünsün.

Kadir Mevlam seni övmüş yaratmış,

Kısmeti olduğun kullar öğünsün.

.....

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Gidiyorum sizin olsun buralar.

Ah ettikçe kara bağrım ezilir,

Melhem almaz sinemdeki yaralar.

..........

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Senin bakışların bana yan gider.

On beşinde bir güzeli sevmeyen,

Bu dünyaya hayvan gelir bön gider.

.........

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Beni del’etmeye meramın nedir.

Ben kendi derdime yanıp ağlarken,

Yeni dert katmaya mermın nedir.

.........

 

Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Korkarım ki sarpa düşer yolumuz.

Kadir Mevlam tek saklasın nazardan,

Zalim anan suya salınış yalınız.

 

…………….

Gine Dertli Dertli İniliyorsun,

Sarı Durnam Sinem Yaralandı Mı.
Hiç El Değmeden De İniliyorsun.
Sari Durnam Sinem Yaralandı Mı,
Yoksa Ciğerlerin Parelendi Mi.

Yoksa Sana Ya Düzen Mi Düzdüler,
Perdelerin Tel Tel Edip Üzdüler.
Tellerini Sırmadan Mi Süzdüler.
Allı Da Durnam,Telli De Durnam,
Sinem De Yarelendi Mi.
Yoksa Ciğerlerin Parelendi Mi.

Havayı Ey Deli Gönül Havayı
Ay Doğmadan Şavkı Dutmuş Ovayı
Türkmen Kızı Gater Etmiş Mayayı
Çekip Gider Bir Gözleri Sürmeli

Kuru Kütük Yanmayınca Tütermi
Ak Gerdanda Çifte Benler Bitermi
Vakti Gelmeyince Bülbül Ötermi
Ötüp Gider Bir Gözleri Sürmeli

Dere Kenarında Yerler Hurmayı
Kılavuz Ederler Telli Durnayı
Ak Göğsün Üstünde İlik Düğmeyi
Çözüp Gider Bir Gözleri Sürmeli.
Karacoğlan Der Ki Geçti Ne Fayda,
Bir Vefa Kalmadı Ok İle Yayda. 
................

 

Eğlen hocam eğlen bir sualim var,

Edep nedir erkan nedir yol nedir.

Benim Karacaoğlan olduğum belli,

Dede nedir abdal nedir kul nedir.

 

Yıkılmaz mı Mevlanın yaptığı yapı,

Hak Muhammed dini, yaptığım tapı,

On iki bahçede kırk sekiz kapı,

Eşiği bekleyen iki kul nedir.

 

Gayet ince derler sıratın yolu,

Yarın ana varanın nic’olur halı,

Üç yüz altmış altı selvinin dalı,

Arasında açan iki gül nedir.

 

İkimiz de bir göğnekte dururuz,

Göğnek perde başka başka yürürüz,

Biz de inamız oda od ururuz,

Ataş nedir, tütün nedir, kül nedir.[69]

.......

 

Karacaoğlan; 1001 Temel Eser

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.